AŞKIN NUR YENGİ VE KÜÇÜK ÖLÜLERİ!
Ares Kıvanç Dönmez’le Sahneden Biraz;
Bu desteğin karşılığı hiçir şart ve koşulda kesinlikle ‘maddi’ değil, mümkün olursa ‘manevi’dir.‘ Yalnızca son ağaç kesildikten, son ırmak zehirlendikten, son balık yakalandıktan sonra...Ancak ondan sonra paranın yenemeyeceğini anlayacaksınız.’ (Marlo Margon-Bir Çift Yürek)
Süreç işleyişi: -Tüm mailler aynı gün cevapladırılır ve bekletilmez.
-Mail süreci uzatılmadan, telefonla sesli iletişime geçilir.
Taraf tutmamamı istemeyin benden. En tarafsız anımda, farkında bile olmadan bir tarafa geçmiş olabilirim. Kişilerin ve yerlerin asla ama ‘düşünce’ ve ‘fikir’ lerin daima.
Ares Kıvanç Dönmez, bir önceki ‘Sahnede Biraz’da kaleme aldığı ‘Evrensel ve Devrimsel: Nora 2!’ nin, ‘en çok okunanlar’ a girmiş olması nedeniyle ‘teşekkür’ eder.
Bir performans, sahnede başlar ve biter ama ‘Sahneden Biraz’ a girerse çok uzun süre devam eder.
Bağımsız ve alternatif yapı, ‘Sahneden Biraz Ekibi’ne, ‘Aşkın Nur Yengi-Senfoni Özel-Harbiye Açıkhava Konseri’ için, alana özel giriş hakkı tanıyan:
https://www.instagram.com/haluk_senturk/; bu yazı seninle var!
https://bkmonline.net/; sen olmadan asla olmazdı!
‘Sahneden Biraz’- Gösteri Puanlaması:
Bağımsız ve alternatif köşe, ‘Sahneden Biraz’ ın puanlama sistemi ‘konser’ ve ‘ses icrası’na dayanan sahne performansları için ‘8’ kriter baz alınarak işlemektedir.
Bu kriterler köşe standardı olup, içeriğin duygu ve hissiyatın dan bağımsız olarak ilkin teknik unsurlara dayanmaktadır.
‘Puanlama’, net bir şekilde ilgili ‘değerlendirme yazısı’ öncesi aşağıda dikkatinize sunulmaktadır.
Aşağıda puanlaması sunulan gösteri,‘7 Ağustos 2024’ tarihli ‘Aşkın Nur Yengi-Harbiye Açıkhava-Senfoni Özel Konseri’ içindir.
Hiç bir şekilde, diğer ‘8’ kategori ile ilişkilendirilmez ve puanlamayı etkilemezi
‘Sanatçı’ tek ve yeganedir; ‘değişmez’ ama ekipler sürekli değişir ve yer değiştirir. ‘Sahneden Biraz’ bunun yüksek bilincindedir.
ÖNCE DİNLE:
https://www.youtube.com/watch?v=ADG_lJ2mf6M
“Bireyler ve toplumlar arasında iyi bir dinamik yakalamada ‘sanat’, şüphesiz en etkin yollardan bir tanesi. Bu yolu seçerek mevcut bir problemi yerel ya da küresel bazda alan ve ‘sanat’ la yoran kişi, gerçek bir sanatçı olsun ya da olmasın, çok fark etmez. Taklit etmedikçe ve taklitleşmedikçe takdir edilir sadece.” Ares Kıvanç D.
Eğer bir sanatçı, toplumun ‘sosyal’ ve ‘ruhsal gelişimi’ ne katkı sunma- yı, ilgili olduğu sanat dalının yanı sıra vazife edinir ve başarısındaki yüzdelik dilimi bununla büyütmek isterse hem istediği bu büyüme söz konusu olur hem de bunun yanı sıra, hitap ettiği kitlenin gözünde tek sunduğu değil, bunu sunan olarak bizzat kendisi de çok büyük olur.
Diyelim ki bu katkıyı sunmayı istedi ama çok beceremedi…
Bunu istemiş olması yine de önemlidir.
Çünkü o vakit tam birleştirmese, bütünleştirmese de mutlak oranda bir nebze iyileştirir/iyileştirebilir.
Tıpkı ‘Aşkın Nur Yengi’nin, ‘BKM Yapım’ın büyük organizasyonuyla, 07 Ağustos 2024’de gerçekleşen ‘Harbiye Açıkhava Konseri’nde iyileştirdiği gibi…
Ya da...‘Harbiye Cemil Topuzlu’ gibi üst prestije sahip bir gösteri meka- nının sahnesinde, göze de hitap edeceğinin önemine vararak, aylar önce- sinden başlayan bir sıkı diet kampına yazılmayı ve form tutmak için alan profesyonelleri ne derse, kendi rutinini bozarak, uzun bir süre sonra stres dolu bir kilo verme sürecine girmek için kendini bu denli zorlamayı, bir konser için ‘değer’ ama ‘yeter’ görmedi.
