Milli Edebiyat akımının en önemli yazarlarından Ömer Seyfettin’in (1884-1920), her halde okul sıralarında okuduğunuz DİYET adlı bir öyküsü vardır.
Hatırlar mısınız: Bir kasabada Koca Ali adında. Çok mert ve namuslu garip bir demirci ustası vardır. Bir gece kasabada bir hırsızlık yaşanır. Çalınıp yüzülen koyunlardan birinin postu ve para keselerinden biri Koca Ali’nin dükkânında bulunur. Suçsuz olduğu halde bunu kanıtlayamaz ve kadı tarafından sol elinin kesilmesine karar verilir.
Ancak bütün kasaba onun suçsuz olduğuna inanmaktadır. Kolunun diyetini vermesi için kasabanın en zengini olan Hacı Kasap’ı ikna ederler. Ancak Hacı Kasap’ın bir şartı vardır. Koca Ali, ömrünün sonuna kadar Hacı’nın kasap dükkânında ona hizmet edecektir.
Koca Ali, kolu yerine başının kesilmesini istese de kabul ettiremez. Kasap dükkânında tek koluyla çalışmaya başlar.
Ne var ki Hacı Kasap, çok cimri ve yaptığı iyiliği başa kakan bir huya sahiptir. Koca Ali canla başla çalıştığı halde ikide bir ona:
-Unutma, kolunun diyetini ben verdim! der.
Koca Ali’nin gücüne gitse de bu başa kakmalara uzun süre katlanır. Fakat gene bu söz canına tak der ve sol kolunu kasap kütüğünün üstüne yerleştirerek satırı onun üstüne indirir ve kolu Hacı Kasap’a fırlatır!
Böylece bu cimri ve görgüsüz adama borcunu ödeyerek kayıplara karışır…
BİZ BU ÖYKÜYÜ NEDEN SEVDİK?
Yapılan bir iyiliğin sürekli başa kakılması ve iyiliğin bir köleliğe vesile yapılması dünyanın hiçbir milleti tarafından hoş karşılanmaz. Biz Türk okurları da kimseye minnet borcu olmadan özgür ve bağımsız yaşamanın ne kadar onurlu bir şey olduğunu biliriz. Ömer Seyfettin bu öyküyü yazarken aklında kişisel bağımsızlık kadar muhtemelen milli bağımsızlığın değerleri de vardı. Milli Edebiyatın yazarlarından Halide Edip, Kurtuluş Savaşı öykülerinin yer aldığı kitabına DAĞA ÇIKAN KURT adını koymuştur.
İnsanlık, Andersen’in masalındaki, sahibi tarafından etle beslenip onun bekçiliğini yapan ve boynunda bir tasma yarasıyla gezen köpek yerine, dağlarda aç tok hür yaşayan bir kurt olmayı sempatiyle karşılamıştır ve bunu anlatan “Kurtla Köpeğin Hikâyesi”ni bunun için sevmiştir.
BORCUMUZU VERSEK DE KURTULSAK…
Şu referandum propagandası süresince, iktidar partisi sözcülerinin konuşmaları bu Diyet öyküsünü hatırlatıyor. Yapılan yollar, köprüler, havaalanları, bulgur ve kömür yardımları karşılığında apaçık özgürlüğümüz isteniyor.
İktidarın hak ve özgürlükleri kullanılamaz hale getiren anayasa tasarısı karşında bir itiraz sesi yükseldiğinde, koro halinde “Biz şunu yaptık, bunu yaptık, sizden alacaklıyız. Bu yüzden bizim diktatörlüğümüze katlanacaksınız!” anlamında uzun nutuklar söyleniyor ve Hacı Kasap’ın yaptığı gibi bu sürekli tekrarlanıyor.
İyi güzel de milletin kesesinden yaptığınız bu hizmetleri ne zamana kadar başımıza kakacaksınız? Zaten bunları yaparken eşinizi dostunuzu da zengin ettiğiniz yetmiyor mu? Siz bizden değil, biz sizden alacaklıyız. Sizin o onur kırıcı, bizi esir haline getiren düzeninizden kurtulmak için ne yapmamız gerekiyor? Size olan borcumuz nedir ve bunu özgürlüğümüzü vermeden nasıl ödeyebiliriz?