ANKARALILARA VE KAMUOYUNA ZORUNLU BİR AÇIKLAMA
25 ve 26. Dönem Isparta Milletvekili- Emekli Vali Nuri OKUTAN: Geçtiğimiz KurbanBayramı öncesinde Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Mansur Yavaş’ın verdiği bir talimatla, belediyenin Çocuk Koruma Evleri’nde bulunan 47 kimsesiz çocuktan 39’unun “aileye teslim” adı altında sokağa atıldığını öğrendim.
Bu olay bayramı zehir etmeye yetti.
Halbuki daha önce kendisini ziyaret etmiş ve bu konularda gerekli hassasiyeti göstermesini istirham etmiştim.
Ayrıca kendisine de kooperatifler yoluyla yerel kalkınma ve bu sayede işsizlikle mücadele konusunda karşılıksız destek vermek istediğimi beyan etmiştim.
Konuya olan ilgimizi bilmesine rağmen acaba Başkan neden bizi arayıp gerekli bilgileri almamıştı.
Çocukların sokağa atılma olayını duyunca ilk tepkim “Millete hizmet adına büyük ümitler besleyerek seçilmesi için çalıştığımız Mansur Başkanın ilk ve önemli icraatı Çocuk Koruma Evleri’ni kapatmak ve 39 kimsesiz çocuğu sokağa atmak mı olmalıydı?” olmuştu.
Ve kendi kendime sordum: “Mansur Yavaş bu kadar rahat bir şekilde acaba kendi kedisini sokağa atabilir miydi?” “Herhalde atmaz/atamaz.” dedim. Çünkü vicdan sahibi bir insan evindeki bir evcil hayvanı sokağa atamaz. Hele bir çocuğu asla.
Şimdi Sayın Mansur Yavaş’a oy veren Ankaralı hemşehrilerime, onu aday gösteren ve seçilmesi için canla başla çalışan Sayın Kılıçdaroğlu’na ve Sayın Akşener’e soruyorum. Böyle icraatlar yapsın diye mi Mansur Yavaş’ı belediye başkanı seçtik/seçtiniz/seçtirdiniz.Bu nasıl bir iş böyle.
Olayın Sunucu Fatih Portakal tarafından dile getirilmesinden sonra Başkan Yavaş bir açıklama yaptı. “İşlemleri durdurdum. Çocuklar sokağa atılmayacak” dedi.
Ben de bu güne kadar Başkan Yavaş’ın millete verdiği sözü tutarak çocukları geri çağırmasını bekledim.
Ancak şu ana kadar bu gerçekleşmedi.
Bu arada Ece Bulut isminde, anne ve babasınınikisini birden kaybetmiş, asgari ücretle çalışan genç bir kızımızın sosyal medyada anlattıklarıbana ulaştı. Bu genç kızımızın iki kardeşinin kalmakta olduğu Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nın Çocuk Koruma Evlerinden zorla atıldığını, genç kızın “Kardeşlerime baksam işimi bırakmak zorunda kalacağım. İşimi bıraksam aç kalacağım. Ne yapacağımı şaşırdım” şeklinde açıklamalarını gördüm. Tahkik ettim ve durum gerçekten de öyleymiş. Genç kızımızın bir kardeşinin başına daha önce kaldığı Çocuk Esirgeme Kurumunda yeni adıyla Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nde müessif bir olay gelmiş, bu müessif olaydan sonra kardeşlerini Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nın Çocuk Koruma Evleri’ne vermiş, sonrasında da Sayın Mansur Yavaş’ın talimatıyla “ben bakamıyorum demesine rağmen” iki öksüz ve yetim zorla kardeşine teslim edilmiş, bildiğiniz zorla sokağa atılmış.
Nutkum tutuldu.
Ne diyeceğimi, nasıl bir tepki vereceğimi bilemedim.
Benzer sıkıntılar yaşayan çok sayıda çocuk olduğunu öğrendim
Bu konuda Belediye Başkanına ulaşmaya çalıştım, Başkan tarafından kabul edilmedim, randevu alamadım. Halbuki daha önce Başkana ulaşmakta hiçbir güçlük çekmemiştim. Hayret ettim.
