CHP Muğla Milletvekili Süleyman Girgin, dün TBMM Bayındırlık, İmar ve Turizm Komisyonu’nda görüşülen 2/3517 esas numaralı Turizmi Teşvik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi görüşmelerinde söz alarak, görüşülmekte olan teklifin turizmi teşvik kanunu değil, turizmi cezalandırma kanunu olduğunu söyledi.
“YAĞMACILIĞIN ÖNÜ AÇILIYOR”
Girgin, bu teklifle yağmacılığın önünün açıldığını vurgulayarak, şöyle devam etti: “Bir bütün olarak elimizdeki teklif turizmi teşvik değil adeta turizmi cezalandıran bir tekliftir. Ne sektörü ne de turizm emekçilerini koruyacak bir düzenleme yoktur. Aynı zamanda yağmacılığın da önünü açan bir düzenlemedir. Yerel yönetimlerin bütün yetkileri bu teklif ile görmezden geliniyor. Teklifin Komisyon’da kabul edilen ilk maddesinde gördük; iktidar, 'Belediyeler ruhsat bile vermesin, ruhsatları da ben vereyim' diyor. Böylece bu işletmelerin belediyelerden aldıkları ruhsatlar bile geçersiz olacak. Bir anlamda kazanılmış haklar yok sayılacak. Siyasi iktidar, artık sadece kendi istediği kişilere, hiçbir kurumun kararını umursamadan ruhsat verebilecek. İktidar, yerel seçimlerde kaybettiği belediyelerin tüm yetkilerini, hukuksuzca almak istiyor. Milletin sandıkta belediyelerimize verdiği yetkiler, masa başında çalınmak isteniyor” dedi.
“MERA, YAYLAK VE KIŞLAKLARI AMACI DIŞINDA KULLANMANIN ÖNÜ AÇILIYOR”
Girgin, teklifin 6. Maddesine dair şunları söyledi: “Yürürlükteki Turizmi Teşvik Kanunu kapsamında; Mera, yaylak ve kışlakların tahsis amacının değiştirilmesi 4342 sayılı Mera Kanunu hükümlerine göre yapılabilir. Buna rağmen; yapılan değişiklik ile tahsis sonrası taşınmazların şerhli olarak Hazine adına tapuya tescil edilmesi ve tescili müteakip Kültür ve Turizm Bakanlığına tahsis edilmesi hükmü getirilmiş, ayrıca ot bedelinin ise taşınmazın yatırımcıya tahsisi aşamasında yatırımcı tarafından karşılanması hüküm altına alınmıştır. Düzenleme ile kurumların makro düzeyde hazırlamış oldukları mekânsal strateji planları ve imar planları kapsamında yatırımların planlanması gerekirken, yatırımcı talebine göre bu alanların münferit şekilde kullanılması mera, yaylak ve kışlakların yok olmasında büyük baskı oluşturacaktır. Taşınmazın, yatırımcıya tahsisi aşamasında ot bedelinin alınması düzenlemesi tamamen ekonomik katkı yönüyle değerlendirilmiştir. Bunun yanında kamu menfaati göz ardı edilmiştir. Ayrıca, Mera, yaylak ve kışlakların yer aldığı mahalle veya köylerde yaşayan halkın orta malı olan taşınmazlardır. Bu taşınmazların amacı dışında kullanılmasının önü açılmış, mera, yaylak ve kışlakların yok olmasına neden olacaktır. Dolayısı ile tarım ve hayvancılığın gelişmesine engel teşkil edici bir düzenleme olduğu açıktır.
“SEÇİMLE GELEN VE YEREL YÖNETİMİN BAŞI OLAN BAŞKANIN İRADESİ YOK SAYILIYOR”
İktidarın yerel seçimleri kaybetmesinin hırsıyla, rövanşist bir mantıkla hareket ettiğini belirten Girgin devamında şunları söyledi: “2634 sayılı Kanunun 8 inci maddesine (O) fıkrası eklenerek belediye, il özel idaresi ve yatırım izleme ve koordinasyon başkanlıklarına ait taşınmazların maliki idarenin uygun görüşüyle, tahsis bedeli maliki idareye ait olmak üzere Bakanlık tarafından yatırımcılara bu madde uyarınca tahsis edilmesini hükme bağlamıştır. Bu değişikliğe mülkiyet hakkı yönüyle baktığımızda; 5393 Sayılı Belediye Kanunu’nda Meclisin Görev ve Yetkileri hakkındaki hükümlere (18.madde/e bendi) göre; belediye taşınmazlarının tasarruf yetkisi Belediye Meclislerine verilmiştir. Bu nedenle özellikle meclis çoğunluğu olmayan veya meclis çoğunluğu merkezi yönetimle aynı siyasi iradeye sahip olan belediyelerde, merkezi yönetim iradesi doğrultusunda tasarrufların gündeme gelmesi muhtemel ve kaçınılmaz görülmektedir. Bu nedenle seçimle gelen ve yerel yönetimin başı olan Başkanın iradesi yok sayılabilecektir. kişilerin mülkiyet hakkı koruma altına alınmıştır. Aynı koruma kamu tüzel kişileri içinde geçerlidir. Düzenleme ile Belediye taşınmazları üzerinde merkezi otorite tarafından cebren tasarrufta bulunmanın önü açılmıştır. Bu nedenlerle Anayasa aykırıdır ve Uluslararası anlaşmalara uygun bir düzenleme olmadığı açıktır.
Teklife Tasarruf şekli Yönüyle baktığımızda; 5393 Sayılı Belediye Kanunu’nun “Diğer kuruluşlarla ilişkiler “başlıklı 75. maddesi kapsamında, belediyeler kendilerine ait taşınmazlarını mahalli idareler ile kamu kurum ve kuruluşlarına tahsis verebileceği, gerçek ve tüzel kişilere tahsisi ile ilgili tasarruf yetkisi yoktur. Düzenleme ile bakanlık aracı kurum olarak kullanılarak tahsisin önü açılmaktadır.
Belediyeler kendilerine ait taşınmazları gerçek ve tüzel kişilere, kira veya ayni hak tesislerini 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu kapsamında ihale yoluyla verilmektedirler. Düzenleme ile ihale mevzuatı baypas edilmiştir. Bakanlık üzerinden bedeli karşılığında doğrudan tahsis yapılması rekabeti önleyici bir düzenleme olması nedeniyle kamu zararı doğuracağı açıktır.”
MUĞLA MERKEZİ İDAREDEN HAK ETTİĞİ YATIRIM PAYINI ALAMIYOR
Bitirirken, Muğla’nın önemli bir sorununa değinen Girgin şunları söyledi: “Muğla’nın yerleşik nüfusu 1 milyon, yazlık nüfusu 5 milyona yaklaşan bir şehir. Büyükşehir ve ilçe belediyeleri altyapı, su, katı atık tesisleri gibi hizmetleri yazlık nüfusa göre yapıyor ama hükümetten payı yerleşik nüfusa göre alıyor. Ayrıca Muğla’nın ödediği vergilerle ilgili işletmesi burada, merkezi İstanbul’da olup vergisini orada ödeyen şirketler ve işletmeler var. Tüm bunları göz önüne aldığımızda Muğla, merkezi idareden hak ettiği yatırım paylarını alamıyor.”