Gelecek - Saadet Partileri TBMM Grup Başkanı ve Muğla Milletvekili Doç. Dr. Selçuk Özdağ: "Bir Ölümün (ölünün) Ardından;
Ülkemiz tarihi bir bakıma yarım kalmış umutların, yaşanmamış o güzel günlerin, civanmertliklerin yanında ihanetlerin ve hayal kırıklıkları ile aldanmışlıkların tarihidir.
Bir taraftan da, cihan harbi ile bitmek üzere olan umutların istiklal mücadelesi ile yeniden yeşerdiği, Anadolu insanının küllerinden Türkiye Cumhuriyeti olarak doğduğu bir tarihtir de…
Büyük savaş (1. cihan harbi), istiklal mücadelesi, 60, 70, 80 darbe ve müdahaleleri ile iktidar sahiplerinin siyasetteki nöbetleşe rövanşizmi ülke insanına büyük acılar yaşattı. Bu yüzden milyonlarca Anadolu evladı umutlarından, işlerinden ve özgürlüklerinden oldu.
Kimi içerde kimi dışarda bir büyük sürgünün mensubu oldu.
Siyaset ve siyasetçiler ile devletin güç ve vesayet odakları kimi zaman dışardan kimi zaman da içerden işbirliği yaptıkları ile bu milletin geleceğini, evlatlarını ve hayallerini çaldı… Bu devletlular iktidarlarının devamı için şeytanla bile işbirliği yaptılar yol yürüdüler ama cumhuriyetimizi ne demokrasi ne de hukuk ile buluşturdular.
Ve bugün öldüğü açıklanan F. Gülen’de bunlardan birisiydi.
Anadolu insanını devletten dışlayan jakoben anlayışın bu uygulamalarını kendi ajandasına hizmet etmek için istismar etti. Bu toprakların zeki ve civanmert vatan evlatlarhını habis emellerine alet etti.
Anadolu çocuklarını güya Askeriyeye, mülkiyeye, tıbbiyeye sokmayan gayri milli bir devlet var propagandası ile devşirdi ve 40 yıl bu gizli ajandasına uygun bir faaliyet yürüttü.
Bu süreçte dışardan ve içerden ittifaklar kurdu. Her siyasi oluşumla irtibat kurdu ama esasen duran değil yürüyen trenlere (iktidar) bindi.
Herkesle işbirliği yaptı ve yalnız da değildi. Al gülüm ver gülüm ilişkinin getirisine iman etmiş siyasetçiler de ne istediyse verdiler.
Kadro, kontenjan , kredi, parsel parsel arsalar, okullar, üniversiteler, STK’lar bu işbirliğinin meyveleriydi.
Sonra daha çok ve daha fazlası dediler ve elbette devletin kurumları: devlet şerik kabul etmez düsturunu hayata geçirdi.
Gözünü karartmış bu kişi ve aldattığı bir grup politbüro ekip ile devşirdiği Anadolu çocuklarına, kardeşlerine, milletine silah doğrulttu. Kardeş kanı döktürdü. Elbette bu olan bitenden samimi ve iyi niyetli büyük bir çoğunluğun haberi yoktu.
15 Temmuz 2016 tarihinde bu ülkenin bağrına paslı bir hançer saplandı. Tarih tekrar tekerrür etti ve yüzbinlerce insan işinden ve geleceğinden oldu. Milyonlarcası adli idari takibata uğradı, fişlendi, terörist ve hain ilan edildi, yurtdışına kaçtı ve sürgün yaşamaya başladı. Yüzbinlercesi gözaltına alındı,onbinlercesi
cezaevine girdi. Buna hiçbir suçu olmayan insanlarda dahildi.
Aileler dağıldı, evlatlar anne babalar birbirine düşman oldu, komşular arkadaşlar birbirinden şüphelenmeye başladı. Hasılı Anadolu insanı 7’den yetmişe yine büyük bir cenderenin içine atıldı. Saflar yer değiştirdi, övgülerin yerini küfür kıyamet aldı. Hainler Kahraman, vatanseverler hain oldu.
Birileri yine gençler başta olmak üzere saf ve temiz insanların omuzlarına basarak zenginlik ve ikbal devşirdi. Olan yine Necip Fazıl’ın Sakarya nehrine hitabındaki gibi
“sâf çocuğu, mâsum Anadolu'nun” çocuklarına oldu. Yetişmiş ve anne babasının umudu olmuş Anadolu insanının 40 yıllık emeği heba edildi.
Bunun tek suçlusu Fethullah Gülen değildi elbet. O, geçmişte ötekileştirilmiş, örselenmiş, itilip kakılmış bir büyük toplum kesiminin yani Anadolu insanının bu travmalarına oynadı, istismar etti. Devletin gerçek sahibi sizsiniz, bu yüzden kaymakam, hakim savcı, polis, vali, subay vs olacaksınız dedi. Gizleyin kendinizi yoksa sizi atarlar, sokmazlar oralara dedi. Habbeyi kubbe yaptı. Söyledikleri az gerçekle çok doğruyu hiç etti, helalleri haram etti, takiyye yaptı, aldattı, duygu sömürüsü ile bağlılarını minnet altında kalmalarını sağladı.
Hiçbir konuda sorumluluk almadı, devamlı insanlardan istedi, borçlu olduklarını telkin etti. Neticede ahlak mayalamak, samimiyet ve dürüstlük telkin etmek yerine kendi nam…
Ve hesabına çalışan niceleri gibi o da cemiyete insan yetiştirmek yerine cemaatine adam yetiştirip biat etmelerini sağladı.
Sonrası malum.
Bundan sonra ne yapılmalı peki:
Devlet milleti ile barışmalı ama gerçek bir barış olmalı.
Ötekileştirilmiş Anadolu çocuklarını ne pahasına olursa olsun geri kazanmalı.
Düşmanlıkları değil kardeşliği tahkim etmeli.
Kim olduğu belli olmayan elin yabancısına olan güven ve civanmertliği bu milletin çocuklarına çok görmemeli.
Niyet okuyuculuğunu bırakıp nedamete ve pişmanlığa saygı duyulmalı.
Kişi ve guruplardan beklentiye girmeden, büyük olana yakışır bir tavırla devlet olarak el ve gönül açmalı.
Baba ve oğlum filmindeki gibi gurura kapılıp geri dönülmez pişmanlıkları içimizde daha ne kadar biriktireceğiz.
Herkes bir şey yapmalı ama önce devlet, kadim geçmişinin gereğini yapıp milletinin çocuklarına gelin demeli artık.
Zararın neresinden dönersek kar değil mi.
Analar, babalar, evlatlar ve elbette mezarda yatan nicelerimizin de beklentisi ve umudu budur.
Ve benim de…" dedi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.