Evrensel Ve Devrimsel: ‘Nora 2’
Ares Kıvanç Dönmez’le Sahneden Biraz;
‘nin katkılarıyla yayına hazırlanmıştır.
UYARI: Yazıya geçmeden önce bilin, LÜTFEN! Bu köşe Green Peace’i (Yeşil Barış), WWF’yi (Dünya Doğal Hayatı Koruma Vakfı)’nı, Amnesty International’ı (Uluslararası Af Örgütü) ve Human Rights Watch’u (İnsan Hakları İzleme Örgütü) nü desteklemektedir.
(...) Yalnızca son ağaç kesildikten, son ırmak zehirlendikten ve son balık yakalandıktan sonra... Ancak ondan sonra paranın yenemeyeceğini anlayacaksınız...
Kızılderililerin Kehaneti (Cree)- Marlo Morgon-(Bir Çift Yürek)
ACİL İLETİŞİM&PROJE İŞBİRLİĞİ İÇİN: kiracdonmez@gmail.com
Süreç işleyişi: -Tüm mailler aynı gün cevapladırılır ve bekletilmez.
-Mail süreci uzatılmadan, telefonla sesli iletişime geçilir.
Ares Kıvanç Dönmez, bir önceki ‘Sahnede Biraz’da, alternatif gösteri mekanı Bahçe Galata tarafından sergilenen ‘Terörizm’ adlı oyun ile ilgili olarak kaleme aldığı değerlendirme yazısının gördüğü ilgi ve otoritelerin başı çektiği çevreler tarafından gelen beklenmedik ‘tebrik mesajları’ nedeniyle ‘teşekkür’ eder.
Bir performans, sahnede başlar ve biter ama ‘Sahneden Biraz’ da uzun süre devam eder.
Bağımsız ve alternatif yapı, ‘Sahneden Biraz’a,‘Nora 2’ adlı oyun eventi için, alana özel giriş hakkı tanıyan, https://bahcegalata.com/; bu yazı seninle var!
‘Sahneden Biraz’ Gösteri Puanlaması:
Bağımsız ve alternatif yapı, ‘Sahneden Biraz’ın puanlama sistemi ‘tiyat- ro oyunu’ ve ‘performans sanatı’ içine dahil olan performanslar için 10 kriter baz alınarak işlemektedir.
Bu kriterler, ‘uluslararası düzeyde standart’ kabul edilme zorunluluğu taşımakla birlikte, köşenin kendi standart kabul ettiği kriterlerle de birleşik haldedir.
‘Puanlama’ net bir şekilde ilgili ‘değerlendirme yazısı’ öncesi aşağıda dikkatinize sunulmaktadır. ‘Sahneden Biraz’ konser ve benzeri eventleri ‘5’, tiyatro ve benzerlerini ise ‘10’ üzerinden yıldızlar.
-Konu Yapısı: Hikayenin tutarlılığı, temposu ve gelişimine bakarak:9-10
-Dialog: Doğallık, etkinlik, karakterlere ve ortama uygunluk durumu gözetilerek:10
2-Yönetmenlik:
-Vizyon ve Yorumlama: Yönetmenin senaryoya olan benzersiz yaklaşımı ve bunu nasıl gerçekleştirdiğine bakarak:9,5-10
-Tempo: Sahne akışı ve genel prodüksiyonun zamanlaması gözetilerek:10
3-Oyunculuk:
-Performans Kalitesi: İnandırıcılık, duygusal derinlik ve tutarlılığa bakılarak:9,5-10
-Kimya: Oyuncu kadrosu arasındaki etkileşim ve dinamikler gözetilerek:9,5-10
4. Dekor ve Aksesuarlar:
-Estetik ve İşlevsellik: Dekor ve aksesuarların anlatımı nasıl geliştirdiği ve döneme veya stile ne kadar uygun olduğuna bakılarak:9-10
-Yaratıcılık ve Yenilikçilik: Alan ve malzeme kullanımında orijinallik gözetilerek:10
5-Kostüm ve Makyaj:
-Doğruluk ve Uygunluk: Karakterlere, döneme ve bunların ortama uygunluğuna bakılarak:10
-Tasarım ve Uygulama: Kalite, yaratıcılık ve detaylardaki dikkat gözetilerek:10
6-Işıklandırma:
-Etkinlik: Işıklandırmanın ruh halini, odaklanmayı ve görsel anlatımı nasıl geliştirdiğine bakılarak:9,5-10
-Teknik Kesinlik: Işık tekniklerinin anlatımı ve genel estetiği desteklemek için kullanımı gözetilerek:9,5-10
7-Ses ve Müzik:
-Ses Kalitesi ve Dengesi: Ses efektlerinin ve müziğin netliği ve uygunluğuna bakılarak:10
-Entegrasyon: Ses ve müziğin prodüksiyonu nasıl geliştirdiği gözetilerek:9-10
8-Koreografi ve Hareket:
-Uygulama ve Kesinlik: Dans veya hareket sekanslarındaki yetenek seviyesi ve senkronizasyona bakılarak:10
-Alaka: Koreografinin hikaye ve karakter gelişimini nasıl desteklediği gözetilerek:10
9-Genel Prodüksiyon Kalitesi:
-Bütünlük: Tüm unsurların (oyunculuk, tasarım, teknik yönler) nasıl bir araya geldiğine bakılarak:9-10
-İlgi ve Etki: İzleyici tepkisi ve duygusal etki gözetilerek:9-10
10-Temalar ve Mesajlar:
-Açıklık ve Derinlik: Prodüksiyonun tema ve mesajlarını nasıl ilettiğine bakılarak:10
-İlgililik ve Yankı: Güncel meseleler veya evrensel gerçeklerle bağlantısı gözetilerek:9-10
9,5-10/10 - ‘Kusursuz bir iş.’
Yazan: Lucas Hnath
Yöneten: Saim Güveloğlu
Oyun Asistanı: Bilgesu Akın
Dekor-Kostüm: Hilal Polat
Işık: Utku Kara
Afiş ve Broşür: Salih Berk İlhan
Oynayanlar: Nihal G. Koldaş, Tülin Özen, Tansu Biçer, Zeynep Çötelioğlu
Katkı ve desteği ile: Doğa Çelik
Yaklaşık 100’ sürer; ara yoktur.
Yaş Sınırı: +13
En cesur hareket, kendin için ‘düşünmek’tir. Yüksek bir sesle. Coco Channel
(...) Şimdi o ‘en cesur hareket’ için davranıyor ‘Nora’. Bunun için de, hiç ama hiç yapmadığı bir şeyi yapıyor; ‘düşünüyor...’
Kendini bildi bileli,‘düşünmek’ nedir, bir kez bilebilmedi ‘Nora’. Bildiği zamanlar olduysa da, bu içinden içindendi ve duyulmayacak kadar ‘alçak sesle’ydi.
Eğer bunu dışından ve ‘yüksek sesle’ yapmaya kalkacak olursa, bu da etki- siz olurdu çünkü Nora’ nın bu konudaki kapasitesi, ‘onun yerine düşünenler’ tarafından yetersiz bulunurdu.
İşte bu aks içindeki Nora’ ya, düşünmenin eylemsel biçimi, böyle işledi yıllarca.
‘Düşünmek’, Nora’nın elinden, en başta bir alınmış olandı ve yaşamı boyunca tasarruf ettiği hiçbir şey, ‘düşünmemek’ kadar olmamıştı.
‘Nora’ bir köşede durur, düşünceleriyse, Nora’ nın ne düşünmesi gerektiğini düşünenlerin elinde Nora’dan bir öbek olurdu. Sonra gerisingeriye hepsi Nora’ ya sunulur ve Nora’da kendini düşünürken bulurdu.
‘Düşünmek’ ve ‘Nora’, bu mevcut olanın dışında, başka bir ilişki modeline girmek için, çabalamadı daha fazla...
Oysa bu gibi çabalara girildiğinde, yaşam oldukça destekciydi. Böyle olduğu en çok ‘başarmak inanmanın yarısıdır’ dan bilinirdi.