Bunların hiçbirisi, ‘Harbiye Açıkhava Senfoni Özel Konseri’ için ‘Aşkın Nur Yengi’ nazarında yeterli değildi.
Seneler içinde tanık olduğu ama ‘dur’ diyemediği, isyan ettiği ama etki edemediği, çığlık atmayı denediği ama şarkı söylerken çıktığında olduğu gibi gibi güçlü bir ses veremediği için, hadi verebildi, o kadar büyük bir çığlık atabildi diyelim…
Asla duyması gerekenlere istediği şekilde bir türlü duyuramadığı için…
‘Harbiye Açıkhava Senfoni Özel Konseri’ni bir büyük fırsat bildi ve ‘küçük ölüleri’ni yanında getirdi.
Belki çok yazılmayacak, çok konuşulmayacak ve çok yorumlanmayacaktı. Kayıtsızlık baş gösterecek, birileri sahnede gördüğünü göstermekten yine imtina edecekti.
‘Aşkın Nur Yengi’ydi o! Bunun hesabına elbette girmez ve bildiğini okur geçerdi yine. Üstüne üstlük küçük bir yerde çıkmıyordu bir süredir alışılage- lenin aksine. ‘Harbiye’de boy gösteriyordu ve ‘Pera Flarmoni Orkestra- sı’ ile.
Sadece durması bile yeterdi basit bir haber için ve çok uğraşması da gerek- mezdi ama onun değer gördüğü neydi kendisine?
Bunun üzerinde belli ki düşünen Yengi, bunu çok düşündüğü için olsa gerek ki, en anlamlı kelimenin ‘biz’, en anlamsız kelimenin ise ‘ben’ olduğunu gösterdi o gece.
‘2024 Harbiye Açıkhava Yaz Konserleri’ne ‘Yengi’ ile geçen en kritik şeydi bu fark edebilenin, etmeye gayret gösterenin gözünde.
‘Ben’ den çıktığı bıraktığı ve ‘biz’ e daldığı yerdi bu Yengi’ nin…Madem herkes unutuyor ve kimse de hatırlatmıyordu...
Anlatmak unutmak için, eğitmekse hatırlatmak için yarıyordu işe. O vakit dahil etmeli ve öğretmeliydi herkese!
‘Yengi’, ‘Harbiye Seyircisi’ ni bir gerçeğe dahil etmek ve bu sayede o gerçeği öğretmek içindi sahnede.
‘Çocuk gelinler’ vardı bu ülkede! ‘Küçük kadın ölüler’ di onlar...Kod adları ‘Ünzile’ ydi ve düzinelerceydi her yerde…
O ‘küçük; küçücük kadın ölüleri’ni hayata ana varlık aldığı ve onların sesinden sesine geçenlerle konsere taşıyıp taşıyıp bıraktığı o an gelip de par çalara parçalarını her biriyle ayrı ayrı bıraktığında Harbiye’de cenazeler kaldırıldı ‘Ünzile’lerle…
Herkes ‘Yengi’ gibi o küçük kadından ölüleri kendine birer varlık aldı mı bilinmez ama ‘Harbiye’ kendi varlığını en çok onlara ispat etti sahnede.
Konser ana değerlendirme yazısını kaleme almak üzere Yengi’nin menajeri, Şen Ajans’ın kurucusu ‘Haluk Şentürk’ tarafından ‘basın özel davet- lisi’ olarak alandaki yerini alan biz ‘Sahneden Biraz Ekibi’ ne gelince...
Protokolde, Yengi’nin ‘ölüleri’ için, gerçekleşsin istediğimiz mucizenin adına ‘yaşamak’ dedik.
Başında son derece ‘yaşam’dılar ve birer ‘yaşamlı’ ydılar. Yaşamın birer adı, adımı, tadı ve karşılığıydılar. Tek tek yaşamdan ve yaşamaktan oldular. Canları alınmadı, tek biri dahi canından olmadı ama daha kötüsü oldu ve bu şekilde veda etmeye zorlandılar. Korkunçtu o anlar…
Bu dünyaya yaşamaya gelen bir kimse, yaşayabildiği kadar yaşamlı sayılabilir öyle değil mi?...
Ama yaşama gelmek kadar geldikten sonra yaşamakta bir hak galiba ve eğer bu bir haksa, o hak elinden alındığı andan itibaren yaşamdasın ama yaşamıyorsun asla!
Nereden ve nasıl geldiği bilinmeyen, karalar içinde bir adam, sahneye hücum etti önce. Yerde oturan ve bir arada oyun oynayıp, oynadığı oyunla oyunlaşan çocuklardan birini belli ki izlemiş ve kestirmişti az biraz önce.
Hedefinden iyice emin olarak, hedefe koyduğunu kapmak üzere bir pusu kurarak, tek bir hamlede, sinsice ama işi direkt bitirmek üzere harekete geçerek daldı çocukların içerisine.
En fazla Harun Kolçak’ın anısına, onun sesiyle düet yaptığı anlar ya da haber yapılacak ve ‘Aşkın Nur Yengi Kolçak’ı Unutmadı’ gibi başlıklar atılacak.
