12 Ocak 1905’te İstanbul Kadıköy’de doğan Atsız Hocamız’ın babası, Gümüşhane’nin Torul/Dorul kazasının Midi köyünün Çiftçioğulları ailesinden Deniz Makine Önyüzbaşısı Hüseyin Efendi ‘nin oğlu Deniz Güverte Binbaşısı Mehmed Nail Bey, annesi ise Trabzon’un Kadıoğulları ailesinden Deniz Yarbayı Osman Fevzi Bey’in kızı Fatma Zehra Hanım’dır.
Atsız’ın babası Mehmed Nail Bey (1877-1944)de Donanmaya girer ve Deniz Güverte Binbaşılığına kadar terfi eder. 1903 yılında Yüzbaşı iken, ilk eşi Fatma Zehra Hanım ile evlenir. Bu evlilikten, 12 Ocak 1905′de Hüseyin Nihâl (ATSIZ), 1 Mayıs 1910′da Ahmed Nejdet (SANÇAR) ve Aralık 1912′de de Fatma Nezihe (ÇİFTÇİOĞLU) olmak üzere üç çocuğu olur.
Anne ve baba tarafından asker bir aileye mensup olan Hüseyin Nihâl Atsız, ilk ve orta öğrenimini 1911 yılının çoğunluğunda Kadıköy’deki Fransız ve Alman okullarında (1911), babası Mehmed Nail Bey’in Kızıldeniz’deki görevinden ötürü birkaç ay da Süveyş’te bir Fransız İlkokulunda , Kasımpaşa’daki Cezayirli Gazi Hasan Paşa İlk Mektebi, Haydarpaşa’daki Hususi Osmanlı İttihâd ilk Mektebi, Kadıköy Sultanîsi (Lisesi) ve liseyi 1922 yılında istanbul Sultanîsi’nde tamamlamıştır.
İstanbul Sultanisinin onuncu sınıfında iken, imtihanla Askerî Tıbbiyeye girer. Ancak o yıllarda Tıbbiyede, komünistlik ve azınlık milliyetçiliği güden öğrenciler ile bunlara karşı koyan Türk öğrencileri arasında sık sık tartışmalar ve kavgalar çıkmaktadır. Bu tartışma ve kavgalara Atsız da katılmaktadır.
Ziya Gökalp’in cenaze töreninin yapıldığı 26 Ekim 1924 akşamı meydana gelen olaylarda, 3. sınıftaki Atsız, tekrar bir suç işlemesi halinde okuldan çıkarılacağı yolunda ağır bir ceza alır. Bu cezadan dört ay sonra, aralarında önceden de bir mesele geçen, arap asıllı Bağdatlı Mesud Süreyya Efendi adlı bir teğmenin, lüzumsuz bir yerde ve kasıtlı olarak istediği selamı vermediği için, önceki ceza gereğince, 4 Mart 1925 tarihinde Askerî Tıbbiyeden çıkarılır.
Bu hadiseden sonra üç ay kadar Kabataş Lisesi’nde yardımcı öğretmenlik yapan Atsız, daha sonraları sırf babasından harçlık almamak için Deniz Yolları’nın Mahmut Şevket Paşa adlı vapurunda kâtip muavini olarak vazife görmüş ve bu vapurla İstanbul-Mersin arasında bir kaç sefer yapmıştır. Ancak bu işten tatmin olmaz ve 1926 yılında İstanbul Darülfünununa (üniversitesine) bağlı Edebiyat Fakültesinin yatılı kısmı olan Yüksek Muallim Mektebine kaydolur.
1926 yılında İstanbul Darülfünûn’un Edebiyat Fakültesi’nin “Edebiyat Bölümü”ne ve İstanbul Dârülfünûnu’nun yatılı kısmı olan Yüksek Muallim Mektebi’ne kaydolan Atsız, bir hafta sonra askere çağırılmış, tecil isteği kabul edilmeyen Atsız askerliğini 9 ay olarak (28 Ekim 1926-28 Temmuz 1927) İstanbul’ da Taşkışla’da 5. piyade alayında er olarak yapmıştır.
Askerden sonra tekrar Yüksek Muallim Mektebi’ndeki talebelik hayatına dönen Atsız, Ahmet Naci isimli arkadaşı ile birlikte hazırladığı ve Türkiyat Mecmuası’nda yayımlanan “Anadolu’da Türkler’e Ait Yer İsimleri” adlı makale ile hocası M. Fuad Köprülü’nün dikkatini çeker. 1930 yılında Edirneli Nazmi’nin Divan-ı Türkî-i Basit isimli eseri üzerinde mezuniyet tezi (Divan-ı Türki-i Basit, gramer ve lügati, 1930, 111 s. Türkiyat Enstitüsü Mezuniyet Tezi, no 82) hazırlayarak aynı yıl mezun olur.
Mezuniyetini müteakip Edebiyat Fakültesi Dekanı olan hocası Prof. Dr. M. Fuad Köprülü, Maarif Vekâleti nezdinde Atsız için tavassutta bulunarak, Yüksek Öğretmen Okulu’nu öğrenci olarak bitirdiği için, liselerde yapması gereken 8 yıllık mecburi hizmetini affettirmiş ve Atsız’ı 25 Ocak 1931 tarihinde kendisine asistan olarak almıştır.
Ocak 1931 yılında Darülfünunun felsefe bölümünden mezun olan ilk eşi Mehpare Hanım ile evlenmiş fakat 1935 yılında ayrılmıştır.
Atsız Hocamız asistan olarak çalışırken, 15 Mayıs 1931′den 25 Eylül 1932 tarihine kadar Atsız Mecmua (17 sayı)’yı çıkarmıştır.
M. Fuad Köprülü, Zeki V. Togan, Abdülkadir İnan gibi edebiyat ve tarih bilginlerinin de dahil bulunduğu bir kadro ile yayın hayatına atılan bu “Türkçü ve Köycü” dergi, devrinde ilim, fikir ve sanat alanında çok tesir yaratan Türkçü bir çığır açmış, adetâ Cumhuriyet devri Türkçülüğü’nün öncüsü olmuştur.
Atsız, kendini tanıtmaya başlayan ilk yazılarını (H. Nihâl) imzası ile, hikâyelerini de (Y.D.) imzası ile, bu dergide neşre başlamıştır.
Bu arada Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti tarafından, Ankara’da 1932 Temmuzunda “Birinci Türk Tarih Kongresi” düzenlenir.
Cemiyetin, Orta Asya’daki kuraklık nedeniyle Türklerin tüm dünyaya yayılarak her yere medeniyet götürdüğü, Anadolu’nun eski halklarının da Türk olduğu ve medeniyetin başlangıcının Türkler olduğu tarzındaki tarih tezine karşı kongreden önce de aksi yönde mütalaâ bildirmiş olan ve Atsız’ın da çok sevdiği ve Türk Tarihi hakkında hocası saydığı Zeki Velidi Togan’ın, 3 Temmuz 1932 günlü toplantıda da bu tezin kabul edilemeyeceğini belirtmesi üzerine; Dr. Reşid Galip, Togan’a karşı çok sert bir ifade ile, “Arkadaşlar, esefle ifade edeyim ki Zeki Velidi Beyin Darülfünundaki kürsüsü önünde talebe olarak bulunmadığıma çok şükrediyorum… Darülfünun kürsüsü bu kadar hafif malûmat ve bu kadar sakil metotlarla işgal edilecek bir kıymetsiz mevki değildir” diye talihsiz bir konuşma yapar. Söz alan, Sadri Maksudi Arsal, M. Şemseddin Günaltay da, Reşit Galib’i destekleyici konuşma yaparlar.