Ne var ki ‘Nora’ bunu da bilemeyecek denli düşünmekten muaf bir hanımefendiydi. Neden sonra ve ne olunca, ‘düşünmek’ ve ‘Nora’ bunu, diğerleri olmadan yapmak için anlaştı; iki birbirine uzak arkadaş bu sayede yakınlaştı.
Bu arkadaşlığın devam etmesi için çabalamakta lazımdı. Bir büyük çaba ki, uzun yıllar aldı ve yaşam verdiği destekle ‘düşünen Nora’dan yıkılmaz yıkılmaz kale yaptı.
Bu kalede...Ne zamanki ‘düşünce’, Nora’ ya yan, ‘düşünmek’ ise ana yol oldu, böyle olunca ‘Nora’ dan, tek başına da bir ‘düşünebilen’ doğdu. Şimdi tüm ak- siyonu, bu doğumu kucaklamak için bir tek!
Bu nedenle, gövdesinin ağırlık merkezine doğru yavaş ve ve temkinli bir şekilde yerleşen bu ‘yeni Nora’, düşünmeyi ona var kılan aklıyla yerleştiği yerde eskisine koca bir terk!
O Nora ki; eskisiyle ve yenisiyle...(Nora Bir Bebek Evi/Nora 2)tüm bu süreçte; önce ‘birey’, sonra ‘kadın’ ve doğrudan ‘saygın’.
Verdiği mücadele bugün hem ‘devrimsel’ hem de son derece ‘evrensel.’ Ares Kıvanç D.
‘Bir Bahçe Galata İşi’ olan ‘Nora 2’, ‘düşünmek’ tek işi olan, öyle ki an gelip de kendini ‘düşünmek’ üzerine bile düşünürken bulan, hatta zamanla bundan biraz da yorulmuş olan ama ‘ev işleri’; ‘gündelik işler’ gibi sıradan işlerdense böylesinden yorulmayı kendine yeğ tutan, önce ‘birey’, sonra ‘kadın’ Noralara...
https://www.instagram.com/bircanbircandir/
Sağladığın buluşma için teşekkürler; Sertab Erener.
Yaşam tarafından ona verilen ‘görev ve sorumluluklar, aidiyetler, inanç kalıpları; bununla ilgili akıllar’ ve ne yapması, nasıl yapması ve ne kadar yapması gerektiğiyle ilgili olarak o süregelen yaptırımlar…
Bütün bunlarla ‘sorumlu’ değil ‘sorunlu’ bir Nora’ydı yaşamın merkezin- deki. Adına ‘yaşam’ diye belirlenmiş olan o şeyin ‘merkez’ kabul edilen yerindeki.
Onu ‘sorumlu’ değil ‘sorunlu’ kılan bu şeyler yerine, kendiyle ilgilenmek üzere uyandığı bir sabah artık bu sorumlulukları daha fazla sırtlanmadı ve başkalarında olan sorumluluğundan haz almadı. Nora’dan Nora’yı almıştı çünkü Nora’nın sorumlusu olanlar. Nora ise o sabah ondan alınan Nora’yı almak için uyandı ve açtığı tek şey gözleri değildi.
Şimdiye dek hep kapalı devre giden zihniydi de o iki gözüyle birlikte. İlk oyun, ‘Nora Bir Bebek Evi’nde buna bir hareketti, bunun bir hareketiy- di Nora.
Şimdi bu hareketin sonucu olarak ‘Nora 2’de yıllar sonra tekrar çıkıyor karşımıza.‘Nora:Bir Bebek Evi’nin devamı olarak yazılan ‘Nora 2’de taşıdığı imzayla, buluşmaya ev sahipliği yapan alternatif gösteri mekanı ‘Bahçe Galata’, bu oyunla bize ‘kusursuz’ olanı sunuyor adeta.
Bunun karşılığı olarak koca bir dünyayı alıyor karşısına ve karşısına aldığı bu ‘dünya’ ile vereceği dünya kadar mücadeleden imtina da etmiyor hiçbir şekilde.