Ya da aşk şarkılarının vazgeçilmez sesi olmasının önemine değinilecek ve bu anlamda “Harbiye’ de ne rüzgarlar estirdi” den konuya girilecek ve iş bu tadlarda kesitleştirilecek.
Bunlar da yapılsın ve herkes neye yükseldiyse onu kendi çapı kadarıyla yazsın ama maalesef olan biten bunca şeyle kat ve kat fazlasıydı söz konusu gece.
Öyle bir konserdi ki, oradaydım, bizzat tanıktım ve gece boyunca içimden şunu tekrarladım: ‘Varsın o kadarını başka kimse yazmasın ama nasıl olsa ben yazacağım.’ Ve işte şu an yazmaktayım...
Kelimenin tam anlamıyla ben dünyaya gelmesin istediğim milyonlarca kız çocuğu için utanç içinde bir döldüm. Kimse bu kısımlarını yazmasa da, benim gözümden bir tane yazılan bırakılmış olacak dijital ortama.
Konser sırasında yaşanan bu şey üzerinden yazıya geçen durum sonucunda, ülkesiyle ve insanıyla karşı karşıya kalacak olan okuyucu yazının bundan sonrasında ‘ülkemi ve insanımı bu gibiler temsil etmiyor’ diye otomatik olarak gelen bir içgüdü ile hayıflanabilir ve içten içe saldırganlaşa da bilir....
Temsildeki bir tanesiydi ‘Aşkın Nur Yengi Harbiye-Senfoni Konse- ri’ndeki. ‘Vahşice’ ydi ve ‘haince’ ydi eylemi!
Oturduğu yerden bir-ki ‘ah’ sesi çıkartmak dışında, kimse durdurmaya kalkmadı, ne oluyor diye bir toplu harekete kalkışmadı. Her zamanki gibi, bütün olan bitene seyirci kalan bir yığın insanda o an için Harbiye’de eli biletlilerdi.
Sosyal medyada arayacakları bir hak oluşur mu diye, olayın tamamına erme sini beklemekten ve emin olup en etkin sonucu alacaklarına inandıkları bir sosyal paylaşım sitesini seçerek oraya hücum etmek olabilirdi en iyi bildik- leri, bilmekle en iyi yetindikleri…
Bu etkileşimdeki dinamiğe ve tam olarak ne olup bittiğine bakmak için tekrar geri dönmek üzere bir virgül koyarak, buna hazırladığı zeminle Yengi’ye ve tam olarak ne yapmak istediğine bakalım birlikte.
Yengi’yi, verdiği son konser özelinde ‘günün müziği’ içinde doğru ele almak içinse biraz geriye gidelim; en azından ‘açıkhava konserleri’ çer- çevesinde. Belirgin olan resmi kayıtlarda, Yengi’nin son ‘Harbiye Açıkhava Konseri’ni 2007’de verdiği biliniyor.
Bu tarih baz alınarak altı çizilecek olursa, tek başına bir konser vermek için Yengi tam 17 sene sonra tekrar çıktı Harbiye’ye.
‘Tek başına bir konser vermek için’ deki vurgu, bu zaman zarfında büyük sahneleri hep bir meslektaşı ile paylaşmış olması ve ‘Harbiye Açıkhava’da ortak bir konser vermiş olması nedeniyle.
Bundan tam beş sene, ‘13 Temmuz 2019’da, önce gerçekleştirdiği ‘Allah- tan Kork’ adlı düet çalışma kapsamında bir araya geldiği Mehmet Erdem’le paylaşmış olduğu sahne, (o konserle ilgili kaleme aldığım değer- lendirme yazısı, şu anki köşe formatıyla yakında düzenlenmiş son haliyle ‘Sahneden Biraz’ da yayında!) ‘Harbiye Açıkhava Sahnesi’ydi yine.
Bu konserden üç sene sonra ‘Yengi’ bir kez daha girdi Harbiye’ de konser verenler listesine.
Bu kez yanındaki büyük bir usta isimdi. ‘Selami Şahin’ di, ‘Yengi’ nin yeni ‘Harbiye partneri.’ Kışın, Günay’da başlayan iş birliği yazın Harbiye’de devam etsin istenmişti.
(NOT: Büyük zincir olan, çok yıldızlı oteller tarafından düzenlenen özel gecelerin de aranan ikilisi oldular bu dönem içerisinde.)
Sadece, biletli dinleyici ve amatör müzisyenler için değil, sektöre yön verenler ve alan profesyonelleri içinde...
On yıllar içerisinde, neden hiçbir yaz ‘açıkhava konser verenler liste- si’nde,-partner paylaşımlı olanlar dışında- olmadığı hem hitap ettiği kitle hem de müzik otoriteleri tarafından sıklıkla merak edildi.
Tek başına çıkmaya kalktığı takdirde, üretim yapmadığı yıllar, yaptıklarına karşılık sayı bazında alınarak, gerekli ya da değil ama ‘acaba doldurama- yacağı için mi?’ şeklinde sorulara bile yol açtı.