Kongrede Togan ile birlikte Köprülü’den de ilmî eleştiriler beklenmesine rağmen, o bu konuya hiç değinmeyerek dikkatli bir siyaset izler.
İşte Kongrede Reşid Galib’in, Zeki Velidi Togan’a karşı ilmî olmayan ve akademik terbiye sınırlarını aşan hücûmu üzerine Atsız, (ileride ikinci eşi olacak) Bedriye Hanım ile (sınıf arkadaşı) Pertev Naili Boratav’ın da dahil olduğu sekiz arkadaşı ile birlikte Reşid Galib’e “Biz aksine Zeki Velidi’nin talebesi olmakla iftihar ederiz” diye bir telgraf çeker ve bu telgraf dolayısıyla Reşid Galib tarafından mimlenir.
9 Eylül 1932′de Dr. Reşid Galib, Maarif Vekili olmuş ve kısa bir müddet sonra da Prof. M. Fuad Köprülü’nün dekanlıktan ayrılması üzerine Edebiyat Fakültesi Dekanlığı’na vekâleten bakan Ali Muzaffer Bey asaleten tâyin edilmiştir.
Atsız’ı üniversiteden uzaklaştırmak için fırsat arayan Reşid Galib, Atsız’ın, Atsız Mecmua’nın 17. Sayısındaki, “üniversitedeki hocaların doğru dürüst bir kitap dahi yazmadıklarını, hele yedi yıllık hocası olan Ali Muzaffer Beyin eserlerinin adedinin ise “OOO” (yani, sıfır) olduğunu” yazdığı, “Darülfünun’un kara, daha doğru bir tabirle, yüz kızartacak listesi” adlı makalesi ile bu fırsatı yakalamış ve Edebiyat Fakültesi Dekanı, Atsız’ın üniversite asistanlığına 13 Mart 1933’de son vermiştir.
Asistanlıktan çıkarıldığı Mart 1933′de Malatya Ortaokulu’na Türkçe öğretmeni olarak tayin edilir, bu arada Atsız Mecmuanın yayını da durur. Malatya’da 8 Nisan 1933’den, 31 Temmuz 1933’e kadar görev yapan Atsız, buradan Edirne Lisesi’ne Edebiyat öğretmeni olarak tayin edilir.
11 Eylül 1933’de başladığı Edirne Lisesi’ne Edebiyat öğretmenliği görevinde iken Atsız Mecmua’nın devamı mahiyetindeki “Aylık Türkçü dergi” olan Orhun’u 5 Kasım 1933’de yayınlamaya başlamıştır.
Orhun’da Türk Tarih Kurumu tarafından çıkarılan ve liselerde ders kitabı olarak okutulan dört ciltlik tarih kitaplarının yanlışlarını ağır bir şekilde tenkit ettiği için Atsız vekâlet emrine alınmış, 28 Aralık 1933 tarihinde 9. Sayısı çıktıktan sonra Orhun Dergisi, Bakanlar Kurulu kararı ile kapatılmıştır.
Dokuz ay vekâlet emrinde kalan Atsız, 9 Eylül 1934’de Kasımpaşa’daki Deniz Gedikli Hazırlama Okulu’na Türkçe öğretmeni olarak tayin olunmuştur .
Hüseyin Nihâl Atsız Hocamız 2 Ocak 1935′te yürürlüğe giren soyadı kanunu ile Atsız soyadını almıştır.(1)
Bu görevinde iken, 27 Şubat 1936 tarihinde ikinci eşi ve kendisi gibi öğretmen olan Bedriye Hanım ile evlenir. 1 Aralık 1913′de İzmir`de doğmuş olan Bedriye Hanım, Kafkas cephesinde şehit düşen Osman Sabit Beyin üç kızından ikincisidir. Ablası Bedia Hanım, küçük kız kardeşi ise Prof. Dr. Mehmet Kaplan’ın eşi olan Behice Hanımdır.
Atsız Hocamız’ın bu evliliğinden, 4 Kasım 1939′da Yağmur ve 14 Temmuz 1946′da da Buğra adlı iki oğlu olur. 1960′lardan itibaren ayrı yaşamaya başladığı bu eşinden ise 1975 Mart ayında ayrılır.
Atsız’ın öğretmenlik yaptığı Hazırlama Okulunun o zamanki Yönetmeliğine göre, Türk olmayanlar okula öğrenci olarak alınamaması gerekmektedir. Alınacak öğrencileri imtihan eden komisyonda görevli olan Atsız, adaylara sorduğu sorular ile Türk asıllı olmayanları tespit ediyor ve tabii bunlar da okula almıyordur. Okulun 1937-1938 dönemindeki Arnavut asıllı müdürü, Atsız’ı komisyondan çıkarır, bunun üzerine de Atsız müdüre selam vermez. Bunu fırsat bilen müdür ise, Milli Savunma Bakanlığına bir şikâyet yazısı gönderir ve Atsız, 1 Temmuz 1938 tarihinde okuldaki öğretmenlik görevinden ihraç edilir.
Atsız’a devlet kapısı tamamen kapandıktan sonra, Özel Yüce Ülkü Lisesinde edebiyat öğretmenliğine başlar ve bu okulda 1939 Haziranına kadar görevine devam eder. 19 Mayıs 1939′dan 7 Nisan 1944 tarihine kadar da Özel Boğaziçi Lisesinde Edebiyat öğretmenliği yapar.
1941 yılında, “Dalkavuklar Gecesi” adlı hiciv tarzındaki romanı yayınlanır. 1 Ekim 1943 tarihinden itibaren de (daha önce 9. Sayısından sonra kapatılmış olan) Orhun dergisini 10. sayıdan tekrar çıkarmaya başlar.
Bu arada II. Dünya Savaşı sıralarında, Türkiye’deki yerli komünistler faaliyetlerini fevkalade arttırdıkları hâlde, resmî makamlar bu aşırı hareketlere karşı tedbir almak yerine, seyirci kalmaktadırlar.
Atsız, Orhun dergisinin 1 Mart 1944 tarihli 15. sayısında, İsmail Hakkı Baltacıoğlu’nun 1944 Şubatında Halkevinde verdiği konferanstaki komünistlerin küstah hareketleri ve sözleri nedeniyle, devrin Başbakanı Şükrü Saraçoğlu’na hitaben bir “Açık Mektup” yayınlar. Başbakanın iki yıl önceki meclisteki Türkçü sözlerini hatırlatarak, özellikle millî eğitimde “solculuğun, komunistliğin müsamaha ve kayıtsızlıktan faydalanarak sinsi sinsi ilerlediğini” açıklar.
Bu yazıyı müteakip Orhun’un 1 Nisan 1944 tarihli 16. sayısında “Başvekil Saraçoğlu Şükrü’ye İkinci Açık mektup” başlığı ile bir yazı daha yayınlar ve bu ikinci mektupta, Sabahattin Ali, Pertev Naili Boratav, Sadrettin Celâl, Ahmet Cevat’ın komünist faaliyetlerini açıklayarak, komünizm yanlısı bilinen devrin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’i de istifaya davet eder.
Yurdun her yerinden ilgi gören bu açık mektuplar, kısa bir zamanda ülkenin gündemini işgal etmeye başlar ve bu durumdan tedirgin olan (zihniyet efradını temsilen) Hasan Ali Yücel, Atsız’ın Boğaziçi Lisesindeki edebiyat öğretmenliği görevine 7 Nisan 1944 tarihinde son verir. 9. Sayısından sonra bir kere kapatılan Orhun dergisi de 16. Sayısından sonra Bakanlar Kurulu kararı ile tekrar kapatılır.
