• BIST 9549.89
  • Altın 3005.805
  • Dolar 34.5348
  • Euro 36.0249
  • Muğla 18 °C
  • İzmir 15 °C
  • Aydın 21 °C
  • İstanbul 4 °C
  • Ankara 18 °C

PERİHAN ABLA’NIN ÖRGÜTÇÜLÜĞÜ

Zeki SARIHAN

Arkadaşlardan emekli öğretmen Memnune Hacıabdullahoğlu, facebook sayfasına koyduğu kısa bir notta, 50 Yıl Önceki Beyceli Köylülerinin Yol Yürüyüşü ile Kılıçtaroğlu önderliğindeki Adalet Yürüyüşün karşılaştırıyor. Beyceli köylülerini Fatsa Hükümet Konağı önünde dinlenirken gösteren bir fotoğrafla birlikte. Şöyle yazmış:

“Onlar Beyceli köylüleri. Onların ne yürüyüş için özellikli ayakkabıları, ne de donanımlı mola yerleri vardı. Onların sadece öğretmen-liderleri ve bellerinde kumanya çıkınları vardı. Onlar da yürüdüler, Beyceli' den Ordu'ya dek. Hem de 2 günde 80 km. Ve bundan yarım asır önce.”

Beyceli köylüleri ayaklarında kara lastikle yürüdüler. Hazırlanmış mola yerleri de yoktu. Yoruldukları zaman yol kenarlarında dinleniyorlardı. İki günlük yürüyüşün birinci günü sonunda bir köy camisinde ve köy kahvesinde sandalyelerde sabahladıklarını yazmıştım.

50 Yıl önceki bir köylü yürüyüşü ile 50 yıl sorma hem de ana muhalefet partisinin Türkiye çapında düzenlediği ve partili belediyelerin birçok imkânla desteklediği yürüyüş arasında büyük farklar olması doğal. Yalnız Hacıabdullahoğlu’nun notundaki bir yanlışı düzeltmek isterim. O da yürüyüşçülerin bellerinde kumanya çıkınları olduğudur.

Beyceli köylüleri yola çıkarken yanlarına kumanya almadılar. Yürüyüş boyunca yiyecek ihtiyaçlarını toplu olarak karşılandı. İlk gün öğle nevalesinin nasıl karşılandığını aşağıda okuyacağız. Akşam ekmeklerini Beyceli Kalkındırma Derneği’nin bütçesinden harcama yaparak karşıladık. Ertesi gün Perşembe’ye doğru giderken Perşembe devrimcilerinin getirdiklerini yol kenarına oturarak yedik. Yürüyüş menzili olan Ordu’da da Ordulu devrimcilerin esnafı gezerek topladıkları ekmek, turşu, peynir, zeytin gibi yiyeceklerle karnımızı doyurduk.

Haklı bir davca için yürüyenler yalnız değildir Birçok insanın yüreği onlarla atar. Yürüyüş kolu Fatsa yolundayken kentte oturan Beycelililer de kendi aralarında örgütlenmişler ve köylüler için yiyecek almışlar, Hükümet konağı önünde köylülerine sunmuşlardır. Onları iki fotoğrafta görüyorsunuz.

Şimdi Onun “Bir Ömür Böyle Geçti-Türkiye’de İlk Köy Yürüyüşü” kitabında (2008) yer alan yürüyüşle ilgili anısını okuyalım.

BABAMIN GÖZLERİNDEKİ PIRILTI                   

Yıl 1967, aylardan temmuz. Yaz tatili için benim ve eşim Ünal Sarıhan’ın memleketi Ordu’nun Fatsa ilçesinde bulunuyordum. Eşim; merhum dava vekili Ömer Sarıhan’ın oğludur. Ben de merhum icra memuru Ekrem Yücel’in kızıyım. Eşim Ünal Sarıhan’ın İzmir DYO boya fabrikasında görev almasıyla ben de İzmir’e atandım. Çocuklarımın küçüklüğü nedeniyle mesleğime 7 yıl ara verdim. Bu nedenle Beyceli yol yürüyüşünde ev hanımı durumundaydım.

O gün Fatsa’da bulunmam benim için büyük ve önemli bir tesadüf ve mutluluktu. Yeni geldiğim için bu organizasyondan haberim yoktu. Ogün öğleye doğru tüm Fatsa’ya şöyle bir haber yayıldı “Miri’nin tümü ayaklanıp Fatsa’ya geliyorlarmış. Yollarının yapılmasını istiyorlarmış. Ordu’ya kadar da yürüyeceklermiş”.

