DEVAM

Güven KARABENLİ

Yaaaaa… işte böyle. Ha geldi, ha gelecek derken yaş günüm de geldi geçti. Başım göğe erdi mi? Hayır. Aklım başıma geldi mi? Hayır. Ama sağ olun yolladığınız mesajlarla, telefonlarınızla beni mutlu ettiniz. Sevilmek, beni gönülleriniz bir köşesine yerleştirmeniz, birbirimizi görmememize, bekli de hiç göremeyeceğimize rağmen sizlerle paylaştığım yazıların bir yerlere vardığını hissetme duygusu harikulade bir duygu.

Ben dedemin dedesini bilmem. Ailenin en küçüğü olduğumdan dede, nene falanda bilmem. Yani bir torun şımarıklığı yaşamak nasip olmadı. Ailemin kökenleri hakkında biraz araştırma yaptım. Çerkez kökenli olduğumuzu, Rusların Çerkez katliamı sırasında Kafkaslardan Türkiye’ye iltica ettiğimizi önce Kars şehrine, sonra bir dedemin Kayseri, Pınar Başı’na diğer dedemin Sivas’ın Kangal kazasına gönderildiğini öğrendim. Katipoğulları derlermiş bize. O devirde okumuş insanlarmış, güzel insanlarmış ( belki de durmadan yazmam soya çekmemden geliyor)

Bugün heveslendim Ayten Ablam’a telefon açtım. Ayten Ablam maşallah 87 yaşında 1930 doğumludur. Çocukluğumdan hatırlıyorum. Ayten ablamın sevgisi biraz hoyratçaydı. “Amanın kurban olurum” diye üstüme atlar, ya yanağımı ısırır, ya da bir tokat atardı. Ben de ne zaman o feryadı duysam kaçacak delik aradım. “Abla” dedim “Bana doğumumu anlatsana. “Lan manyak 71 yaşına geldin, doğumunu öğrenmek şimdi mi aklına geldi? Diye sordu (Ablam çok açık sözlüdür) “Evet hadi, anlat anlat, anlatsana” diye üsteledim, şımardım. ( En küçüğüm ya) “ Ben okuldaydım anan doğuruyor dediler, hemen bir fayton tuttum ebeyi getirdim. Sen saat 11-12 arası doğdun. Çok zor bir doğum oldu, zavallı anam neler çekti seni doğurana kadar” dedi. ( En yakın kardeşimle aramızda 8 yaş olduğundan bir kaza sonucu dünyaya gelmem kuvvetle muhtemel)

Sonra Suzan Ablama telefon açtım. Suzan ablam 1936 doğumlu 83 yaşında çok iyi kalpli, hassas dünyalar tatlısı bir kadındır. Genç kızlığında hep bir yerlerini kırar incitirdi. Çok zayıf olduğundan ailede lakabı “Leylek”ti. Hayatı boyunca o kadar hastalandı, ilaçlar kullandı, ameliyatlar geçirdi ki inanamazsınız. Kanser oldu göğsü alındı, kalp ameliyatı oldu damarları değişti. Gözlerinden ameliyat geçirdi, simdi de kulaklarıyla problemleri var, ayrıca şeker ve tansiyon hastası. Bütün bunlara rağmen hayata bağlı inanılmaz nüktedan şeker mi şeker biridir güzelim benim. Ayten Ablamla iki kız kardeş 5 yıl önce Hac’a gittiler hacı oldular. Suzan ablam hac dönüşü bana “Güven, bana hep leylek derdiniz bak şimdi hacı leylek oldum” demişti. Doktora gittiğinde “Artık kesip alacağınız yerim kalmadı çok üzülüyorum, biliyorum sizleri de ihmal ediyorum” diyebilecek kadar şeker biri.

"Abla hadi bana doğumu mu anlat" dedim. Nazlanmadı, bana fırça da atmadı.(Bunları yazarken duygulanıyorum, gözlerim yaşarıyor. Kardeşlerimi çok severim ben) “Ben on yaşlarındaydım. Sabah anamın doğun sancıları tuttu. Ebe geldi, insanlar telaşla eve girip çıkmaya başladılar. Ben ne zaman içeri kafamı uzatsam “Sen çık bakalım dışarı” diye kovdular. Bende evin damına çıktım. Dama sarkan ağaçlardan meyve toplamaya çalışırken düştüm kolum iki yerden kırıldı Zavallı babacığım bana mı baksın anama mı baksın bilemedi. Beni hastaneye götürdüler kolumu alçıya aldılar, sonra da anamın yanına yatırdılar. Anam iniltiler arasında bana döndü. “Ömrü kesilesice” dedi “Damda ne işin vardı? Doğumumu da burnumdan getirdin” Sonra sen doğdun diye devam etti canım ablam. O kadar güzel bir bebektin ki bembeyazdın güzel gözlüm” dedi.

İkimiz de duygulandık. Şimdi artık her şeyi bütün çıplaklığıyla biliyorsunuz.