Atsız, ikinci açık mektupta adını verdiği kişilerin faaliyetlerini açıklarken, Sabahattin Ali hakkında da “vatan haini” dediği için, diğerlerinin ve özellikle Hasan Ali Yücel ile Falih Rıfkı Atay’ın teşvikiyle Sabahattin Ali’ye Atsız hakkında hakaret davası açtırılır.
Davanın duruşması Ankara Asliye 3. Ceza Mahkemesi’nde 26 Nisan 1944 günü sabahı başlar. Ancak duruşma salonu milliyetçi gençler tarafından doldurulmuş bulunduğundan, duruşma öğleden sonraya ertelenir. Öğleden sonra iddianamenin okunmasını müteakip taraflara söz verilir.
Atsız, o günden bu yana hiç değişmeyecek tarihi tespiti ile savunmasına başlar:
“Bir vatanperver olmak sıfatıyla Türkiye’nin inkıraz uçurumuna doğru sürüklendiğini görüyorum. Komünistler ve memleketi batırmak isteyenler birbirlerine destek olarak memleketin en yüksek mevkilerine çıkarlarken, memleketseverler her türlü darbe ile saf dışı edilmek istenmektedir.”
Avukatların da savunmalarından sonra, dava 3 Mayıs 1944 tarihine ertelenir.
Atsız İstanbul’da oturduğu için, 2 Mayıs gecesi Ankara’ya gitmek için trene biner ve 3 Mayıs 1944 Çarşamba günü sabahı Ankara Garı’na (şimdiki adıyla Tandoğan Garı) varır.
Atsız’ın 3 Mayıs 1944 sabahı Ankara Garı’na geleceğini bilen binlerce Türkçü genç, Atsız’ı karşılamak için Ankara Garı önüne gelir, Türkçülük ve Atsız lehine, komünizm aleyhine sloganlar atarak meşhur “Ankara Nümayişi” diye bilenen gösteriye vesile olurlar. Devrin hükümeti polis gücüyle Türkçü Gençleri zor kullanarak gözaltına alır ve çok sert müdahale yaparak gösteriyi dağıtmaya çalışır.
Ankara Nümayişi, Türk Milliyetçileri’nin kitap ve dergi çıkartarak yürüttüğü fikri hareketin ilk defa sokağa yansımasıdır ve bu anlamda 3 Mayıs 1944 sabahı Ankara Tandoğan Garı önünde toplanan Türkçü Gençler tarihe geçmişlerdir.
“Sabahattin Ali – Nihâl Atsız davası” olmaktan ziyade “Komünistliğe karşı Türkçülük davası” halini alan bu davanın 9 Mayıs 1944 günü yapılan karar oturumunda, Sabahattin Ali’ye “vatan haini” dediği için 6 aya mahkûm edilen Atsız’ın cezası hâkim tarafından “millî tahrik” gerekçesi ile 4 aya indirilmiş ve 4 aylık bu ceza da tecil edilmiştir.
Atsız, cezasının tecil edilmesine rağmen 9 Mayıs 1944 tarihinde mahkemenin kapısından çıkarken tevkif edilmiştir. 19 Mayıs 1944 törenlerinde Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Atsız ve arkadaşlarını ağır şekilde itham eden nutkunu söylemiş ve bu nutuk üzerine de Atsız ve 34 arkadaşı İstanbul 1 numaralı sıkıyönetim mahkemesinde yargılanmaya başlamıştır.
Aralarında üniversite profesörü, öğretmen, subay, doktor ve üniversite öğrencileri bulunan sanıklar, sorguya çekme adı ile ilk önce çeşitli işkencelere maruz bırakıldıktan sonra, 7 Eylül 1944 günü yargılanmaya başlanmıştır.(2)
“Irkçılık-Turancılık davası” adı verilen ve haftada 3 gün olmak üzere 65 oturum devam eden mahkeme, 29 Mart 1945 tarihinde nihayetlenmiş ve Atsız 6,5 seneye mahkûm olmuştur.
Atsız ve arkadaşları bu kararı temyiz etmiş ve Askerî Yargıtay 1 numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi’nin kararı esasından bozmuştur. Böylece Atsız, bir buçuk yıl kadar tutuklu kaldıktan sonra, 23 Ekim 1945 tarihinde tahliye edilmiştir.
5 Ağustos 1946 tarihinde 2 numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi’nde tutuksuz olarak başlayan Atsız ve arkadaşlarının davası (bu dava Prof. Kenan Öner – Hasan Ali Yücel davası adı ile tanınmıştır), 31 Mart 1947 tarihinde nihayetlenmiş ve 29 oturum devam eden mahkeme bütün sanıkların beraatine karar vermiştir.
Nisan 1947′den Temmuz 1949′a kadar kendisine hiçbir yerde iş verilmeyen Atsız, Ekim 1945–Temmuz 1949 tarihleri arasında geçinmek için kitaplarından bazılarını satmak zorunda kalmıştır. Bir müddet Türkiye Yayınevi’nde çalışan Atsız, Türk-Rus savaşlarının özeti olan “Türkiye Asla Boyun Eğmeyecektir” adlı kitabını da Sururi Ermete adlı şahsın adı ile yayınlamak zorunda kalmıştır.
Atsız’ın sınıf arkadaşlarından Prof. Dr. Tahsin Banguoğlu Millî Eğitim Bakanı olunca, Atsız’ı 25 Temmuz 1949′da Süleymaniye Kütüphanesi’ne “uzman” olarak tayin etmiştir. Bir müddet bu vazifede çalışan Atsız, Demokrat Parti’nin iktidara gelmesinden sonra 21 Eylül 1950’de Haydarpaşa Lisesi Edebiyat Öğretmenliği’ne tayin olmuştur.
4 Mayıs 1952 tarihinde Ankara Atatürk Lisesi’nde vermiş olduğu “Türkiye’nin Kurtuluşu” konulu bir konferans üzerine. Cumhuriyet Gazetesi Atsız’ın aleyhine yalan yayın yapmış, hakkında Bakanlık tarafından tahkikat açılan Atsız’ın konuşmasının ilmî olduğu tespit edilmiş, fakat Atsız Haydarpaşa Lisesi’ndeki edebiyat öğretmenliği görevinden “muvakkat” kaydı ile alınarak, 13 Mayıs 1952 tarihinde yine Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki vazifesine tayin edilmiştir.
31 Mayıs 1952 tarihinden emekliliğini istediği 1 Nisan 1969 tarihine kadar Süleymaniye Kütüphanesi’nde çalışan Atsız’ın en uzun süreli memuriyeti bu kütüphanedeki memuriyet olmuştur.
1962’de “Türkçüler Derneği”ni kurmuş ve 1 Ocak 1964 tarihinden vefatına kadar Ötüken dergisini çıkarmıştır.
1967′de devrin Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın Gaziantep yolculuğu sırasında, bir işçinin “İdareciler Araplara toprak veriyorlar, biz Türklere vermiyorlar” sözüne karşılık Sunay’ın “Türk topraklarında yaşayan herkes Türk’tür” demesi üzerine ve doğuda sol-markşist destekli, yabancı himayeli kürtçülük faaliyetinin de gitgide artması nedeniyle Atsız, Ötüken dergisinin Nisan 1967 tarihli 40. sayısından başlayarak seri makaleler yayınlamaya başlar.
Bu yazılar üzerine Savcılık tarafından soruşturma başlatılır, ancak yapılan ilk soruşturmada Atsız’a suç isnat edilmez ise de, Ankara’da bölücü kuruluşların dağıttıkları bildiriler ve 23 yıl önceki gibi yaygaralar ile Adalet Partisi’nin bir Diyarbakır Senatörünün de muhalif konuşması üzerine, Bakanlık tarafından Atsız hakkında soruşturma başlatılır ve akabinde de mahkemeye verilir.
