Başkan Balcı: “Ben Cumhuriyet Halk Partisi Marmaris İlçe Başkanı olarak Marmaris’in her sorununu ortak akılla ve doğru iletişim yollarını kullanmak suretiyle çözmeye hazırım. Hiç kimseyle kavga etme ya da siyasi ortamı germe heveslisi de değilim ancak herkes iyi bilsin ki uysal koyun da değiliz! Belediye Başkanlarımızın ve bizim veremeyeceğimiz hiçbir hesabımız yoktur. Doğru zeminlerde Marmaris’e katkı sunacak her türlü konuda eleştirilmeye, birlikte çalışmaya ve iletişim kurmaya hazırız.”
Parti Meclisi üyemiz Sayın Gizem Özcan, Muğla Milletvekilimiz Sayın Süleyman Girgin, çok değerli yönetim kurulu üyelerimiz, meclis üyelerimiz, partili yoldaşlarım ve basınımızın değerli temsilcileri; basın toplantımıza hoş geldiniz.
Öncelikle, tüm kadınların 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar gününü kutluyorum. Ülkemizde kadın erkek eşitliğinin en kısa sürede sağlanmasını ve kadınların hayatın her alanında hak ettikleri değeri görmelerini diliyorum.
“Yurtta Barış Dünyada Barış” diyen bir liderin izinden yürüyen kişi olarak 12 gündür devam eden Ukrayna - Rusya savaşında hayatlarını kaybeden tüm insanları rahmetle anıyor, bu savaşın başlamasına sebep olan, katkı sağlayan, çıkar elde eden, insan hayatına hiçbir önem vermeyen emperyalistleri ve emperyalistlerin maşalarını lanetliyor, bu anlamsız savaşın bir an önce sona ermesini tüm kalbimle temenni ediyorum.
Cumhurbaşkanı Erdoğan geçen hafta yaptığı açıklamada hazırladıkları reform paketi ile kadın haklarını güçlendireceklerini, kadına yönelik şiddeti önleyeceklerini belirtti. Marmaris’ten kendilerine soruyorum; 20 yıldır aklınız neredeydi? Algılar üzerine inşa ettiğiniz siyasetinizi, seçimler yaklaştığı için yine uygulamaya geçirdiniz. İstanbul Sözleşmesi’ni Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin iradesini yok sayarak bir gecede fesheden Cumhurbaşkanı Erdoğan, şimdi yeni bir kadın hakları reformu vaadiyle ortaya çıkıyor. Kadınları yok sayan bir siyasi zihniyetin, seçim yaklaşırken bir kez daha kadınları hatırlamaya yönelik reform vaadinde bulunması, 20 yıldır tutulmayan sözlerden ibaret içi boş bir söylemdir. “Kadın ile erkek eşit olamaz, fıtrata aykırı”, “Kız mıdır, kadın mıdır bilemem”, “Kadınlar iş aradığı için işsizlik yüksek”, “Kahkaha atan kadın iffetsizdir”, “Türk Kadını evinin süsüdür” gibi akıl dışı sözler sarf eden ve bu anlayışı savunan bir zihniyetin kadınlar için reformsal değişiklikler yapacaklarına dair açıklamaları ancak mizah dergilerinin kapaklarını süsleyebilir. Sizlerin ve sizin gibi düşünen politikacıların kadınlara verebilecekleri hiçbir şey yoktur.
Kadınlar için gerçekten bir reform arayışında olan siyasi anlayış;
2011 yılında yürürlüğe giren İstanbul Sözleşmesini yürürlükten kaldırmazdı.
İstanbul Sözleşmesinden çekilme kararını oturma eylemi ile protesto eden kadınlara yönelik polis müdahalesine seyirci kalmazdı.
Kadına yönelik şiddetin bitmesi ve kadın cinayetlerinin önüne geçilmesi için mücadele eden sivil toplum kuruluşlarının tamamı “terörist” ilan edilmezdi. İstanbul Sözleşmesinden çıkmak için harcanan çaba kadınları korumak için harcansaydı; son 10 yılda 3 kat artan kadın cinayetlerine seyirci kalınmaz o kadınlar şimdi hayatta olurlardı.
Bir yandan kadınların güvencesi İstanbul Sözleşmesinden çekinilmesi diğer yandan kadın hakları reformu vadeden Akp iktidarı, kadınları seçimden seçime hatırlıyor, ‘müjde’ diyerek hep aynı içeriği sunuyor. TÜİK’in 2021 yılı evlilik ve boşanma istatistiklerinden de bihaber olan iktidar mensuplarının; kadına yönelik şiddete çözüm olacaklarına, cinayetleri önleyeceklerine, kadın haklarını savunacaklarına inanan ve güvenen kalmadı. Artık herkes biliyor ki bunlar AKP’nin göz boyama hamleleridir.