Elimden hiçbir şey gelmedi. Aciz kaldım.
Şimdi söyleyin, Nuri Okutan yendiği kanser illetine yeniden yakalanmasında kim yakalansın?
Benim Başkana ulaşmaya çalıştığım sırada başkanın bir yandan belediye meclisine ve basına “Çocuklar güvende… Sokağa atılmayacak” açıklaması yaparken,arka planda oluşturduğu bir ekiple yıldırım hızıyla aileleri belediyeye çağırıp zorla “yakınımı/çocuğumu yanıma alıp ben bakmak istiyorum” şeklinde dilekçeler vermeye zorladığını, ekibinin dilekçe vermeyenleri“çocuğunuzu Çocuk Esirgeme’ye teslim ederiz, olmadı sokağa atarız” diye tehdit ettiklerini öğrendim. Bu şekilde çocuklar onları istemeyen yakınlarına zorla teslim edilmiş. Ön planda söylenenle arka planda yapanları görünce midem bulandı. Başımı taşlara vurasım geldi.
Daha önce siyaset yaptığım partide“millete karşı siyaset yapılmaz” demiş ve akabinde atılmıştım. Şimdi dedestek verdiğim belediye başkanına“yalan üzerinde dönen ve öksüzü, yetimi sokağa atan siyaset,eninde sonunda çökmeye mahkumdur” diyorum. Çökmeye mahkum yalan siyasetiyle, öksüzü yetimi hor gören anlayışla işim olmaz.
Şimdi söyleyin Nuri Okutan hasta olmasın da kim olsun.
Sunucu Fatih Portakal’ın “kimsesiz çocukları sokağa atıyormuşsunuz Mansur bey, bu doğru mu?” şeklindeki sorusuna Başkan Yavaş’ın verdiği cevapta “47 çocuğa 132 personel bakıyor” diye bir ifade geçtiğini gördüm. Sordum öğrendim ki, belediyenin Sosyal Hizmetler Dairesi Başkanı kendisine sunulan brifing notundaki personel sayısına 2 ekleyip onu da 2’yle çarpmış. Eldeki personel sayısına iki ekleyip ve onu da ikiyle çarpıp rakamı şişirt, nasıl olsa kim bilecek ki cinliğine şaştım kaldım. Küçük dilimi yuttum. Belediye Başkanınında şişirme rakamları kontrol etmeden rast gele kullanmasına şaşırdım.
Koskoca Ankara’da Sayın Yavaş’ın bir tane ehliyet ve liyakat sahibi, vicdanlı, merhametli bir sosyal hizmet uzmanı bulamayıp;kimsesizlere şefkat ve merhametten yoksun, yapılan her işte ve alınan her kararda çocuğun menfaatini gözetmenin yasal bir görev olduğunu bilmeyen bir kişiyi bu göreve getirmesinin belediyeye ve Ankara’ya neye mal olduğunu görüp kahroldum.Hadi Başkan ve ilgili sosyal hizmetler daire başkanıUluslararası Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni bilmiyor. Ekibindeki deve dişi gibi hukukçular onları neden ikaz etmiyor.
Çocuk Hakları Sözleşmesi :“Madde 3/1 Kamusal ya da özel sosyal yardım kuruluşları, mahkemeler, idari makamlar veya yasamaorganları tarafından yapılan ve çocukları ilgilendiren bütün faaliyetlerde, çocuğun yararı temel düşüncedir.“derken belediye nasıl olur da çocuklar aleyhine bu kadar absürt idari kararlar alabilir.
İşin ehli birisi görev başında olsaydı belediye başkanı çocuk koruma evlerini kapatsa bile o,işin icabına ve hizmetin gereklerine göre bir prosedür uygulanması gerektiğini bilir ve alınan kararlara çocukların yüksek menfaatini gözetme bilinci hakim olurdu.
Şimdi söyleyin Nuri Okutan hasta olmasın da kim olsun?