Bu dava 6 yıl devam eder ve nihayet 1973 yılında Atsız ve derginin sorumlusu Mustafa Kayabek, Mahkeme Heyetinin çoğunlukla almış olduğu kararla 15′er ay hapse mahkum edilirler. Temyiz üzerine Yargıtay kararı bozar fakat mahkemenin kararda direnmesi üzerine tekrar temyiz sonucunda karar onanır ve kesinleşir.
Kronik enfarktüs, yüksek tansiyon ve ağır romatizmadan rahatsız olduğu için Haydarpaşa Nümûne Hastahânesıne yatan Atsız’a, Haydarpaşa Nümûne Hastahânesi tarafından “Cezaevine konulamayacağı” kaydı bulunan rapor verilmiş, fakat 4 aylık bir rapor Adlî Tıp tarafından kabul edilmemiş ve “reviri olan cezaevinde kalabilir” şeklinde değiştirilmiştir.
Bunun üzerine infaz savcılığı 14 Kasım 1973 Çarşamba günü sabahı Atsız’ı evinden aldırarak Toptaşı Cezaevi’ne sevk etmiştir.
40 kişilik adi suçlular koğuşuna konulan Atsız, bir müddet sonra reviri olan Sağmalcılar Cezaevi’ne nakledilmiştir.
Atsız, kesinleşen 1,5 yıllık cezasını çekmek için hapse girince, Atsız’ın yazılarından, fikirlerinden ve eserlerinden feyz alan milliyetçi ilim adamları, üniversite mensupları, gençlik teşekkülleri, kültür dernekleri vasıtası ile Türk Milleti, Cumhurbaşkanı’na başvurup “Atsız’ı affetmesini” istemiştir.
Atsız Hocamız suç işlemediğini belirterek bizzat “af” talep etmediği halde, Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk yetkisini kullanarak Atsız’ın cezasını affetmiştir.
22 Ocak 1974′te Bayrampaşa Cezaevi’nden tahliye edilen Atsız, 1,5 yıllık cezasının 2,5 ay kadarını cezaevinde geçirmiştir.
60’lardan sonra eşinden ve çocuklarından ayrı yaşarken kendisine destek olarak gördüğü dava arkadaşı ve kardeşi Nejdet Sançar’ın 22 Şubat 1975’de uçmağa varması Atsız Hocamız’ı derinden yaralamıştır.
Atsız Hocamız 10 Aralık 1975’te kalp krizi geçirmiş, fakat doktor onun kalp hastası olduğunu anlayamamıştır.
11 Aralık 1975’te geçirdiği ikinci kalp krizi sonrası Türkçülerin Gök Bilge’si Atsız Hocamız uçmağa varmıştır.
13 Aralık 1975 Cumartesi günü, onun fikirleriyle yetişmiş bir insan seli ile ikindi namazını müteakip Kadıköy’deki Osmanağa Camii’nden alınan naaşı Karacaahmet Mezarlığına kadar omuzlarda taşınır ve Karacaahmet’de kardeşi Nejdet Sançar’ın yanında ebedi istirahatgâhına defnedilir…
Fethi Tevetoğlu Hocamız’ın da dediği gibi;
Türkçülük Tarihi’ni inceleyenler şu gerçeği bulacak, görecek ve öğreneceklerdir ki;
“25 Ekim 1924’te büyük Türkçü Ziyâ Gökalp’in vefatından, 10 Nisan 1931’de Türkçülüğün doğuş ve yayılış mabedi Türk Ocakları ve Türk Yurdu’nun kapatılmasından sonra Türk Milliyetçiliği’ni, Türkçülüğü cumhuriyet nesillerinin yüreğinde bir ulu mefkûre, bir ebedi ülkü hâlinde dipdiri yaşatmayı başaran büyük Türkçü Atsız olmuştur…”
Atsız Hocamız büyük bir samimiyetle inandığı Türkçülük ülküsünü, genç yaşlarından son nefesine kadar ısrarla savunmuş, bu ülkünün güçlenip yaygınlaşması için var gücüyle çalışmıştır.
Bu şerefli yolda ıstırap çekmiş; haksızlıklara, iftiralara, hücumlara uğramış; yalnız kalmış, zindana atılmış ve işkence görmüştür. Bütün bunlara rağmen eğilip bükülmemiş, hayatını bir ahlak ve karakter abidesi olarak tamamlamıştır. Türkçülük ülküsünün Cumhuriyet dönemindeki en tanınmış temsilcisi ve önderi Atsız’dır.
Atsız, aynı zamanda çok yönlü bir ilim ve fikir adamıdır. Tarihçi, edebiyat araştırıcısı, edip ve şairdir. Ancak, bütün bu çalışma alanlarında, Türkçülüğü eksen olarak alır.
Atsız Hocamız son derece mütevazı imkanlar içinde yaşamasına rağmen, birçok dergi çıkarmış ve dergide yazmış(3), yazarken bir çok takma ad kullanmış(4), birçok imza kullanmış(5), Türk Edebiyatı´nın ve Türk fikir hayatının en değerli eserlerine dev boyutta eserler katmış ve tek başına Türk Milliyetçiliği´nin akademisi haline gelmiştir.(6)
Atsız’ın Türkçülük görüşüne göre, Türk soyu diğer soylardan üstündür. Onun için Türk soyu başka soylarla karışmamalıdır. Devletin önemli mevkilerine, yabancı soydan olduğu bilinenler getirilmemelidir.
Atsız, Türk milletini bir bütün olarak görür ve ilerde, bütün Türkler siyasi bir birlik içinde toplanacaklarına yani Turan ülküsüne inanmaktadır.
Atsız, özel hayatında yumuşak huylu, zarif ve nazik bir insan olmasına rağmen, ülküyle ilgili konularda son derece sert ve tavizsiz davranmıştır. Görüşlerini savunurken bir edebiyat tarihçisinin deyimiyle ‘Atlıyı atından indirecek kadar’ sert yazılar kaleme almıştır.
Türkçülüğün Gök Bilge’si Atsız Hocamız hayatı boyunca maddî menfaatle, şahsî çıkarla hiç ilgisi olmamış, yalnız Türklük için yaşamış, Türklük için savaşmış ve Türklük için uçmağa varmıştır.
Türkçülüğün beden bulmuş hâli…
Türk “gibi” değil bizâtihi Türk’çe yaşamış, Türk’çe yaşatmış, Türk’çe nefes almış ve Türk’çe son nefesini vermiş…
Dik duruşun adresi,
Türkçülüğün yapı taşı,
Tavizsiz Türk Milliyetçisi,
Türk aşığı,
Bir üstün karakter adamı,
Türk Milleti’ne emek vermiş,
Fikri uğruna fedakârlıklar yapmış,
Türklük için yaşayıp, Türklük için uçmağa varmış…
Yolbaşıcımız,
Gök Bilgemiz,
Börteçine’miz,
Atamız, hocamız,
Türkçülük’te muhabbet kaynağımız,
Tarih yazıcısı, şair, edebiyatçı, yazar ve yiğit dava adamı…
Hüseyin Nihâl ATSIZ Hocamızı rahmet ve minnetle anıyoruz…
Türklük için yaptıklarından dolayı minnettarız…
Vaktiyle bir Atsız varmış,
Türk’ün aşkı ile yanmış,
Bir çok Bozkurt’a ilhâm olmuş…
Ne mâkâm ne mevkii,
Türklük için hepsini eliyle itmiş…
Yaşadığı sürece, dik durmuş, dik yaşamış, uçmağa bile dik varmış…
Vaktiye bir Atsız varmış…
İyi ki varmış…
İyi ki yaşamış…
İyi ki anlatmış…
İyi ki yazmış…
Yolun yolumuz, andın andımızdır Hocam…
Kurt Kaya’lar seni anıyor ve yolunda ilerliyor…
Atsız Hocam bir deryadır…
Ne mutlu bu kutlu deryadan bir nebze alabilene…
Atsız Hocamız’ın ardından herhâlde söylenecek en doğru söz, kardeşi Nejdet Sançar’ın 1944 davasında yapmış olduğu savunmanın son cümlesi ve aynı şekilde Nejdet Sançar uçmağa varınca Atsız’ın onun için yazdığı Ötüken dergisinde çıkan yazısının da son cümlesi olacaktır…
TÜRK IRKI SAĞOLSUN!