İktidarın çevre katliamı, rant ve talan zihniyetinin son örneği zeytinliklerin yok edilmesine, asırlık zeytin ağaçlarının kesilerek maden sahalarına ve linyit işletmelerine dönüştürülmesine olanak sağlayan yönetmelik değişikliğidir. Zeytin Yasa’sını değiştirmek için defalarca girişimde bulunan Akp iktidarları, her seferinde ya başarısız oldular ya da yargı engeline takıldılar. Şimdi Anayasaya ve hukuka aykırı şekilde yasayı yönetmelikle delme yoluna gidiyorlar.
İktidara geldikleri 2002 yılından bu yana 20 yılda 9 kez 1939 tarihli Zeytincilik Yasasını değiştirmeye çalışan ancak meclisten geçiremeyen ya da çıkarttığı düzenlemeler yargıdan dönen iktidar, bu defa hukuku ve anayasayı da ayaklar altına alarak yasayı yönetmelikle değiştirme hilesine başvurdu. Zeytin sahalarını Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın insafına terk ederek madencilik faaliyetlerine açılmasını öngören yönetmelik 1 Mart 2022 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlandı. “Maden Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” ile zeytinlik alanlarda madencilik ruhsatı verilecek şahıs ve şirketlere zeytin ağaçlarını kesme, sökme, başka alanlara taşıma olanağı verilirken, madencilik faaliyeti sona erdikten sonra söz konusu alanın şirket ya da şahıs tarafından rehabilite edilmesini öngörüyor. Tarımsal bir faaliyet olan zeytincilik, zeytin ağaçları, zeytinlikler Tarım ve Orman Bakanlığı yerine Enerji Bakanlığı’nın insafına ve yetkisine terk edilirken, Tarım ve Orman Bakanlığı sadece onay ve tasdikle görevlendiriliyor. 26 Ocak 1939’da yürürlüğe giren 3573 sayılı Kanun, 83 yıl önce bu ülkede çevreyi, yeşili, doğayı koruma duyarlılığının hangi seviyede olduğunu ortaya koyuyor. Yirmi yıldan bu yana yeşili, doğayı, su kaynaklarını, gölleri, otlakları, meraları, tarım alanlarını, sahilleri, deniz kıyılarını ranta dönüştürmek, betonlaştırmak, yandaşlara servet aktarmak dışında bir amacı olmayan iktidarın doğa katliamı hedefine varmak için göz diktiği son kale bu ülkenin zeytinlikleri, asırlık zeytin ağaçlarıdır.
Bu yasanın yönetmelikle değiştirilmek istenen 20. Maddesinde zeytinlik alanlarda ve bu alanlara en az 3 kilometre mesafede bulunan yerlerde zeytinyağı fabrikası haricinde tesis kurulamayacağı hüküm altına alınmıştır. Zeytinliklerdeki ağaçların taşınması, taşınamıyorsa kesilmesini öngören bu düzenleme, 3 kilometre yakınına bile zeytinyağı fabrikası dışında tesis kurulması yasak olan bu zeytinlikleri maden işletmelerine, dozerlere, termik santral inşaatlarına açıyor. ABD Başkanı Biden’dan randevu alabilmek için Paris İklim Antlaşmasını alelacele onaylayan Cumhurbaşkanı Erdoğan sözde yeşil ekonomi, yeşil enerji sözü verdi. Avrupa Birliği, fosil yakıtlı enerji santrallerini kapatırken, nükleer enerjiyi 2030 yılına kadar sonlandırma kararı alırken, çevreyi ve insan sağlığını tehdit eden termik santraller kurmak için zeytinlikleri linyit madenine çevirmeye çabalayan iktidarın yasayı delme girişimi samimiyetsizlik, doğa ve çevre konusunda sergilenen iki yüzlülüktür. Fiyatları uçuşa geçen halkın temel gıdalarından zeytin ve zeytin yağının kamu yararı açısından hayati önemi bir kenara itilerek, linyit kömürü ve termik santral kamu yararı adına hayati olarak nitelendiriliyor. Tapulu zeytinlikleri Bakanlığın onayıyla madencilere açarak daha sonra işi bitince bu araziyi eski sahiplerine rehabilite ederek iade edeceğini vaat eden bu düzenleme akıl dışıdır. Yeni dikilen bir zeytin fidanı 5 yıl sonra ürün vermeye başlıyor. Bu düzenleme ile yıllardır ürün alınan zeytinlikler kesilip zeytin üreticisi mağdur edilirken belki de ömrünün yetmeyeceği madencilik işletmesi bitiminde arazisine zeytin dikilerek iade edileceği vaat ediliyor. Bu akıl almaz olaya yargının dur diyeceğine gönülden inanıyorum, inanmak istiyorum.
