İlçe Kadın Kolları tarafından yapılan yazılı açıklamada, Kadın hakları ve kadınların erkeklerle eşitliği konusunda geçen asırdan itibaren batı ülkelerinde özellikle Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere'de çok şiddetli mücadeleler verildiği belirtilerek, ülkemizde ise gerek Osmanlı İmparatorluğu, gerekse Cumhuriyet döneminde kadın hakları konusunda batı ülkelerine benzer mücadeleler yaşanmamıştır" denildi.
Açıklamanın devamı ise şöyle;
Biz kadınlara birçok batı ülkesinden daha evvel bu haklar Atatürk tarafından adeta sunulmuştur. Cumhuriyet Dönemi ve Kadın Hakları teokratik bir devlet yapısının ve kadın haklarının kısıtlı olduğu bir toplum düzeninin olduğu Osmanlı İmparatorluğu' ndan, kadın-erkek eşitliğinin kabul edildiği modern Türkiye Cumhuriyeti' ne geçiş, bir çok devrimler ile mümkün olabilmiştir. Bu devrimler içinde, kadınların erkekler ile eşit toplumsal varlıklar olarak toplum içinde yerlerini almaları bir uygarlık aşamasıdır ve Atatürk Devrimleri' nin en önde gelenlerinden birisidir.
Atatürk “Bizim sosyal toplumumuzun başarısızlığının sebebi, kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz ilgisizlikten ileri gelmektedir. Yaşamak demek faaliyet demektir. Bundan dolayı bir sosyal toplumun bir organı faaliyette bulunurken, diğer bir organı işlemezse, o sosyal toplum felçlidir” demiştir.
Atatürk çağdaş bir düşüncenin ürünü olan bu sözleriyle kadının toplumdaki yerini belirlemiş ve toplumun gelişmesinin kadınların gelişmesine bağlı olduğunu anlayan ve bu konuda birçok hakkı kadınlara sunan dünyadaki tek lider olma özelliğini de kazanmıştır.
Atatürk Türk kadınına duyduğu sevgi ve saygıyı 30 Mart 1923'de ki bir beyanatında şöyle dile getirmiştir.
“İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan oluşur. Kabil midir bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünü ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki bir cismin yarısı toprağa bağlı kaldıkça, öteki yarısı göklere yükselebilsin?
Türkler tarih boyunca, babaerkil denilen aile yapısını gönüllerine yerleştirememişler ve benimseyememişlerdir. İşte Atatürk, milletin geçmişindeki ve özünde var olan fakat özlem haline getirilmiş bir hakkı, bir duyguyu devlet varlığına geçiren devrimci olmuştur.
Bunu da “Ey kahraman Türk Kadını! Sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın” sözüyle az, öz ve muhteşem bir ifade ile belirtmiştir.
Mustafa Kemal Atatürk, Türk kadınlarının hiçbir alanda erkeklerden ve Avrupalı kadınlardan geri kalmayacakları yolundaki inancını ise, “Kadınlarımız için asıl mücadele alanı, asıl zafer kazanılması gereken alan biçim ve kılıkta başarıdan çok, ışıkla, bilgi ve kültürle, gerçek faziletle süslenip, donanmaktır. Ben muhterem hanımlarımızın Avrupa kadınlarının aşağısında kalmayacak, aksine pek çok yönden onların üstüne çıkacak şekilde ışıkla, bilgi ve kültürle donanacaklarından asla şüphe etmeyen ve buna kesinlikle emin olanlardanım” diyerek dile getirmiştir.
Yine Atatürk Türk toplumunun gelişmesinde aile yapısının önemini “ Bu millet esas terbiyesini aileden almaktadır. Türk milleti öyle analara sahiptir ki her bir devrin büyük adamlarını bu analar yetiştirmiştir. Türk kadını daha büyük nesiller yetiştirmeye kabiliyetlidir” sözleriyle açık bir şekilde belirtmiştir.