Murat ÇALIK
…
Yararlanılan Kaynaklar;
Son Türkçü Atsız, Hayri YILDIRIM, Togan Yayınları, İstanbul, 2013
Tanıdığım Atsız, Altan DELİORMAN, Bayrak Basım Yayın Tanıtım, 2000
Vaktiyle Bir Atsız Varmış, Fırat KARGIOĞLU (Editör), Siyah Beyaz Yayınevi, İstanbul, 2013
Hüseyin Nihal Atsız Hayatı ve Eserleri, Osman F. SERTKAYA, Ötüken Neşriyat, 2014
Atsız Bey, Dr. Cihan ÖZDEMİR, Ötüken Neşriyat, 2007
Büyük Türkçü Atsız Kimdir?, Fethi TEVETOĞLU, Yeni Orkun Ekim-Kasım 1989 / 19. Sayı
Hüseyin Nihâl ATSIZ, Bilge ORHUNLu, Yeni Hayat Sayı:2, Aralık 1994
Hüseyin Nihâl ATSIZ, Nilüfer KESKİN, Orkun, Ocak 1999, Sayı: 11
Fırtınalı Fakat Şerefli Bir Hayat, Orkun, Mayıs 1988, Sayı:3
Hüseyin Nihâl Atsız’ın Hayatı, Yavuz TANYERİ, nihal-atsiz.com
(1) Atsız’ın Kendi Kaleminden Soyadı Öyküsü
“…
Bize gelince: Asıl soyadımız “Çiftçioğlu”dur. Kökümüz ise Gümüşhane vilayetinin Dorul Kazasının Midi köyüdür. Şimdi 8 evli bir köy olan Midi’de artık Çiftçioğlu hanedanından kimse kalmamıştır. Bir takımı Yozgat vilayetinin köylerine göçmüş, daha talihsiz olan bir bölümü, yani bizim ailemiz de İstanbul’a yerleşmiştir. Bize ırkçılık köydeki atalarımızdan kalmadır. Çünkü Çiftçioğullarının tarihi, oturdukları yerin yakınındaki Rum manastırının tahribi ile başlar.
Bu “Çiftçioğlu” soyadı tabii ki nüfus kağıtlarımızda yazılı değildi. Çünkü eskiden soyadları yazılmaz, dini ve mezhebi yazılırdı. Soyadı kanunu çıktığı zaman ben ve babam ayrı ayrı yerlerde idik. Nejdet Sançar ise askerliğini yapıyordu. Soyadı kanununun metni gündelik gazetelerde çıkmamıştı. Sözde özetleri yayınlanmış ve bunlar da bermutad yanlış olmuştu. Mesela “oğlu” ile biten soyadları alınmayacak diye yazılmıştı. Tarihi soyadları da alınmayacaktı.
Ben yazılarıma eskiden beri “Atsız” imzasını attığım için soyadı olarak bunu seçtim. Son günü müracaat etmiştim.
Memur:
– “Atsız’ı soyadı olarak alamazsınız” diye kestirip attı.
– “Neden?”
– “Tarihi isimdir!”
Bilgin bir memura çatmıştık.
Ne yapmalıydım? Ondan daha bilgin olduğumu ispat etmeliydim. Ettim de:
– “Tarihi olan, “d” ile yazılan Adsız’dır. Benimki “t” ile yazılıyor!”
Benim bu bilgiçliğim karşısında memur ;
– “Ha!… O zaman olur” diye cevap verdi.
Kardeşim, soyadını mensup olduğu askeri birlik yolu ile tescil ettirdi. Galiba o da son günlere almıştı. Aklına “Sançar” gelmiş.
Babam ise, yine gazetelerin tesirinde olarak “Çiftçioğlu” soyadını alamayacağını düşünüp memura “Soyadım Çiftçi olacak” demiş. Memur listeye bakarak: “Bu isim alındı, başkasını bulun” diye cevap vermiş. Soyadı kanununa göre bir nüfus dairesinde aynı soyadı iki ayrı aile tarafından alınamayacaktı. Babam o zaman altmışına pek yakın ve hayattan yorgun bir insandı.
Memura şöyle demiş:
– “Rica ederim, başına veya sonuna “öz”, “er” veya “man” gibi bir şey ekleyerek şu işi bugün bitiriverin.
Anlaşılan, halk partisi çağında bazı insaflı memurlar varmış.
Babama:
– “Dilekçe yazın” şeklinde bir hikmet savurmayarak “Hayhay” cevabını vermiş.
Babamın soyadı da “Özçiftçi” olarak tescil olunmuş…”
Türkçülüğe Karşı Haçlı Seferi, Sayfa 140-143
(2) 3 Mayıs 1944 Irkçılık-Turancılık Davası
3 Mayıs 1944 tarihli gösterilerin, Ankara Nümayişi’nin ve 19 Mayıs Nutku’nun ardından toplanan Türkçülerin davası, İstanbul 1 numaralı Örfi İdare mahkemesinde görüşülmeye başlanmıştır.
Davada toplam 23 sanık yargılanmıştır.
İstanbul Tophane Askeri Hapishane’sinde bulunan asker sanıklar;
1- Hasan Ferit Cansever, Dr. yüzbaşı
2- Fethi Tevetoğlu, Dr. üsteğmen
3- Alparslan Türkeş, Piyade üsteğmen
4- Nurullah Barıman, Piyade teğmen
5- Zeki Özgür(Sofuoğlu) , Topçu asteğmen,
6- Fazıl Hisarcıklı, Ulaştırma asteğmen
Aynı cezaevinde bulunan sivil sanıklar;
7- Nihal Atsız, Edebiyat Öğretmeni
8- Hüseyin Namık Orkun, Tarih Öğretmeni
9- Nejdet Sancar, Balıkesir Lisesi Edebiyat Öğretmeni
10- Saim Bayrak, Temyiz Mahkemesi Evrak Memuru
11- İsmet Rasin Tümtürk, İstanbul Belediyesi Murakıbı
12- Cihat Savaşfer, Y. Mühendis Mektebi Öğrencisi
13- Muzaffer Eriş, Y. Mühendis Mektebi Öğrencisi
14- Fehiman Altan, Y. Mühendis Mektebi Öğrencisi
15- Yusuf Kadıgil, Lise Öğrencisi
16- Cebbar Şenel, Adana Adliyesi’nde Hakim Adayı
Sansaryan Han’da bulunan Emniyet Müdürlüğü hücrelerinde bulunan sivil sanıklar;
17- Zeki Velidi Togan, Türk Tarihi Profesörü
18- Orhan Şaik Gökyay, Ankara Konservatuarı Direktörü
19- Hikmet Tanyu, İçişleri Bakanlığında Memur
20- Reha Oğuz Türkkan, İ.ü. Doktora Öğrencisi
21- Hamza Sadi Özbek, Aydın Maliye Tahsilat Şefi
22- Cemal Oğuz Öcal, Gazi Eğitim Enstitüsü Öğrencisi
23- Said Bilgiç, Ankara Adliyesi’nde Hakim Adayı
Aynı davadan sanık olarak Mehmet Külahlıoğlu ve Osman Yüksel Serdengeçti de bir süre tutuklu kalmışlardır…
Davanın Sonucu:
Dava, İstanbul 1 Numaralı Örfi İdare (Sıkıyönetim) Mahkemesinde görüşülmeye başlanmıştır. 65 oturum süren davada toplam 23 sanık yargılanmıştır. Davadan 13 sanık beraat etmiş. Zeki Velidi Togan, Alparslan Türkeş, Nihal Atsız, Reha Oğuz Türkkan, Cihat Savaş Fer, Nurullah Barıman, Fethi Tevetoğlu, Nejdet Sançar, Cebbar Şenel ve Cemal Oğuz Öcal gibi sanıklar da 26 Ekim 1945’e kadar tutuklu kalmışlardır.