Tamamını içtenlikle kucaklarken, ‘kuvvetli duygusal bağlılık’ gösterdiği yegane şey, hiçbir zaman bir ‘diğeri’ değil, ‘Nora’ nın ‘Nora’ olan kendisi oluyor sadece. Ama Nora için ‘Nora’ kim, bunu bulması gerekiyor ilk önce!
Bu soru için bulması gereken cevap, onunla değer kazanan ve aynı zamanda birer değer kaybı olan pek çok şeyle bugün, Amerikalı yeni ‘yeni nesil, öz- gün’ yazar Lucas Hnath tarafından kaleme alınan ve Bahçe Galata tarafından yorumlanan ‘Nora 2’ adlı oyunda.‘Nora Bir Bebek Evi’ndeki Nora, özenli bir mücadele ile başlattığı yolcu lukta aldığı yolla, şimdi ‘Nora 2’de bir yol, tekrar karşımızda.
Analatik olmayan bir süreç; ‘hızlı’, ‘paralel’ ve ‘otomatik’ bilmemiz gerektiği üzere. Analitik olan diğeri ise ‘soyut düşünme’ye yatkın oldu- ğundan daha ‘yavaş’, ‘çaba isteyen’ ve ‘çalışma belleği’ gibi başka alanları da etkileyen…
‘Nora Bir Bebek Evi’ne, Lucas Hnath’ın özgün kalemiyle, bir devam metni olan Nora 2’ deki Nora’yı, yönetmen Saim Güveloğlu da, soyut bir yerden alarak taşıyor sahneye.
Yönetmen Güveloğlu’nun olduğu kadar, üzerine çok sıkı çalışarak, No- ra’ya hayat veren Tülin Özen’in de büyük başarısı olan iş, belli ki bütün ekiple gece-gündüz üzerine çalışılarak iyi etüt edilmiş.
‘Nora’ karakterinin başarısı tek başına ona ait olsa da, oyunun bütünde elde ettiği başarı sahne üzerindeki tüm oyuncuları, oyun oynamaktan çıkartıp gerçeğe bir yansıma yaptığı an eşsiz kılıyor yeterince.
Bu şekilde seyir zevki yaşatabilecek sezon içi ve dışı, ender bir kaç işten bir tanesi bu nedenle. Oyunculuklara ayrıca tek tek değinmeden hemen önce seyir zevkini yükselten bu oyunu içerikte bir ele almak gerekirse..
Bahçe Galata Ekibi’nin prensip edindiği yaklaşım ile, İbsen’in, 1879 yılında yazdığı ‘Nora;Bir Bebek Evi’ne, bu metnin yazılışından tam 138 sene sonra, Lucas Hnath tarafından 2017’de, dahiyane bir fikir üretiminin sonucu olarak, devam metni niteliğinde getirilen ‘Nora 2’, her iki yazarın da amacına son derece hizmet eden bir ürün veriyor bize.
Bu olurken Bahçe Galata’nın işe çalışma modeli neydi bilinmez ama her neyse ve hangisiyse, sekmeden, tıkır tıkır işliyor.
Hnath’ın, İbsen’den 138 sene sonra, ‘Nora o kapıyı çarpıp bir sabah gitti tamam ama peki ya neden sonra geri gelirse..?’ sorusuna cevap bulma amacıyla, çıktığı yolda, eseri ‘Nora 2’ için özel olarak düştüğü ‘bir tartışma ortamı sunar’ notu sahnelemeyi göze alan kimsenin dikkatinden kaçmamalı.
Nitekim sahnelemeye karar verdiğinde ilk dikkat ettiği şey bu not olan ‘Bahçe Galata’, gereği olan oyunculuğu ve rejiyi buna uygun düşecek şekilde koyuyor ortaya.
‘Uyarlama işler’ söz konusu olduğunda, tıpkı ‘Terörizm’ de olduğu üzere, bu konuda duyulan güvenin sağlam adresi olan yer, ‘Nora 2’ ile bunu iyice sarsılmaz bir zemine oturtuyor.