Ülkemiz için gıdada kıtlık ve fiyat artışı tehlikesi hızla büyüyor. Rusya – Ukrayna savaşıyla daha da artan riskler, içerideki üretim düşüşleri, iktidarın etiket savaşı iddiasıyla örtülemez hale geldi. Dünya Gıda Fiyat Endeksi 140,7’ye yükseldi. İktidar nihayet partimizin aylar önce gündeme getirdiği “kritik gıda ürünlerine ihracat kısıtlaması ve önceliğin iç pazara verilmesi” önlemlerini uygulamaya koydu.
Rusya – Ukrayna savaşı ile birlikte iki ülkenin Karadeniz’deki limanlarının kapanması buğday, arpa, ayçiçek yağı başta olmak üzere pek çok kritik tarımsal ürün ithalatının yüzde 60-70’inin yapıldığı bu ülkelerden alımları olanaksız hale getirdi. Küresel emtia borsalarında buğday ve diğer hububat ürünlerinin fiyatları son 20 yılın rekor seviyelerine yükseldi. Kısa süre önce ton başına 347 dolardan alım yapan Toprak Mahsulleri Ofisi’nin buğday ithal faturası ton başına yaklaşık 100 Dolar arttı. Yurt dışından ithal olanağı kesildi. Avrupa’dan Amerika Birleşik Devletleri’nden ve Kanada’dan yapılabilecek ithalat, lojistik ve navlun fiyatlarındaki olağanüstü yükselişler, teslim süresinin uzunluğu nedeniyle çok yüksek tutarlarda. Bununla birlikte hiçbir devlet buğdayını, mısırını, ayçiçeğini satmak istemiyor. Sürekli içerideki üretimin desteklenmesi, üreticiye sağlanan teşvik ve desteklerin arttırılması, bütçede tarımsal ve hayvansal üretimin desteklenmesine daha fazla pay ayrılması gerektiğini dile getirmemize rağmen iktidar her zamanki gibi bu önerilerimize kulaklarını tıkadı. Geçen hafta görevden affedilen ülke tarihinin en başarısız Tarım ve Orman Bakanı, içeride üretimin düşmesi, üreticinin tarlasının boş kalması, üretimden vazgeçmesiyle ilgili partili büyüklerimizin yaptıkları uyarılara “paramız var ithal ederiz” karşılığını veriyordu. Şimdi öyle bir noktaya gelindi ki bu gidişle paranız olsa da ürün bulmak olanaksız hale gelecek. Gıda maddelerindeki fiyat artışlarını marketlere, pazarcılara ceza keserek, etiket denetimi yaparak, üreticinin depolarını basarak, hal esnafını suçlayarak düşürebileceğini zanneden iktidar, gerçeği ancak aylar sonra görebildi. Tarımsal üretim ve girdi maliyetlerindeki artışları, üreticinin tarlasına gübre atamadığını, ilaç-tohum-fide alamadığını, mazot, elektrik, doğalgaz, sulama zamlarıyla tarlasını süremez, ektiği ekini sulayamaz halde olduğunu partimiz hep vurguladı. Ne yazık ki ekonomist Cumhurbaşkanımızın ekonomi politikaları bizi bu noktaya getirdi. İktidar mensupları kendi sorumluluklarını kabul etmek yerine kaçma ve suçu başkalarının üzerine atma yolunu seçtiler. Şimdi artık kıtlık ve yokluk tehlikesi belirince, kuzeyimizdeki savaş sebebiyle riskler daha da artıp, “gerekirse ithal ederiz” çözümünün yolları kapanınca nihayet bazı ürünlere ihracat yasağı getirerek iç pazarda satılmasını sağlamayı akıl edebildiler. Oysa pek çok ülke COVID-19 salgının başından beri, tarımsal ve hayvansal üretim ve gıda ürünlerindeki üretimin düşmesi, arzın gerilemesi, küresel düzeyde fiyatların artması üzerine kendi üreticisini ve tüketicisini korumak için ihracat kısıtlamaları ya da yüksek ek vergilerle ihracatı caydırmayı, ürünlerini daha pahalıya satmaya yöneldi.