Aynı açıklamasında Yavaş “yaptığımız değerlendirmeye göre çocukları yetiştirmede belediye olarak başarısız olmuşuz” diyordu.
Başkan bu açıklamayı yaparken bu evlerden yetişen Rabia Nur Kaya’nın tekvando milli takımına seçildiğine ilişkin haber belediyenin web sayfasında durmaktaydı.
https://www.ankara.bel.tr/haberler/baskentli-genc-sporcu-kizin-basari-oykusu
Başkan bu açıklamayı yaparken bu evlerde yetişen Mert Ali BEK Gazi Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi’nin Antrenörlük bölümünü kazandığı haberiyle birlikte kaldığı belediye çocuk koruma evinden atıldığını öğreniyordu.
Bu evleri bilen herkes evlerdeki çocukların eğitim ve ahlak başta olmak üzere başka kurumlardaki emsallerine göre daha başarılı olduklarını ifade ediyor.
Hal böyleyken başkan akla ziyan çocukları sokağa atmaayıbına gerekçe uydurmakla meşgul!
Bir belediye başkanına kendi kurumunun yetiştirdiği çocuklar için uygunsuz laflar etmesi hiç yakışmıyor.
Başkanın Ankara Büyükşehir Belediyesi Çocuk Koruma Evleri konusunda takıntılı olduğunu öğrendim. Çocuk Koruma Evleri’nin eski belediye yasasında tanımlandığını 2012’de yasada yapılan değişiklikle Çocuk Koruma Evleri’nin yerine Çocuk Konukevleri’nin getirildiğini, ancak eski belediye yönetiminin görevini ihmal ederek yasaya uygun isim değişikliği yapmadığını, dolayısıyla Çocuk Koruma Evleri’nin yasa karşısında boşluğa düştüğünü, buralarda olabilecek herhangi bir olaydan dolayı Başkan Yavaş’ın görevden alınmaktan korktuğunu söylediler.
Eski yönetim yapmadıysa sizyapın.İlgili yönetmelikte buna uygun değişiklik yapıp belediye meclisinin önüne getirin. İtiraz eden mi olacak?
Kendi takıntısı yüzünden kendi müessesesini ve yetimlerini sokağa atan bir anlayışa ne denilebilir ki?
Ankara Belediye Başkanını görevden alınma psikozuna sokan, böyle bir iklimi belediyelere egemen kılanların olmasına, başkanın da bu takıntıyla yolunu kaybetmesine kahrettim.
İnşallah tersi gerçekleşmez. İnşallah 39 çocuğun başına bir şey gelmez. Çocukların başına bir şey gelirse asıl çocukları sokağa atmaktan Başkanın başı belaya girer.
Sayın Yavaş, ayetin yarısını söyleyip diğer yarısını söylemeyen hikayenin kahramanı Bektaşi’miz gibi yapmayınız.“Belediyeler Çocuk Koruma Kanununa göre korunmaya muhtaç çocuklara bakamaz” demekle kalmayın. Aynı Çocuk Koruma Kanunu’nun bahsettiği “bakım desteği” verilecek çocuklar için kurumlar, evler açın. Mihmandarlarınız kimse, yanlış mihmandar seçmişsiniz. Yıllar önce bahsettiğiniz konular çok tartışıldı. Bunlar aşıldı. Hala bazı İçişleri müfettişleri ya da Çocuk Esirgeme yetkilileri belediyeler ve sivil toplum kuruluşları üzerinde bu konuda terör estiriyor olabilir. Bu kişiler sizi hizmetten alıkoymasın.