‘Türk Pop Müziği’ni son dönem yeniden ayağa kaldıran ve ölü durumda olduğu sırada canlandıran ‘Mabel Matiz’ ile bundan tam bir sene önce imza attıkları ‘İki Satır Yara’ isimli düetle, kitleler üzerinde sesinin ve yorumunun ne derecede bir etkiye sahip olduğunu neden sonra tekrar ispat etti.
Kariyerinde,‘2010’ senesinde çıkardığı ve sesinin altında kalan parçalar ne- deniyle, beklenen hitleri çıkaramadığı ‘Gözümün Bebeği’ adlı albüm bu noktada sesin de tek başına nasıl yetmediği/yetemediğini herhalde en iyi kanıtlamıştır.
Üstelik parçayı baştan sona o okumadan...
Belli bir yerinde ona düşen pay ne ise o kadarıyla. aynı eşsizlikle destekle-yince, dinleyici kitle üzerindeki etkileşimi beklenen düzeyde oldu.
Bu, Yengi’yi bilen, ‘üretsin-üretmesin’; sürekli dinleyen (üretmediği için özleyen) taraf için güncel olanda böyleydi.
Bilmeyen bugün müziğinin içine doğan ondan bihaber kitle içinse, aynı ‘İki Satır Yara’ hoş bir tanışma.
Kuracağı bir bağlantı adı müzikte olsa ‘Yengi’ ile olamaz ya da olması için bir sebep bulunamaz.
Bunu bizzat konserde protokolde benim başıma gelenle ilgili yerde ispat edeceğim size.
O kısma gelince, bu satırlara geri dönmeyi unutmamak için bir işaret atın köşesine.
(Akıllı telefondan girdiyseniz ki bizi okuyan kesimin yüzde sekseni böyle, iki yeri ‘ss’ alarak ve kaydır yaparak halledebilirsiniz çok basit bir şekilde.)
(...)Bundan tam beşe sene önce ‘Mehmet Erdem’le yaptığı ‘Allahtan Kork’ adlı düette, tıpkı şimdi ‘Matiz’ ile yaptığı ‘İki Satır Yara’ gibi bir ‘Yengi açılımı’ydı müzikte.
Ondan da bir beş sene öncesine gidilecek olursa...
‘Aşk’tan Olsa Gerek’ adlı beş şarkıdan oluşan bir ‘EP albüm’ hazırlamış- tı ve aktarımında doğruysam; “artık 10 şarkı falan öyle çok para etmi- yor. Zaten şarkılar dijital mecralardan dinleniyor...
(...)Albümler sadece arşivciler için basılıyor” şeklinde bir açıklama yapmıştı.
“Aşk’tan Olsa Gerek” adlı albümü de bir beş seneyi beklemişti.
Yani...‘Yengi’ beşer senelik aralar vererek geri dönüyor ya da geri dönüyor gibi oluyor.
Bu ‘EP Albüm’ün çıkış şarkısı ‘Altın Kaplama’ ve ‘Çağırma Lütfen’ kliplendirildi ve hatırı sayılır bir kitle tarafından ‘you tube’da sahiplenildi.
Albümün ikinci çıkış şarkısı olan ‘Çağırma Lütfen’ in orjinal video klibindense canlı okuma kaydı yüksek bir izlenme oranı elde etti.
‘305 bin’de kalan klip, ‘38 bin’ olan Kral Pop’taki canlı kaydı yedi sene içinde geçemedi.
(Yazı yayına hazırlanırken son rakamlar bu şekildeydi.)
Burada fark edilmesi esas olan şey, Yengi’nin canlı’da dinlemek için tercih edilen müzisyenlerden birisi olduğu gerçeği.
‘Aşkın Nur Yengi olsun da, nerede olursa olsun, yeter ki canlı olsun’ diyerek dinlemek isteyenler, güncelde ürettiklerini bilsinler ya da bilmesinler denk geldiler mi dinlerler demek.
‘Çağırma Lütfen’ parçasına şayet ilgili kitle albüm çıkar çıkmaz yükselmiş olsaydı, orjinal video klip kaydı da ‘50 bin’e yakın bir yerde seyrederdi.
Belli ki Kral Pop’a konuk olduğu gün daha fazla dinlendi ve o gün zaten ne okuyacak olursa olsun Yengi’yi ağırlandığı süre içinde canlı olarak dinlemekti.
Dijital müzik platformlarını doğrudan, ‘yapalım-sunalım baba/ilerler nasıl olsa’ kafasına girerek kullanım hatasına düşen aranjör ve prodüktör- lerle çalışmak, doksanlarda meşhur olan ve iki binleri zor yakalayan, devamında da haklı olarak arada kalan bir kuşak sanatçının yaşadığı en büyük çıkmaz.
Bir isim her zaman isimdir elbette ama her iş isimle gitmez günün sonunda. İsim işe, işte isime hizmet etmek zorunda!
Nitekim popun kuşkusuz büyük bir ikonu olan ‘Yengi’yi bir konser kapsamında, üstelikte kendisi tarafından imza atılmış olağanüstü bir konser kapsamında kaleme alırken, mevcuttaki duruma girmeden bunu yapmak mümkün olmayacaktı...