Aylardır gıdada yetersiz üretim sebebiyle kıtlık-yokluk tehlikesinin baş göstereceği uyarılarımıza rağmen önlem almayan iktidar şimdi panik halde günü kurtarmaya çalışıyor. Yıllardır sürdürülen öngörüsüz ve plansız politikalarla ülke tarım ve hayvancılığı bitme noktasına getirildi. Şimdi yerli üreticiyi terbiye etmek için sürekli kullandıkları ithalat kapısının da artık çözüm olamayacağı bir noktaya gelindi. Ülkemizi bu hale getiren siyasi anlayışın Marmaris temsilcisi, Akp İlçe Başkanı Sn. Ceyhun Gökmen şimdi çıkmış Muğla Büyükşehir Belediyesi’ni ve Marmaris Belediyesi’ni etiket ve stokçuluk denetimi yapmamakla suçluyor. Bu nasıl bir aymazlıktır! İnsanlarımız sizin beceriksiz yönetiminiz yüzünden evine bir ekmek götüremez duruma geldi siz fiyat denetiminden bahsediyorsunuz! Mazotun litresi 20 TL’yi geçti siz stokçuluktan bahsediyorsunuz! Kendinize gelin Beyler! Cumhuriyet Halk Partisi Marmaris İlçe Başkanı olarak sizleri ciddiyete davet ediyorum. Bu kadar basit ve ağır suçlamaya çalıştığınız CHP’li belediyeler sizin hükümetiniz bir maskeyi dağıtmaktan aciz duruma düştüğünde tüm dünyaya sosyal belediyecilik dersi verdi. Tüm engelleme ve çalıştırmama çabalarınıza rağmen vatandaşlarımıza en iyi hizmetleri götüren belediye başkanlarımızı bu şekilde suçlayıp hedef şaşırtamazsınız. Yıllık enflasyonun %100’ü geçtiği bir ülkede “belediyeler fiyat denetimi yapmıyor” diyerek sanki fiyat artışları bu sebeple yaşanıyormuş algısı yaratma çabanız Marmaris’te tutmaz. Marmaris’e katkı sunmak istiyorsanız daha ciddi konularla ilgilenin lütfen. Çarşı girişlerine konulan bariyerleri eleştirmeniz de bu şehre bir katkı sağlamaz. Bakın yaz sezonu geliyor, pandemi kurallarında gevşemeye gittiniz ancak saat 12’den sonra uyguladığınız müzik yasağını kaldırmadınız. Acaba neden? Sebebini ben söyleyeyim; Mensubu olduğunuz siyasi anlayışın sanata, kültüre, eğlenceye ve turizm sektörüne bakış açısı yüzünden… Marmaris Belediyesi tarafından kapalı çarşı girişlerine yerleştirilen motor bariyerleri ile ilgileneceğinize müzik yasağının kaldırılmasıyla, elektrik faturalarını ödeyemedikleri için dükkanlarını kapatmak zorunda kalan esnafların, işsiz kalan müzisyenlerin, dünyanın en pahalı akaryakıtını kullanmak zorunda bıraktığınız çiftçilerin sorunlarıyla ilgilenin, yangın felaketinden sonra İçmeler’deki derelere tersip bendlerini yapmayarak sel baskınlarına neden olan DSİ’ye görevlerini hatırlatın Sayın Gökmen.
Yazın Marmaris’te çıkan yangının büyümesinden ve 13600 hektar alanın kül olmasından sorumlu tarihin en başarısız Tarım ve Orman Bakanı geçen hafta görevinden affını istedi, saray da kendisini affetti. Şunu iyi bilin Sayın Pakdemirli Saray affetti ama Marmaris sizi affetmeyecek. O yangınlarda kusuru ve ihmali olan yetkililer hakkında Muğla milletvekillerimiz ile birlikte Marmaris Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunmuştuk. Savcılık, itiraz yolu kapalı olmak üzere takipsizlik kararı vererek dosyayı kapattı. Siz dosyayı kapatmış olabilirsiniz ama biz kapatmayacağız, siz affetmiş olabilirsiniz ama biz affetmeyeceğiz! Gün gelecek adalet tecelli edecek, Marmaris’e bu ihaneti yapanlara yargı gereken cezaları verecek.
Ben Cumhuriyet Halk Partisi Marmaris İlçe Başkanı olarak Marmaris’in her sorununu ortak akılla ve doğru iletişim yollarını kullanmak suretiyle çözmeye hazırım. Hiç kimseyle kavga etme ya da siyasi ortamı germe heveslisi de değilim ancak herkes iyi bilsin ki uysal koyun da değiliz! Belediye Başkanlarımızın ve bizim veremeyeceğimiz hiçbir hesabımız yoktur. Doğru zeminlerde Marmaris’e katkı sunacak her türlü konuda eleştirilmeye, birlikte çalışmaya ve iletişim kurmaya hazırız. Tüm siyasi rakiplerimizi de bu anlayışla hareket etmeye, Marmaris halkına doğru bilgileri aktarmaya ve etik olmayan algılar yaratmamaya davet ediyorum.” Dedi.