Ne olursa olsun, bayram sabahı yalnız uyanmamalı insan. "İyi bayramlar" deyip sarılacağı, kalbinin çarptığını hisseteceği, ellerinin birleşeceği, gözlerine baktığında kaybolacağı biri olmalı hayatında diye söylendi, uzun beyaz saçlı, beyaz sakallı adam. Hatta belki de söylenmedi de homurdandı sadece.
Dağınık, sertleşmiş saçlarına dokundu sağ elinin parmaklarıyla, " Eeee şampuan zamanı gelmiş" dedi. Sonra "Amaaan kim fark edecek ki" boşver idare eder biraz daha" demedi, sadece demiş gibi düşündü.
İsteksizce yatağın sağ tarafından kalktı. Aslında böyle şeylere inanmayan biriydi. Ama yıllar önce yatağın sol tarafından kalkmış, aynı gün evin pis su gideri tıkanmış iki gün bok temizlemişlerdi.
Susadığını hissetti, salona indi, suyunu içti. Ağır ağır merdivenlerden yatak odasına geri döndü. Yine nefesi kesiliyor gibi hissetti. Son zamanlarda bu sık sık oluyor, ara sıra da göğsünde ağrılar hissediyor, gaz hapları çiğneyerek geçiştirmeye çalışıyor ama bu ağrıların midesinden kaynaklanmadığını biliyordu. Hem çok iyi biliyordu.
Giyinmeye başlamadan sanki biri elinden tutmuş "Bak lan" diye emretmiş gibi pencereye gitti dışarıyı seyretti adam. O kadar güzeldi ki manzara. O kadar uzun zamandır kör yaşıyordu ki. O kadar uzun zamandır bakar körlüğü kabullenmişti ki.
Mutlu günlerinde bir dağ keçisi gibi tırmandığı tepelere baktı. Çamlara, ardıç ağaçlarına, sandal ağaçlarına, meşelere, köknarlara, ada çayı, kekik kokularına doyamadığı günleri hatırladı. Yaban domuzlarını, ara sıra karşılaştığı engerekleri, keklikleri, gri kayalıkları, taşlara yapışmış yeşil yosunları, diken dolu böğürtlenleri, dağ kirazlarını, biribirine yapışmış yük trenleri gibi uzayıp giden, karınları turuncu, sırtları siyah renkli tırtılları rengarenk kelebekleri de hatırladı.
Sonra birden İzmir'de 9 Eylül Hastanesi Onkoloji bölümünde kanserli hastalarla kutladığı bir kurban bayramı aklına geldi. Hastaların hiçbirisi bir bayram daha göreceğinden emin değildi. Hepsi hüzünlü, hepsi boynunu bükmüş kaderini bekliyordu. Birbirlerine şeker ikram etmiş, bayramlaşmış, limon kolonyası dökünmüş sarılmış öpüşmüşlerdi. Hayatının en zor günlerinden birini yaşamıştı adam. Kanser olmadığına utanmış, ağlamak isterken gülmüş, kalbi cam kırıklarıyla dolmuş gibi hissetmişti.
Evet, bugün bayramdı. Temiz görünmeli gülümsemeliydi. Aynada ümitsizce seyretti yüzünü. Ne kadar yorgun gözüküyordu. Gülmeyi denedi. Önce gözlerinin kenarına birikmiş çizgiler, sonra alnına enlemesine yerleşmiş üç birbirine paralel çizgi güldü. Sonra sakalları, bıyıkları, sağ yanağındaki çukur, okuma gözlüğünün iz bıraktığı burnu güldü. Ama gözleri gülmedi. Denedi, bir kez daha denedi, bir kez daha denedi "Bayram ama ayıp oluyor" dedi. Ama gözleri gülmedi. Baktı kaldılar.
Adam da fazla ısrar etmedi.
(HATMİ ADAM KİTABI 2020, sayfa 28)