Nitekim olamadı da. Önce genel bir kısa durum okumasına gitmek gerekti ve bu nedenle konser özelinde esas şeyi ifade edene kadar geçen süre içinde geçtiği şey özet bir ‘Aşkın Nur Yengi’ ydi.
Kapanan bir sayfayken onu ‘Harbiye Açıkhava’ özelinde tekrar açmak, müziğin sesini kısıldığı yerden ‘Aşkın’ lamak gibi şimdi…
Beşer sene aralarla küçük üretimler yaparak, ‘ben buradayım’ dese de, prestij noktası kabul edilen noktalarda ‘büyük açıkhava konserleri’ vermediği için yaptığı hatırlatmalar olumlu sonuçlar vermedi.
Küsmüş olabilirdi ya da zamanında yaptığı iyi işleri geçememenin o ‘Aşkın’ hissi onu ara sıra durdurmuş olabilirdi.
https://www.youtube.com/watch?app=desktop&v=xULeryiuhq4
Erdem’le yaptığı çalışmanın ardından ‘Baba’ isimli bir tekli çıkardı.
Bu teklinin sözü ve müziği değerli ‘Sezen Aksu’ya aitti ve ‘Dokuz-Sekiz Müzik’ gibi sağlam bir müzik şirketi tarafından projelendirilmişti.
Yazık olan şu ki, hiçbir yerde canlı okumadı ya da okunmuş kayıtlar dijital ortamda bizlere sunulmadı.
Üstelik ‘Aksu’nun, ‘Türk Pop’una kazandırdığı ve en iyi parçalarını birer emanet olarak bıraktığı ‘Yengi’nin seneler sonra, ‘Aksu’dan bir parça almış olması da müzik içeriği üreten platformlarda önemli bir gelişme olarak görülmedi ve gösterilmedi.
Parçanın, dijital ortamdaki dinlenirlik oranı dört sene içinde ‘500 bin’ e bile ulaşamadı, ‘426 bin’ lerde kaldı. (Yazı yayına hazırlanırken yapılan son kontrol bu rakamı verdi.)
Bu çalışmanın beklenen etkiyi yaratmamış olmasına iki nedenle üzülmeli.
Birincisi ‘anne’ temalı şarkılar yeteri kadardı ama babalı olanlara varsa bir ihtiyaç bunu karşılamaktaydı bu nedenle karşılığını bulmalıydı.
İkincisi, ne olursa olsun bir ‘Yengi’ sesi vardı işin içinde, bekleyeni, özleye- ni için.
Sözlerdeki vurgusu ve parçanın gereği olan çıkışları, ‘vokal performans’ açısından işe hakkını veren bir değer aralığındaydı.
Daha iyi bir karşılık alabilirdi ama bir parçada söze ve parçanın sözlerine sesini verene değil ilk etapta müziğe ve bunun ile ilgili sağlanan ve/ya da sağlanamayan alt yapıya bakanlar tüketici kısmında çoğunluktaydı.
‘Bugüne kadarki Aşkın müzikte bir ne?’ ‘Aşkın şu an Aşkınsa en çok neden ve ne ile Aşkın?’, ‘Aşkın Nur Yengi parçası denilince karşı tarafa ve görece çoğunluğa direkt olan geçen şey bir ne?’ ve ‘Aşkın’dan okuyacağı herhangi bir parça ile müzikalite anlamında beklenen, işin genel çizgisinde ne?’ gibi bit takım sorular sorulmadan yapılan bir üretim, tüketicisini bunca yılın ardından artık zor bulur.
Nitekim de bulmuştur...
Yengi’yi başından beri bilenlerin bile bildiklerini unutması ya da daha az önemser olması, son Matiz’le yaptığı düete kadar geçen süre içinde ‘Yengi dinler’ kesim için sıkıntı olmuştur.
Belki de, doksanları iyi bilenler için bilinmez olmayan ‘Baba Evi’ adlı parçanın etkisi hala o kadar ki, Yengi’den yeni bir ‘baba’ temalı parça da beklememeli.
Klipte, dizi başka bir biçimde devam ettirildi. ‘Aşkın Nur Yengi’ hikaye gereği, ‘Safiye’ ve ‘Bilge’ adlı kız kardeşlerin bir diğeriymiş, onun da adı ‘Aşkın’ mış gibi yaparak, dizinin içine bittikten sonra yeni bir karakter olarak girdi.
Bu dinamiği seneler sonra, içeriği ‘baba olmak’ üzerine sağlanan yeni bir parçada yakalamasını beklemek büyük bir risk değil mi?
Bir ‘yetmeyen’ durum var Yengi ile ilgili ortada. Daha doğrusu Yengi’ye ve müzikalitesine yetmemek diye bir durum var ‘yetmeyen’ den ziyade.
Örnekse ilgili yerde değindiğim 2010’ daki ‘Gözbebeğim’ adlı albümünde yer alan ‘Yasak Elmam’ ve albümle aynı adı taşıyan ‘Gözümün Bebeği’ isimli ‘Sezen Aksu’ parçaları öne çıkamamış...
ve parçaların müzik tutkunlarını yakalaması, geri planlarında yatan hikayeler aracılığıyla bile sağlanamamıştır.