Bunu duyunca çok heyecanlandım. Akrabalarla hemen bir soruşturma yaparak haberin doğruluğunu öğrendik. Yanımda Fatsa’da oturan Sarıhan bayanlarıyla (öğretmen, ev hanımı, misafir); öğretmen Meral, Yıldız Sarıhan, Vahide Sarıhan, Ayşe Sarıhan (Makine Ayşesi ) , Altungül Esen, Leman Sarıhan, çocuklar Nalân, Nilgün Sarıhan’lar hep birlikte köylümüzü Elekçi Irmağı Köprüsü’nde ( Fatsa girişi ) karşılamaya gittik. Mağzalarbaşı’ndaki bir fındık bahçesinde oturarak beklemeye başladık.

15-20 dakika sonra yürüyüşçüler göründüler. Hepimiz çok heyecanlandık ve alkışlarla aralarına katıldık. Konvoyun başındaki yorgun ama vakur bir eda ile dimdik “Bir Ömür Böyle Geçti” yazılı pankartı taşıyan yaşlı insanı görmeliydiniz.

Ya en önde iki kişi tarafından taşınan, mısır püsküllerinden henüz olgunlaşmamış mısır koçanlarından, kızıl otlardan, fındık dallarından ve kır çiçeklerinden yapılmış olan çelengi görmeliydiniz. Bu buluşlarından ötürü emeği geçenleri tebrik ediyorum.

Bizler de onlarla aynı gururu ve heyecanı yaşayarak Fatsa Cumhuriyet Meydanı’na geldik. İstiklal Marşı ve saygı duruşu ile özel, anlamlı çelengimizi Atamıza sunduk. Ve Hükümet Konağı’nın önündeki alanda (Tabya Başı) oturup mola verdik. Bu arada bir polis bana yaklaşarak:  “Sizin mesleğiniz nedir?”  diye sordu. Ben de: “Ev kadınıyım” dedim. Bu cevabıma inanmayarak : “Siz ev kadını olamazsınız” dedi. Ben de : “Haklısınız, öğretmendim ama istifa ettim” dedim ve yanımızdan uzaklaştı. Böylece yanımda bulunan diğer genç öğretmenler de dikkatlerinden kaçmış oldu.

Mola devam ederken birden aklıma; bu kadar insan uzun ve zorlu yoldan geldiler. Karınları aç ve susuzlar. Bunun için ne yapabileceğimi düşünürken öğretmen Meral Sarıhan’a  “Hadi Meral, Fatsa’daki Sarıhan iş adamlarından para toplayıp, yiyecek ve su temin edelim” dedim. Meral ile beraber, Talat, Hikmet, Cahit, Sıtkı, Reşit Sarıhan Beylere giderek fikrimizi söyledik, onlar da çok memnun olarak arzumuzu yerine getirerek bize yardımcı oldular.

Pazar yerinden kasalarca domates, üzüm, su ve ekmek alarak meydana döndük. Bizi böyle elleri yiyeceklerle gören komite yetkilileri bile şaşırdı. Çünkü bunlar önceden planlanmamıştı. Herkes çok mutlu oldu. Karınlarını doyurdular. Önlerinde daha çok uzun bir yol vardı.

Fatsa’dan onlara devlet polisi olarak özel idare müdürü merhum Adil Özaydın Bey katılacakmış. Babamın kuzeni olan Adil Bey yanıma gelerek : “Nereye Karakız! Sen ne arıyorsun burada?” dedi. Ben de : “Ordu’ya gidiyoruz amca, köy yolumuzun yapılmasını istiyoruz” dedim. Amcam da başından hiç çıkarmadığı fötr şapkası ve dudağından hiç düşürmediği sigarasını üflerken (zira kendisi dudak tiryakisiydi): “Senin gelmene gerek yok, ben onlara yürüyüşleri boyunca Devlet Polisi gözlemcisi olarak katılacağım” diyerek gülümsedi. Bu olay onun da çok hoşuna gitmişti. Çünkü o da sosyalist, haklıdan yana olan, adı gibi adil bir insandı.

Fatsalılar da hiç görmedikleri, hiç duymadıkları bu sessiz haklı yol yürüyüşüne şaşırmalarına karşın destek oldular. Eve geldiğimde babam Ekrem Yücel, yürüyüş hakkındaki duyumlarını anlatıyordu : “Miri (köyün eski adı) köylüleri ayaklanmışlar ve Fatsa’ya doğru geliyorlarmış diye duydum. Ben de bakayım neler oluyor diye Mağazalarbaşı’na yürüdüm, bir de ne göreyim bizim kız kafilenin en önünde yürümüyor mu ? Oradan hemen sessizce gülümseyerek uzaklaştım.”

Babamın bu anısını anlatırken, yüzündeki muzip gülümsemeyi, gözlerindeki parıltıyı hiç unutamıyorum. O da bizimleydi.

 

Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2003 | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0252 412 2141