1926 yılında Büyük Millet Meclisi tarafından kabulle yürürlüğe giren ve Türk kadınlarını "şeriat" zincirinden kurtaran Medeni Kanun ile, Türk kadınına bin yıl evvel kaybettiği hakların iade edilmesinin temeli oluşmuştur. Artık kadın güçlenmeye, kişiliğini bulmaya başlamış ve erkeğinin yanında sosyal faaliyetlere katılmıştır. Türk Kadınına Seçme ve Seçilme Haklarının Verilmesi Medeni Kanun ile erkeklerle eşit haklara sahip olan Türk kadınına, 3. TBMM tarafından 3 Nisan 1930' da kabul edilen bir yasa ile belediye seçimlerine katılma hakkı tanınmıştır. 1931 yılında da Türk kadını ilk kez tıp dünyasında varlığını göstermiş ve ilk kadın cerrahımız çalışmaya başlamıştır. 4 Mayıs 1931' de ilk toplantısını yapan IV. TBMM tarafından 26 EKim 1932' de kabul edilen bir yasa ile Türk kadınına muhtar, köy ihtiyar kurulu üyeliğine seçilme ve seçme hakkı tanınmış; ertesi yıl da, 8 Ekim 1934' de kabul edilen ve 5 Aralık 1934'de yürürlüğe giren bir başka yasa ile kadın-erkek eşitliği alanında bütün haklar, "Kadınlara Milletvekili Seçme ve Seçilme Hakkı" nın tanınmasıyla verilmiş ve 1935 seçimlerinde de 18 kadın milletvekili seçilerek TBMM'sine girmiştir.
Türk kadını, yüzyıllardır özlemini çektiği haklarına sahip olmada; en azimli, inançlı ve güçlü desteği Atatürk' ten almış ve çağdaş ülke kadınlarının önüne geçmiştir.
Atatürk "Bu karar, Türk kadınına sosyal ve siyasi hayatta bütün milletlerin üstünde yer vermiştir. Çarşaf içinde, peçe altında ve kafes arkasındaki Türk kadınını artık tarihlerde aramak lazım gelecektir. Türk kadını, evdeki medeni mevkiini salahiyetle işgal etmiş, iş hayatının her safhasında muvaffakiyetler göstermiştir. Siyasi hayatla, Belediye seçimleriyle tecrübe kazanan Türk kadını bu sefer de milletvekili seçme ve seçilme suretiyle haklarının en büyüğünü elde etmiş bulunuyor. Medeni memleketlerin birçoğunda, kadından esirgenen bu hak, bugün Türk kadınının elindedir ve onu salahiyet ve liyakatle kullanacaktır." Sözleriyle Türk kadınına duyduğu güveni ve değeri en güzel şekilde ifade etmiştir.
Bağımsızlık mücadelesi yapan ülkeler nasıl Atatürk' ü örnek bir lider almışlarsa, kadın hakları uğruna uğraş ve savaş verenler de, onu bir devrimci olarak aynı şekilde örnek almak durumundadırlar. Çünkü bütün insanlık tarihi boyunca, tarihin hiçbir döneminde, hiçbir lider kadın hakları konusunda Atatürk kadar önsezili ve öngörüşlü olmamış, onun kadar uğraş ve savaş vermemiştir.
Cumhuriyetimizin kurucusu ve daha iyi bir yaşam hayalimizin canlı sembolü olan büyük önderimiz Atatürk'ü rahmet, minnet ve şükranla anıyor ve biz kadınlar diyoruz ki: Bu güzel cumhuriyet içinde özgür, bağımsız ve eşit yurttaşlar olarak yaşama hedefinden asla sapmayacak, bu yolda tüm engelleri de mutlaka aşacağız.
Ne mutlu bir Atatürk yetiştiren Türk kadınına, ne mutlu O'na sahip olan Türk milletine" denildi.