‘Aksu’ ile çalışmak ‘Yengi’ için kesin başarı anlamından bu noktada çıkmış bulunmaktadır.
Bir zaman önce yeten, bir zaman sonra yetemeyebiliyor bir şekilde.
Aslında ‘Yengi’ çıktığı bu müzik serüveninde onu içine alan çemberde ken- dini yeniyor ya da kendiyle yeniliyor.
‘07 Ağustos 2024’ gecesine ve ‘Har biye Açıkhava Sahnesi’ ne gözleri çevirmek ve bir durum özeti geçmek gerekirse, ‘yenilmedi’; ‘çok iyi yendi’ kesinlikle…
Öyle bir konserdi ki, bir kere ve en önce ‘canlı performans’ın nasıl olması gerektiğine sağlam bir örnekti ve bu konuda alınması gereken önemli bir kayıt niteliğindeydi.
Sadece iyi bir vokal performans sunmaması eş zamanlı olarak toplumu bir iyileştiren olmaya soyunması da başka bir artısıydı.
‘Birey’ ve ‘toplum’ arasında sahip olduğu sahne üzerinden gece boyu ‘Harbiye Açıkhava’yı bir köprü yapması, gelen herkeste büyük bir saygı uyandırdı.
‘Evet değildi, Pera Flarmoni Orkestrası ile birlikteydi’ diyeceksiniz.
Evet öyleydi ve zaten bu konserin en büyük özelliğiydi ama kastım bu değil. Yanında ‘küçük ölüleri’ ile gelmişti ‘Yengi…’
Kimse neden ve nasıl olduğunu pek anlamadı ama sahne küçük kız çocuk- larıyla dolup taştı bir anda.
Kötülüğü bir yabancıdan beklerken, o en yakından, beklenmedik bir anda gelen ile vermekti ‘Yengi’nin bu küçüklerle isteği.
Sahne, hep bir ağızdan söylenen, hatta ‘Yengi’ daha ilk sözleri girdiğinde devamı hiç şaşmaz bir şekilde ‘Harbiye Açıkhava’yı dolduran binlerden gelerek devam eden konser, ‘tam bir müzik ziyafeti’ deyip geçilecek bir işken...
Başka bir şey yaptı ve geceyi standart bir ‘Harbiye Açıkhava’ gecesinden çıkardı ve bir üst seviyeye taşıdı.
Birdenbire ve son derece tedirgin edici bir biçimde, seyirciyi hiç hazırlamadan gelen o bölümde ‘Yengi’, ‘sold-out’ olan açık havanın bütün bloklarını kelimenin tam anlamıyla blokajladı.
Aldığı aksiyonun ne olduğu anlaşılana kadar geçen süre zarfı içerisinde, gözleri önünde bir kız çocuğunun kaçırılmasına tanıklık etti ‘3000’ küsur kişilik ‘Harbiye’.
Her şey konserin ilgili yerinde, ‘Yengi’nin ‘Ünzile’ adlı parçayı okuyacağı kısma geçince başladı.
Sahneye birden bire birbirini takip ederek bir halka çizmek üzere oradan oraya koşturan küçük yaşta kız çocukları doluşmaya başladı.
Elindeki mendille hücum oyuncusu olarak herkes yerine yerleştikten sonra, ‘yağ satarım bal satarım, ustam öldü ben satarım. Ustamın kürkü sarıdır, satsam onbeş liradır. Zambak zumbak dön arkana iyi bak, zambak zumbak dön arkana iyi bak..’ tekerlemesi ile...
Oyunu başlatan küçük kız çocuğu mendili oyunun gereği olarak, rakip oyunculardan seçtiği birisinin arkasına bıraktıktan sonra, rakip oyuncu tarafından ebelenmeden yerine oturmaya çalıştı.
Tek tek, sekiz küçük kız çocuğunu bu şekilde izleyeceğiz ve oyunlarına gireceğiz derken, oyunu bozan bir yetişkin sahnede belirdi.
Asıl ebelenmeden kaçmaları gereken kişiydi o ama farkında değillerdi. Kara- lar içinde bir adam tarafından içlerinden seçilen bir tanesi, alıkonularak kaçırıldı ve ardından ürkek, korkak ve şaşkın küçükler bıraktı.
Ayrıca, 2019’ da ‘Mehmet Erdem’ ile verdiği ‘Açıkhava Konseri’nde yaptığı ‘çocuk gelin’ vurgusu da bu ipucundan bağımsız getirilebilirdi kolaylıkla akla.
Sahne hazırlığı, her ne kadar, bu seneki konser kadar değilse de, çarpıcı olan o senekinde, ‘partner paylaşımlı’ bir konserin kendisine yalnızca yarım bölümlük bir dilim olmasına rağmen buraya eğlence dışında bir takım şeyleri de sığdırmak istemesiydi.