Eğer Türkiye çağdaş uygarlık yolunda ilerleyecekse tıpkıAvrupa’da olduğu gibi belediyeler çocuklar için yeni kurumlar açmalıdır. Bir zamanlar meşhur bir reklam vardı “Tamekse koy sepete” diye. Türkiye farklı sorun ve ihtiyaçları olan çocukları için elindeki tek sepet olan Çocuk Esirgeme sepetini kullanmaiptidailiğinden vazgeçmelidir. Bilin ki bu durumdan en çok anne veya babası olmadığı için bu kurumlarda kalma mecburiyetinde olan kimsesiz çocuklarımız zarar görmektedir. Sorunlu çocuklarımız için ayrı kurumlarımız olmayınca aynı yerde kalan çocuklarımız da aynı sosyal hastalıkları kapmaktadır. Kanunla ihtilafa düşmüş, madde bağımlısı olmuş, fuhşa bulaşmış, sokağa düşmüş, ailelerin bakmadığı vb. çocuklar için ayrı ayrı kurumlar oluşturma zorunluluğunu toplumumuz artık görmelidir.
Belediyelerin paraları yandaşlara peşkeş çekilmemeli, israf, rüşvet ve yolsuzluk bataklığına gömülmemeli, aksineinsanca yaşamayı hak eden bu toplum için öncelikle de kimsesiz çocuklarımız için harcanmalıdır.
Bu çocukların hepsi travma geçirmiş kolu kanadı kırılmış çocuklar… Ailelerinde ölüm, hapis, boşanma vb. olumsuzluklara tanık olmuş, şimdi ise bu evlerde kalıp yaraları sarılmaya çalışılan çocuklar. Yıllardır bu evlerde yeni bir düzen kurmuş, geçmişin olumsuzluklarını üzerinden atmaya çalışan çocuklara yeni bir travma yaşatmak kimsenin hakkı değildir. “Bazı aileler müracaat edip çocuklarını almış yalanıyla” çocukları tekrar istenmedikleri, bakılmadıkları, bakılamadıkları yerlere gönderen bir anlayışı bu millet kabul etmez.
Bu çocuklar ne yapacaklar, küçük çocuklar daha ne olduğunu anlayamamışlar, kimse ne yapacağını bilmiyor.
Okulların açılmasına kaç gün kaldı. Okulları ne olacak?
Şimdi söyleyin Nuri Okutan hasta olmasın da kim olsun?
Bu arada Ankara Valisi Sayın Vasip Şahin’in çocukların durumunu tespit ettirmeye çalıştığını, hiçbir çocuğu sokakta bırakmayız dediğini öğrendim. Şükür ki hala devlet ruhunu taşıyan devlet adamlarımız var.
Sayın valim, okullar açılmadan duruma el koyun ve çocukların kurulu düzenlerinin bozulmasına izin vermeyin.
Sayın Cumhurbaşkanım, değerlihizmet insanı Kamil Kolabaş beyin baktığı kimsesiz çocuklara yıllardır evinizi açıp yaz boyunca misafir ettiğinizi biliyorum. Lütfen bu 47 çocuğa da kol kanat gerin. Talimat verin çocukların ev ve okul düzenleri bozulmasın.1
Koskoca Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığından tek bir ses çıkmamasına da çok üzüldüm. Allah aşkına Sayın Bakan siz neyin Bakanısınız? Kimin Bakanısınız?Belediye Başkanı yolunu şaşırdı diyelim peki size ne oluyor? Bu çocuklardan ilginizi neden esirgiyorsunuz?
Çok büyük bir yanlış yaptınız Sayın Yavaş… Gelin yol yakınken nadim olun, Allah’tan ve milletten pişmanlıkla af dileyin lütfen… Öksüze yetimetekrar kol, kanat gerin. Bu milletin bedduasını değil hayır duasını alın.
Başkan Yavaş’ın Çocuk Konukevleri açıp 15 bin çocuğa bakacağı söylendi. İnşallah dediğini yapar. Hatta daha fazlasını. Bundan en çok biz memnun oluruz. Ancak 47 çocuğa bakamayan ve onları sokakta kendi kaderlerine terk eden bir başkan bunu yapabilir mi? Bilemiyorum.