Temyiz edilen karar daha sonra 2 numaralı sıkıyönetim mahkemesince bozulur. Böylece Atsız 1,5 yıl tutuklu kaldıktan sonra 23 Ekim 1945 tarihinde tahliye edilir. Nihal Atsız Hoca, Askeri Temyiz Bozma kararında şu şekilde ifade verir.
” KİMSEDEN HAKSIZ YERE BİR ŞEY TALEP ETMİYORUZ. ATALARIMIZDAN KALAN MİRASIN MEFAHİRİMİZİN GÖMÜLÜ OLDUĞU TOPRAKLARIN BİZİM OLMASI ÜLKÜSÜNÜ KALBİMİZDE TAŞIYORUZ. ORALARI UNUTMAMAK İSTİYORUZ.
BEN BUNLARI ŞAHSIM İÇİN İSTEMİYORUM. ORALARDA ÇİFTLİK VEYA APARTMAN YAPACAK DEĞİLİM. MİLLETİM İÇİN DÜŞÜNDÜĞÜM HAKLARDAN DOLAYI KİMSE BANA VATAN HAİNİ DİYEMEZ. BU ÇİRKEF İFTİRAYI İADE ETMEYE DE TENEZZÜL ETMİYORUM. KİMİN HAİN, KİMİN VATANPERVER OLDUĞUNU TARİH TAYİN EDECEKTİR. HATTA ETMİŞTİR BİLE. ”
3 Mayıs’ın ilk yıldönümü 1945 senesinde o sıralarda Tophane’deki Askeri Cezaevinde tutuklu bulunan bir avuç Türkçü tarafından örtüsüz bir masa etrafında yapılan bir toplantı ile anılmış, daha sonraki yıllarda ise çeşitli törenlerle kutlanmış ve Türk milliyetçilerinin bir geleneği olmuştur.
3 Mayıs daha sonraki yıllarda rahmetli Atsız’ın da arzusu doğrultusunda 1954 yılından itibaren TÜRKÇÜLER GÜNÜ olarak kutlanmaya başlanır.
(3) Yayınladığı ve Yazdığı Dergiler
Orhun, Kopuz, Çınaraltı, Bozkurt, Özleyiş, Kürşad, Altınışık, Orkun, Büyük Türkeli, Gözlem, Ötüken
(4) Kullandığı Takma Adları (Müstear İsimleri)
Y. D., K. A., A. K., Kür Şad, T. Bayındırlı, Selim Pusat, Sururi Ermete, Bozkurt, Atlı, M. Emin
(5) Kullandığı İmzaları
Atsız, H. Nihâl, Nihâl Atsız, Çiftçi-Oğlu, Çiftçioğlu H. Nihâl, H. Çiftçioğlu
(6)ESERLERİ
A) ROMANLARI
Dalkavuklar Gecesi, İstanbul 1941.
Bozkurtların Ölümü, İstanbul 1946.
Bozkurtlar Diriliyor, İstanbul 1949.
Deli Kurt, İstanbul 1958.
Z Vitamini, İstanbul 1959.
Ruh Adam, İstanbul 1972.
B) ÖYKÜLERİ
‘Dönüş’, Atsız Mecmua, sayı.2 (1931) , Orhun, sayı.10 (1943)
‘Şehidlerin duası’, Atsız Mecmua, sayı.3 (1931) , Orhun, sayı.12 (1943)
‘Erkek kız’, Atsız Mecmua, sayı.4 (1931)
‘İki Onbaşı, Galiçiya…1917…’, Atsız Mecmua, sayı.6 (1931) , Çınaraltı, sayı.67 (1942) , Ötüken, sayı.30 (1966)
‘Her çağın masalı: Boz oğlanla Sarı yılan’, Ötüken, sayı.28 (1966)
C) ŞİİRLERİ
Yolların Sonu, (Bütün şiirlerinin toplandığı kitap) İstanbul 1946.
Afşın’a Ağıt
Aşkınla
Ay Yüzlü Güzel Konçuy
‘Asker kardeşlerime’, Atsız Mecmua, sayı.2 (1931) , ‘Boz kurt’ imzasıyla Ergenekon, sayı.3 (1938)
‘Ayrılık’, Atsız Mecmua, sayı.17 (1932)
‘Bahtiyarlık’, Kopuz, sayı.10 (1944)
‘Bugünün gençlerine’, Atsız Mecmua, sayı.1 (1931) , ‘Boz kurt’ imzasıyla Ergenekon, sayı.1 (1938)
‘Bugünün gençlerine’ (başlıksız) , Atsız Mecmua, sayı.16 (1932)
Davetiye
Dosta Sesleniş
‘Dünden sesler: Yarın türküsü’, Orkun, sayı.53 (1951)
‘Dünden sesler: Koşma’, Orkun, sayı.58 (1951)
‘Dün gece’, Orhun, sayı.1 (1933)
Eski Bir Sonbahar
Gel Buyruğu
‘Geri gelen mektup’, Orkun, sayı.44 (1951)
‘Harıralar’, Çınaraltı, sayı.2 (1941)
Kader
Kağanlığa Doğru
Kahramanların Ölümü
Kahramanlık
Karanlık
Kardeş Kahraman Macarlar
Korku
‘Koşma’, Atsız Mecmua, sayı.2 (1931)
‘Koşma’ (başlıksız) , Atsız Mecmua, sayı.12 (1932)
‘Kömen’, Ötüken, sayı.2 (1964) , Ötüken, sayı.28 (1966) , Ötüken, sayı.95 (1971)
‘Macar ihtilâlcileri’, Ötüken, sayı.79 (1970)
‘Macar ihtilâlcileri’, Ötüken, sayı.82 (1970)
‘Muallim arkadaşlarıma’, Atsız Mecmua, sayı.5 (1931)
Mutlak Seveceksin
‘Nejdet Sançar’a ağıt’, Ötüken, sayı.138 (1973)
‘O gece’, Orhun, sayı.2 (1933)
Özleyiş
Sarı Zeybek
Selam
Sona Doğru
‘Şehit tayyareci Erkânıharp Yüzbaşı Kâmi’nin büyük hatırasına’, Atsız Mecmua, sayı.6 (1931)
‘Şiir’ (başlıksız) , Atsız Mecmua, sayı.8 (1931)
‘Şiir’ (başlıksız) , Orhun, sayı.3 (1934)
‘Topal Asker’, Atsız Mecmua, sayı.4 (1931) , Kopuz, sayı.4 (1943)
‘Toprak-Mazi’, Atsız Mecmua, sayı.14 (1932) , Kopuz, sayı.3 (1943)
Türk Gençliğine
‘Türk kızı’, Tanrıdağ, sayı.4 (1942)
‘Türkçülük bayrağı’, Ötüken, sayı.119-120 (1973)
Türkistan İhtilalcilerinin Türküsü
‘Türklerin türküsü’, Atsız Mecmua, sayı.3 (1931) , ‘Boz kurt’ imzasıyla Ergenekon, sayı.2 (1938)
Unutma
‘Varsağı’ (başlıksız) , Atsız Mecmua, sayı.9 (1932) , Atsız Mecmua, sayı.10 (1932) , Atsız Mecmua, sayı.17 (1932)
Yakarış I
Yakarış II
Yalnızlık
‘Yarının türküsü’, Çınaraltı, sayı.10 (1941)
Yaşayan Türkçülere Ağıt
‘Yolların sonu’, Atsız Mecmua, sayı.17 (1932)
D) DİĞER ESERLERİ
Divan-ı Türk-i Basit, Gramer ve Lugati, Mezuniyet Tezi, Türkiyat Enstitüsü, no. 82, 111 s. (İstanbul, 1930)
‘Sart Başı’na Cevap, İstanbul, 1933.