Unutuluyordu ve bir önceki konser bir sonraki için referans alınamıyordu... Bu bazen kitle değişikliği nedeniyle böyle oluyordu, bazen de unutmaya olan genel bireysel eğilim nedeni ile…
O anlarda, yağı ve balı elinde kayıp yuvarlanan bir çocuk gibiydi bütün bir ‘Harbiye.’
Çünkü keskin virajlara merhum Aysel Gürel’in ‘Ünzile’ si ile giren ‘Yengi’, o virajlardan çıkamadı ve yolu hemen düzleyemedi.
‘Ünzile’ adlı parçanın ilk yarısını, ‘yağ satarım-bal satarım’ oyunu ve oyun esnasında kaçırılan bir kız çocuğu alırken, ikinci yarısını kim tarafın- dan nereye kaçırıldığı hakkında fikir yürütülen ama kesinleştirilemeyen kız çocuğunun arkadaşlarının arasına geri gelişi aldı.
Diğer yaşayan arkadaşları da şimdilik yaşıyor olan çocuklardı...
Birazdan teker teker, bebekli, ayıcıklı; pembesinden moruna, içlerindeki bütün renkleri terk edecekler ve onları tek bir renge bürüyen beyazdan elbiselerini giyerek, içinde öleceklerdi…
Aşkın Nur Yengi ve ‘çocuk ölüleri’ konserin içinde ‘Ünzile’ ile bir başka konserdi toplumsal bir dönüşüm için bütün bir konseri kullanarak ülkenin tamamına olmasa da, bir ‘Harbiye Açıkhava’ kadarına bir uyaran ve ‘buraya bi bak be’ diye bağırandı.
‘Bir yıldır Türkiye’nin gündeminde olan ‘6 yaşındaki çocuğun evlendi- rilmesi skandalı’yla ilgili davada karar açıklandı:
3 sanığa toplam 66 yıl hapis cezası veren mahkeme bu cezaların gerekçesini de açık- ladı. Mahkeme minik kızın tüm itirazlarına rağmen ailesinin her şeye göz yumduğunu, sunulan delillerle anlattı.’
‘Sanat’ın birleştirici gücüne inanarak ve sığınarak, topluma hassas olduğu bir konuyla ilgili olarak diyetini ödeyen ‘Yengi’, ‘Türkiye’ ile ilgili istatistikleri, bunu dayandırdığı bir bağımsız bir kaynakla veremese bile, ‘Birleşik Krallık’ merkezli çocuklara yardım örgütü ‘Save the Children’ tarafından 2016’da yayınladığı raporu verebilirdi dev ekranda sahneye.
Çünkü dünyada ‘18 yaş’ın altında evlendirilen ‘700 milyon kız çocuğu’ kayıtlı durumda.
Özellikle ‘Afganistan’, ‘Yemen’, ‘Hindistan’, ‘Somali’ gibi ülkelerdeki kız çocukları ‘10 yaş’ ında hatta bazen bu yaşında altında evlendirilmekte...
Ve bu bağlamda söz konusu evlilikler ‘eğitim seviyesinin düşmesi’, ‘cinsel hastalıkların artması’, ‘erken hamileliğe bağlı ölümlerin yükselmesi’ gibi sorunlar getirmekte.
Bir konser için elbette bu yapılan da fazla çünkü ‘entertainment’ anlayışı- na ters ama yerelde ve globalde dünyanın geldiği nokta tersi düz, düzü ters etmeli gerekirse.
Sonra sırasıyla ‘sahne adabı’, ‘vokal performansı’, ‘repertuarı’, ‘kos- tümü’, ‘özeni’ ve ‘zarafeti’ için.
Bir dönemin o çok meşhur, ‘Rumeli Hisarı Geleneği’ olarak da bilinen bir geleneği, bu sene Harbiye’de, ‘Şevval Sam’dan sonra tekrar eden (Ondan görerek yaptı anlamında değil kesinlikle ilgili cümle.
Listede ‘konser veren’ olarak ‘Sam’, ‘Yengi’ den önce çıktığı için, bunu önce ‘Sam’ da, ardından ‘Yengi’ de gözlemlediğimiz için ‘Sam’ ın adını ilgili yerde mecburen geçirmek gerektiğinden bu şekilde.)
Eğer bu işi, sahnede bu kadarı ile bırakmaz ve sanatçı kimliğinin yanı sıra kendisi de bir kız çocuğu annesi olarak, ‘toplumun dönüşmesi’ ne yönelik olarak bir çalışma ortaya koyabilir, bazı şeyleri kendinden bile olsa feda edip kurum işbirliği içinde ya da tek başına kendisi bir kurum gibi davranmayı buna değer görürse sadece sanatın ilgili dalında elde ettiği başarı ile değil, ‘birey ve toplum ilişkisi’ne sağladığı katkı ile de sarsılmaz bir yer edinir kendine.
‘Çocuk gelin’ meselesini, emanet aldığı parça ‘Ünzile’ ile bir dernek ya da benzeri başka bir yapı ile birleştirebilir ve bu yapıya ‘Ünzile’ adı verilebilir.
Yüreği buna yetecektir, Harbiye’de yettiği gibi.
