BİRGÜN DEĞİL HERGÜN

Turgut Emrah ARDIÇOĞLU

 

8 Mart 1857 de New York kentinde tekstilde çalışan kadın işçilerin düşük ücret, uzun çalışma saatleri ve insanlık dışı koşulları protesto ederek grev yaptılar. Bu tarih kadınlar gününün başlangıcı olarak kabul edilir.
1977 ‘de UNESCO’nun 8 Mart’ı Dünya Kadınlar günü olarak açıklamasından bugünlere dünyanın her yerinde kutlanmaya başlanıldı.

               8 Mart sadece kadınları anmak, kutlamak, övgüler yağdırmak değil, kadın hakları, kadın-erkek eşitsizliği, kadına şiddet gibi konuların da tartışılması, gündeme gelmesi, kadınlarımıza daha çok değer vermemizi sağlar.
Bu tarih insanlara kadın haklarının nerelerde başladığını da hatırlatır. Kadınların çileler çekerek geldikleri bu günkü özgür ortam hepimiz için gurur vesilesidir. Gelişmekte olan tüm ülkeler gibi ülkemizde kadın hakları maalesef henüz istenen seviyelerde değil.

             Türkiye 1926-1934 yıllarında gerçekleştirilen Atatürk Devrimleri ile kadınların sosyal, kültürel alanlarda, hukukta, aile içinde, çalışma hayatında, siyasette erkeklerle eşit haklara sahip olmuştur. Özellikle, gençlerimizin Cumhuriyetimizin ve Atatürk’ün kıymetini daha iyi anlamaları için bir gerçeğin altını çizerim. Türk kadınına seçilme hakkı Fransa, İtalya ve İsviçre’den daha önce tanınmıştır.

Çift süren, tarlayı eken, ormandan odun ve keresteyi getiren… Yağmur demeyip, cephenin mühimmatını taşıyan hep onlar, hep o ilahi Anadolu kadınları olmuştur.’ Kadınlarımız, hem annelerimiz, hem eşimiz, dostumuz ve çocuklarımızın anneleridir. Cennet onların ayakları altındadır. Onlar birer çiçektir. Onlara bakmayı,gözetmeyi,kollamayı,koklamayı bilmek gerek. Kadınımız ne şudur, ne de budur. Kulaktır. Güzel söz, yerinde iltifat, sesli destek onlara can katar. İnsanlığın var oluşundan bu yana uygarlığın gelişmesindeki en büyük görevi üstlenmiştir. Kadınlarımız geleceğimizdir. Çocuklarımızı besler,eğitir,gözetir ve ömür boyu korurlar. Biz erkeklerin, bunu kadınlar kadar başaramayacaklarına inanıyorum. Onlar, karşılıksız sevginin ete kemiğe bürünmüş halidir. Çocuğu ve sevdiği erkek için dünyanın en güzel kucağına sahiptir. Onlar zekidir, sevdiği erkeği vezir eder… Ancak ne yazık ki tarih boyunca kadınlara şiddet uygulanmıştır. Kadına şiddet dünyada en yaygın ancak en az cezalandırılan bir suçtur.

Halepçe’de havan mermisinin kovanında çiçek yetiştirenim ben Paktika’da aşiret reisine kafa tutan Fawzia’yım ben Etiyopya’da yeraltı kanalında yıpranmış Keleniya Tapınağında içini dökenim ben Her fırsatta kaçırılan bir portreyim ben. Binlerce yıl süren savaş Yemen’de rengârenk bir elbise Bhilai çelik fabrikasında sertleşmiş bir yüz. Beyrut’ta yıkılmış bir evin gölgesinde gülenim ben…
Hep savaşan asla kaybetmeyen. Kimi yerde tanrı, kimi yerde sevgili kimi yerde anne, kimi yerde büyücü kimi yerde yok olan, kimi yerde hep türeyen, her ne olursa olsun erkek değil kadınım ben..

Özellikle erkekler bilmelidir ki annelerimiz, kız kardeşlerimiz, eşlerimiz ve kız evlatlarımız da birer kadındır. Bunun bilincinde olan ve diğer kadınların da tıpkı kendi annesi, eşi, kızı veya kız kardeşi gibi olduğunu kavrayan bir erkek, kadınlara çok daha fazla önem vermelidir.

Dünya Kadınlarının ve tüm kadınlarımızın bu güzel gününü tekrar kutluyorum ve son sözü Nazım Hikmet’in şiirinin son üç mısrası ile noktalıyorum;
‘Kadın
O benim kollarım, bacaklarım,
Yavrum, anam, karım, kız kardeşim ve
Hayat arkadaşımdır.’

Sağlıklı kalın huzurlu kalın hoşça kalın…