Bu arada bu konuda neden bu kadar çok rahatsız olduğumu söyleyeyim. Sakarya Valiliğim sırasında değerli insan merhum Nevzat YALÇINTAŞ hocamızın eşi Meliha YALÇINTAŞ ile Sakarya’da birlikte açtığımız Şefkat Çocuk Köyü kapandı. Sakarya İl Özel İdaresi ile Şefkat Vakfı arasındaki bir protokolle işletilen Çocuk Köyü İl Özel İdaresi’nin kapanması üzerine sahipsiz kalmıştı. 90 yaşına rağmen kimsesiz çocuklara hizmetten geri kalmayan Meliha hanımı yıldıran ve destek olmayan yöneticileri Allah’a havale ediyorum. O mübarek insan hala o çocukların bir çoğuna İstanbul’da tek başına bakmaya çalışıyor.
İstanbul Üsküdar’da yaşayan sevip saydığımNaci Öztürk beyin ilgilendiği öksüz ve yetimlerle ilgili de olumsuz haberler aldım. Tek başına fert olarak Türkiye’de en fazla öksüz ve yetime bakanların başında gelen Naci Öztürk bey gelmekteydi. İnşaata bırakılmış gözleri görmeyen çocukları ameliyat ettirerek ışığa kavuşturan Naci bey eşi Fatma hanımla birlikte öksüz ve yetimlere güzel hizmetler vermekteydi. Onu bu kutlu hizmette desteksiz ve yalnız bırakan dostlara binlerce esef olsun.
Bütün bunların üzerine bir de Ankara Belediyesi Çocuk Koruma Evleri’ndeki çocuklar sokağa atılınca söyleyin Nuri Okutan hasta olmasın da kim olsun?
İnsanımıza bu konuda söyleyeceğim şey şudur:
Çocuklarımız bizim en büyük zenginliğimiz…
Onlardan daha değerli neyimiz var?
Geleneğimizde kimsesiz çocuklara sahip çıkmak önemli bir yer tutmaktaydı.
Gelin bu anlayışı yeniden ihya edelim.
Öncelikle kendi çocuklarımıza sahip çıkalım. Sahip çıkamayanların çocuklarına da milletçe sahip çıkalım.
Kazım Karabekir Paşa bu millete “milletin en zayıf unsuru olan kimsesiz çocukların eğitim yoluyla milletin en kuvvetli unsuru haline getirilebileceğini” gösterdi. 1918’de görevle gittiği Erzurum ve civarında, Ermenilerin kırdığı Müslüman ahaliden geride kalan ve yangın yerleriyle ağaç kovuklarında, harabelerde yaşayan binlerce öksüz ve yetimi topladı. Onları yurt ve yuvalar yerine doğrudan yatılı okullara aldı, eğitti. Akademik başarı gösteren çocukları subay okuluna, diğerlerini her alanda kurduğu meslek okullarına aldı. Doğu’daki ordunun terzi, sıhhiye, elektrikçi, motorcu, nalbant vb. teknik eleman ihtiyaçlarını onlardan karşıladı. Ardından Batıdaki ordunun teknik eleman ihtiyacını da onlardan karşıladı.
Neden bir romancımız Karabekir Paşa’nın bu çocuklarla olan hikayesini yazmaz? Neden filmcilerimiz bu konuyu filme almaz?
Bütün valilerimize, belediye başkanlarımıza, bakanlarımıza, ordu komutanlarımıza, paşalarımıza, devlet adamlarımıza kimsesiz çocuklar konusunda kendilerine Kazım Karabekir Paşa’yı örnek almalarını, onun iki ciltlik “Çocuk Davamız” kitabını başuçlarından ayırmamayı tavsiye ediyorum.
Velhasıl vicdansız bir toplum olmaya itirazım var.
Milletçe öksüzlerimize, yetimlerimize, kimsesizler, garipler, kolu kanadı kırılmışlara el uzatmalıyız.
Bizim kimsenin şahsına karşı bir ön yargımız ve hesabımız olmaz! Bizimkisi “dost acı söyler” babında sosyal bir yaraya parmak basmak, ilgilileri ve yetkilileri uyarmak vekamuoyunda farkındalık oluşturmaktır. Gerisi kendilerinin, kamuoyunun ve aziz milletimizin takdirindedir.
Saygılarımla..