Çanakkale’ye Yürüyüş, İstanbul, 1933.
XVI.ncı asır şairlerinden Edirneli Nazmî’nin eseri ve bu eserin Türk dili ve kültürü bakımından ehemmiyeti, İstanbul, 1934.
Komünist Don Kişotu Proleter Burjuva Nâzım Hikmetof Yoldaşa, İstanbul, 1935.
Türk Tarihi Üzerinde Toplamalar, I. Bölüm, İstanbul, 1935.
XVinci asır tarihçisi Şükrullah, Dokuz Boy Türkler ve Osmanlı Sultanları Tarihi, İstanbul, 1939.
Müneccimbaşı, Şeyh Ahmed Dede Efendi, Hayatı ve Eserleri’, İstanbul, 1940.
900. Yıl Dönümü (1040-1940) , İstanbul, 1940.
İçimizdeki Şeytanlar (Sabahattin Ali’nin İçimizdeki Şeytan eserini eliştirmek için yazılmıştı) , İstanbul, 1940.
Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul 1940.
En Sinsi Tehlike (Faris Erman’in ‘En Büyük Tehlike’ye karşılık vermek için yazılmıştı) , İstanbul, 1943.
Hesap Böyle Verilir (Reha Oğuz Türkkan’a hitaben yazılmıştı) , İstanbul, 1943.
Türkiye Asla Boyun Eğmeyecektir (İ.Süruri Ermete: Üçüncü dereceden harb malûlü piyade subayı imzasıyla yayımlanmılştı) , İstanbul, 1943.
‘Ahmedî, Dâstân ve tevârîh-i mülûk-i Âl-i Osman’, Osmanlı Tarihleri I, İstanbul, 1949.
‘Şükrüllah, Behcetü’t tevârîh’, Osmanlı Tarihleri I, İstanbul, 1949.
‘Âşıkpaşaoğlu Ahmed Âşıkî, Tevârîh-i Âl-i Osman’, Osmanlı Tarihleri I, İstanbul, 1949.
Türk Ülküsü, İstanbul 1956.
Osman (Bayburtlu) , Tevârîh-i Cedîd-i Mir’ât-i Cihân, İstanbul, 1961.
Osmanlı Tarihine Ait Takvimler I, İstanbul, 1961.
Ordinaryüs’ün Fahiş Yanlışları (Ali Fuat Başgil’e cevap) , İstanbul 1961.
Türk Tarihinde Meseleler, Ankara, 1966.
Birgili Mehmed Efendi Bibliyografyası, İstanbul, 1966.
İstanbul Kütüphanelerine Göre Ebüssuud Bibliyografyası, İstanbul 1967.
Âlî Bibliyografyası, İstanbul, 1968.
Âşıkpaşaoğlu Tarihi, İstanbul, 1970.
Evliya Çelebi Seyahatnâmesi’nden Seçmeler I, İstanbul 1971.
Evliya Çelebi Seyahatnâmesi’nden Seçmeler II, İstanbul 1972.
Oruç Beğ Tarihi, İstanbul, 1973.
E) MAKALELERİ
(Ahmed Naci ile birlikte) ‘Anadolu’da Türklere ait yer isimleri’, Türkiyat Mecmuası, sayı.2 (1928)
‘Türkler hangi ırktandır? ‘, Atsız Mecumua, sayı.1 (1931)
”İzmirden Sesler’ hakkında’, Atsız Mecmua, sayı.4 (1931)
”İzmirden Sesler’ hakkında’, Atsız Mecmua, sayı.5 (1931)
‘Hindenburgun sözleri’, Atsız Mecmua, sayı.8 (1931)
‘Bugünün meseleleri: Aynı tarihî yanlışlığa düşüyor muyuz? ‘, Atsız Mecmua, sayı.11 (1932)
‘Bugünün meseleleri: Aynı tarihî yanlışlığa düşüyor muyuz? ‘, Atsız Mecmua, sayı.12 (1932)
‘Bugünün meseleleri: Millî Seciye’ buhranı, Atsız Mecmua, sayı.14 (1932)
‘Türk vatanını peşkiş çekenlere’, Atsız Mecmua, sayı.15 (1932)
‘Sadri Etem Bey’e cevap’, Atsız Mecmua, sayı.16 (1932)
‘Bugünün meseleleri: Askerlik aleyhtarlığı’, Astız Mecmua, sayı.17 (1932)
‘Darülfünunun kara, daha doğru bir tabirle, yüz kızartacak listesi, Atsız Mecmua, sayı.17 (1932)
‘Vâlâ Nurettin Beyden bir sual’, Atsız Mecmua, sayı.17 (1932)
(‘Çiftçi-Oğlu H. Nihâl’ imzasıyla) ‘Dede Korkut Kitabı hakkında’, Azerbaycan Yurt Bilgisi, c.1 (1932)
‘Kuş bakışı: Orhun’, Orhun, sayı.1 (1933)
‘Türk Tarihi Üzerinde Toplamalar I. Türkeli, II. İlk Türkler’, Orhun, sayı.1 (1933)
‘En eski Türk müverrihi: Bilge Tonyukuk’, Orhun, sayı.1 (1933)
‘Kuş bakışı: Türk Dili’, Orhun, sayı.2 (1933)
‘Türk tarihi Üzerine Toplamalar III. Yabancıların Türkeline saldırışı, IV.Milâttan önceki 5-4üncü asırlarda Türkelinde doğudan Çinlilerin, Batıdan Yunanlıların saldırışı’, Orhun, sayı.2 (1933)
‘X meselesi’, Orhun, sayı.3 (1934)
‘Haddini bil! ‘, Orhun, sayı.3 (1934)
‘Türk Tarihi Üzerinde Toplamalar: V. Milâttan önce 3-2nci asırlarda Türkler arasında dahilî savaşlar’, Orhun, sayı.4 (1934)
‘Edirne Mebusu Şeref Bey’e cevap’, Orhun, sayı.4 (1934)
‘Ahmet Muhip Bey’e cevap’, Orhun, sayı.4 (1934)
‘Şarkî Türkistan’, Orhun, sayı.4 (1934)
‘Türk Tarihi Üzerinde Toplamalar: VI. Kun devletinin dahilî teşkilâtı, VII. Kun (Oğuz) sülâlesi devrinde Türk birliği’, Orhun, sayı.4 (1934)
‘Komünist, Yahudi ve Dalkavuk’, Orhun, sayı.5 (1934)
‘İkinci Türk Müverrihi: Yulıg Tigin’, Orhun, sayı.5 (1934)
‘Alaylı Âlimler’, Orhun, sayı.5 (1934)
‘Edirne Mebusu Şeref ve Hakimiyeti Milliye muharriri A. Muhip Beylere Açık mektup’, Orhun, sayı.5 (1934)
‘Alaylı âlimlerden Sadri Maksudi Beye bir ders’, Orhun sayı.6 (1934)
‘Cihan Tarihinin en büyük kahramanı: Kür Şad’, Orhun, sayı.6 (1934)
‘Türk Tarihi Üzerinde Toplamalar’ Orhun, sayı.6 (1934)
‘Edirne Mebusu Şeref Beye İkinci Mektup’, Orhun, sayı.6 (1934)
‘Gaza topraklarının gazi ve şehit çocukları’, Orhun, sayı.7 (1934)