Önemli olan mesaisinin ve bu uğurda yaşamla ilgili prensiplerinin de yete- bilmesidir. Harbiye’deki yüreği ile noktalamak gerekirse…
Birbirlerini görüp karşılıklı huzur bulurdu...
Gecenin ruhu baş hüzünlüsüydü ‘Aşkın Nur Yengi’ ve onunla huzur bulmaya gelen binlerce hüzünlü ruha, bir gece boyunca ‘huzur’ oldu bunu veren sesiyle.
Doksanların tamamı ve iki binlerin başı ‘Aşkın Nur Yengi’ydi Harbiye’- de o gece. Sıklıkla orkestra durup, introsuz dinleyiciyi ‘bunu da biliyor musunuz’ bakalım diye denediği her yerde, ‘Yengi’ ile aynı anda parçalara hatasız ve eksiksiz hiçbir yerden söz çalmadan kendi bildiğimle girince, protokolde, hemen bir sıra önümde oturan elli plus beşlisini dönüp dönüp bana bakmaları ve -bunu istemedim ama-‘bravo çocuk sende de ne hafıza varmış…hani bilinir de bu yaşta kadarı pes dedirtir pes’ demelerini sağladım.
Yazının o bölümünde ‘ss’ alın, ilgili yerde burayı açacağım demiştim. İlgili durumun bizzat kendim örneği olarak öncelediğim o yer, işte bu yer.
Yaş aralığım doğum senem nedeniyle doksanlardan geçse de, seksenlerin başında doğmamış olduğum için ben büyüyene kadar albüm üstüne albüm koyan ‘Yengi ile kurduğum ilişki, bir bugün dinleyicisi olarak okuduğum
Sesine ve doksanları doksanlar yapan tüm albümlerine, iki binlerin ilk yarısı da dahil olmak üzere, aşık birisi olarak, yetişemediğim ‘Rumeli Hisarı Konserleri’ için biriken ve beni bitiren ‘keşke’ lerimleyim.
Doksanlardan devraldığı müziğin mülkiyetiyle, 2024’ün Harbiye’sinde, yaşadığı coğrafyanın ağır politik süreçlerinden biri olan ‘çocuk gelin’ lere susmayı ‘gece’ bilerek, ‘gün’leşti. Yengi.
‘Yengi’ ile ‘Senfoni Özel’,‘Harbiye Açıkhava’ bu haliyle 21:00’de başlayıp 23:45’de bitmiş olsa da ‘gün’dü ve yorula yorula yürüyen, kırıla kırıla büyüyen ‘küçük ölü kız çocukları’ydı ve ellerinde sattığı yağla, balla hepsinin ortak adı ‘Ünzile’ydi!…
NOT: Ayrıca ve çok özel olarak, doksanları başlatan parçalardan biri olan, ‘Harun Kolçak’la yaptığı ‘Bile Bile’ adlı parçayı, aynı alt yapı ile sanki sahnede ‘Kolçak’ ile söylüyormuş hissini vererek...
Cenazesinde ‘Ünzile’lere, her biri için ‘Yengi’ den gelen bir ‘Karanfil’ le...
İyi ki sanat, ‘birleştiren’ ve ‘iyileştiren’ ama en çok ‘fark ettiren’ gücü ile bizimle.
Onlara neden Harbiye’ yi değil, Harbiye’nin verdiği havayı geri basmalı, bunun ‘ağır-sağlam’ artık bi farkına varmalı!
‘07 Ağustos 2024’ tarihli ‘Harbiye Açıkhava-Senfoni Konseri’nde bu çizgiyi çok net çizdi Harbiye’ de.
YAZI BİTTİ VE ÇOK İYİ BİL Kİ: Bu yazı için hiçbir ‘pr ajansı’ndan, ‘sosyal medya danışmanlık ve/ya da menajerlik hizmeti şirketi’n- den ‘para’ alınmamış, yine bu yazı, yazıda bahsi geçen sanatçı ile köşe ara- sında direkt bağlantı kurabilecek kişi ya da kişiler aracılığıyla, sanatçının ilgili ‘event’öncesi oluşan veyahut da oluşacak olan isteği sonucu karşılıklı bir anlaşma sonucu kaleme alınmamıştır.
Aksini düşünen ya da bir nedenle bu şekilde düşünmeyi kolayı haline geti- ren, bunu ispat etmediği takdirde bulunduğu iddiayı ‘ben öyle düşünü- yorum ama tatlım’ dan öteye götüremeyeceği için;
‘Sahneden Biraz’ın, ‘bağımsız’ ve ‘alternatif’ yapısı altında hukuktan önce kalmış ve böylece ilk cezayı almış olur!
SAHNEDEN BİRAZ VEDASI:
“Hayata dil çıkar ve dilin içeride değil dışarıda ver ayar. Yer, zaman, mekan ve durum her ne olursa olsun, motton bu olsun. Kafana da benim gibi, ‘şapka’ dışında başka hiçbir şey takma!” Bir sonraki yazıda buluşana kadar geçecek olan süre zarfında,‘az öl-çok yaşa’ ve sanatı kafala!
Ares Kıvanç D.