‘Türk Tarihi Üzerinde Toplamalar’, Orhun, sayı.7 (1934)
‘Edebiyat Fakültesi Talebe Cemiyetinin değerli bir işi’, sayı.7 (1934)
‘Baş makarnacının sırtı kaşınıyor’ (Benito Mussolini’ye hitaben yazılmıştı) , Orhun, sayı.7 (1934)
‘İnkilâp Enstitüsü Dersleri’, Orhun, sayı.7 (1934)
‘Musa’nın Necip (!) evlâtları bilsinler ki:’ (Yahudilere kasten yazılmıştı) , Orhun, sayı.7 (1934)
‘Tavzih’, Orhun, sayı.7 (1934)
Yirminci asırda Türk meselesi I. Türk Birliği’, Orhun, sayı.8 (1934)
‘Türk Tarihi Üzerinde Toplamalar’, Orhun, sayı.8 (1934)
‘Kanun Ahmet Muhip Efendiyi çarptı’, Orhun, sayı.8 (1934)
‘Moyunçur kağan âbidesi, Orhun, sayı.8 (1934)
‘İstanbulun Fethi yılına ait bir mezar taşı’, Orhun, sayı.8 (1934)
‘Yirminci asırda Türk meselesi II. Türk Irkı = Türk milleti’, Orhun, sayı.9 (1934)
‘Türk Tarihi Üzerine Toplamalar’, Orhun, sayı.9 (1934)
’16ncı asır şâirlarinden Edirneli Nazmî ve bu eserin Türk dili ve kültürü bakımından ehemmiyeti’, Orhun, sayı.9 (1934)
(Nâmık Kemâl hakkındaki fikirleri) , ‘Namik Kemal’, Millî Türk Talebe Birliği, sayı.3 (1936)
On beşinci asıra ait bir türkü, Halk Bilgisi Haberleri, yıl.7, sayı.84 (1938)
‘Dede Korkut’, Yücel, c.VIII, sayı.84 (1939)
‘Cihan tarihinin en büyük kahramanı: Kürşad’, Kopuz, sayı.3 (1939)
(‘Çiftçi-oğlu’ imzasıyla) ‘Atalarımızdan kalan eserleri yıkmak vatana ihanettir’, Kopuz, sayı.5 (1939)
‘Türk tarihine bakışımız nasıl olmalıdır? ‘, Çınaraltı, sayı.1 (1941)
‘Koca Ragıp Paşa, Haşmet ve Fıtnat hanım arasında şakalar’, Çınaraltı, sayı.3 (1941)
‘Dilimizi Türkçeleştirmek için amelî yollar’, Çınaraltı, sayı.5 (1941)
‘Türk ahlâkı’, Çınaraltı, sayı.7 (1941)
’10 İlkteşrin 1444 Varna meydan savaşı’, Çınaraltı, sayı.15 (1941)
‘Büyük günler’, Çınaraltı, sayı.16 (1941)
‘İki mühim eser’, Çınaraltı, sayı.17 (1941)
‘En eski zamana ait Türk destanı. Alp Er Tunga Destanı’, Çınaraltı, sayı.19 (1941)
‘Namık Kemal’, Çınaraltı, sayı.22 (1942)
‘Mühim bir dergi’, Çınaraltı, sayı.27 (1942)
‘Millî şuur uyanıklığı’, Çınaraltı, sayı.33 (1942)
‘Türk gençliği nasıl yetişmeli? ‘, Çınaraltı, sayı.35 (1942)
‘İran Türkleri’, Çınaraltı, sayı.36 (1942)
‘Dil meselesi’, Çınaraltı, sayı.38 (1942)
‘Rıza Nur’, Çınaraltı, sayı.42 (1942)
‘Yeni bir Selçukname’, Çınaraltı, sayı.52 (1942)
‘Günümüzün baş müverrihi ve büyük bir eseri’, Çınaraltı, sayı.58 (1942)
‘Osmanlı Padişahları’, Tanrıdağ, c.1, sayı.10 (1942)
‘Osmanlı Padişahları II’, Tanrıdağ, c.1, sayı.11 (1942)
‘Yeni eserler: ‘Adana fethinin destanı”, Çınaraltı, sayı.82 (1942)
‘Türk milletinin şeref şehrahı’, Kopuz, sayı.1 (1942)
‘Fatih Sultan Mehmet’, Çınaraltı, sayı.88 (1942)
‘Azizim Tevetoğlu’, Kopuz, sayı.7 (1942)
‘Türk Sazı’, Türk Sazı, sayı.1 (1942)
‘Türkiyenin Millî Futbol Maçları’, Türk Sazı, sayı.1 (1942)
‘Türkçülük’, Orhun, sayı.10 (1942)
‘Türkçülere birinci teklif’, Orhun, sayı.10 (1942)
‘İki büyük yıl dönümü’, Orhun, sayı.10 (1942)
(İmzasız) ‘Türk gençlerine düşündürücü levhalar: 1’, Orhun, sayı.10 (1942)
(‘T. Bayındırlı’ imzasıyla) ‘Türkiye’nin Millî Futbol Maçları’, Orhun, sayı.10 (1942)
‘Büyük bir yıl dönümü’, Orhun, sayı.10 (1942)
‘Türkçülere ikinci teklif’, Orhun, sayı.11 (1942)
(İmzasız) ‘Türk gençlerine düşündürücü levhalar: 2. 1915 Çanakkale savaşlarının bilançosu’, Orhun, sayı.11 (1942)
‘Türkiyenin Millî Atletizm Maçları’, Orhun, sayı.11 (1942)
‘Savaş aleyhtarlığı’, Orhun, sayı.12 (1942)
‘İki şanlı yıl dönümü’, Orhun, sayı.12 (1942)
‘Türkçülere üçüncü teklif’, Orhun
(İmzasız) ‘Türk gençlerine düşündürücü levhalar: 3’, Orhun, sayı.12 (1942)
(‘T. Bayındırlı’ imzasıyla) , ‘Türkiyenin Millî Kılıç Maçları’, Orhun, sayı.12 (1942)
‘Şanlı bir yıl dönümü’, Orhun, sayı.13 (1944)
(‘T. Bayındırlı’ imzasıyla) ‘Türkiyenin Balkanlararası Millî Güreş Maçları’, Orhun, sayı.13 (1944)
‘Türk kızları nasıl yetiştirilmeli’, Orhun, sayı.13 (1944)
‘Türk gençlerine düşündürücü levhalar: 4’, Orhun, sayı.13 (1944)
‘Türkçülere dördüncü teklif’, Orhun, sayı.13 (1944)
‘Türkçülere beçinci teklif’, Orhun, sayı.14 (1944)
‘Yabancı bayraklar altında ölenlere ağıt’ (Stalingrad muharebesinde şehit düşen Türk asıllı Kızıl Ordu askerleri için yazılmıştı) , Orhun, sayı.14 (1944)
‘Ülküler taarruzîdir’, Orhun, sayı.14 (1944)
‘Varsağı’, Orhun, sayı.14 (1944)
‘Başvekil Saracoğlu Şükrü’ye Açık Mektup (20 Şubat 1944 Pazar) ‘, Orhun, sayı.15 (1944)
‘Başvekil Saracoğlu Şükrü’ye İkinci Açık Mektup (21 Mart 1944, Maltepe) ‘, Orhun, sayı.16 (1944)