Tartışma ortamı sunan bir oyun metni yazmış olmakla, bundan kastı, söz konusu metnin tam bir ‘haklı-haksız’ ve/ya da ‘kazanan-kaybeden’, vermemesi demek anlamına gelen Hnath’ın bu konudaki hassasiyetini aynı şekilde hassasiyeti yapan Nora 2’nin yönetmeni Saim Güveloğlu, yaza- rın, karakterler arasında durum aktarım yoluyla oluşsun istemediği ‘hiyerarşi’ye de azami dikkat ediyor.
Tabi bu alkışı verebilmesi için seyircinin de bu bilgiye haiz olması ve olmak için de ön araştırma yapması, metni okuması gibi bazı temel hassasiyetleri taşıması lazım geliyor.
Yazar Hnath’ın, sahnelenmesi üzere metne koştuğu şart nedeniyle ‘Nora 2’ de tüm tarafların,‘Nora:Bir Bebek Evi’nde kapıyı çarpıp giden Nora’-nın, neden sebep tam 15 sene sonra, çıktığı o kapıdan içeri tekrar geri gir- mesiyle peşi sıra nice şeyi tartışmak üzere, buna zemin hazırlayan ‘geç- miş’i, önce ‘bugün’e getirmesi ve ardından bunun olabilmesi için bütünlüklü bir yapı kurması gerekiyor.
Bu gibi bir eseri sahneye koymak için işe soyunan bir gösteri mekanından beklenmesi gereken bu olsa da, seyirci dinamiği her zaman bu şekilde işlemediğinden, ‘o kadar düzgününe gerek yok’ diyen ve yorulmamak için zamandan, performanstan tasarruf eden işletme de çok. malesef ki çok. Bu da, Bahçe Galata’yı bir kez daha özel kılıyor.
‘Nora’, yaklaşık olarak (2024’den geriye, kaleme alındığı ilk yılı hesap ederek) bundan 150 sene önce, doğmasına sebep olan bir yığın sosyal zarurete borçlu kalarak bugünkü karakter imgesini, bunu bir karakter olarak Nora’yla yaratan Henrik İbsen’de en az ‘Nora’ kadar önemli.
1857 senesinde ve henüz 29 yaşında iken, Kristiyanya’daki ‘Norveç Tiyatrosu’nun başına geçer geçmez, ‘sosyal meseleleri’ meselesi edi- nen, bunların ona göre başı çekenleri ile yakından ve sağlam ilgilenen, çö- zümleri noktasında düşünüp gecelerce uykusuz gözlerle etrafına bakınırken tüm bu süreci ‘psikolojik bir mütalaa’ olarak gören İbsen, özellikle ve şiddetle konu olarak ‘aile’ yi derinlemesine inceliyor.
‘Sosyal sıkıntı’ları ‘oyun’ yoluyla gün günden aktaragelen ve sıkıntısı yaptığı şeyleri sıkıntı edinmediğini bildiği yığınlara ‘oyun’ yaparak neşreden İbsen, özellikle ‘otoriter din çevreleri’ içinden düşmanlar kazanmaya başlıyor en genç ve aktif olduğu dönemlerde.
Nitekim tüm bunlar olurken, geniş ölçüde bir ‘İbsen aleyhtarlığı’ başlıyor ve önü kolay kolay alınamıyor. (1857-1867) Doğurduğu acı verici sonuçlar- dan bir tanesi ve en önemlisi, ülkesi Norveç’ten çok uzun bir zaman için ayrı düşmek zorunda kalması oluyor.(1864)
Durması gereken yerde, ‘bu sertlik az demek ki, o halde daha serti gelmeli’ kafası ile, dahası için harekete geçiyor. Rejim, İbsen’i sıkıştırdık- ça, İbsen de rejimi sıkıştırıyor haliyle.
‘Edebiyat’ buna araç olurken, bildiği tüm hareketleri ard arda sıralıyor edebiyattan aldığı güçle İbsen. Bugün, bu kafanın önemli bir hareketi,‘ol mazsa olmaz’ ve biricik kabul edileni ‘Nora’ olarak sıkıştırıyor işte bizi.
(-ki götürüyor-), bir ‘sosyal dram’ olarak ürettiği ‘Nora’sı, bunun üzerin- den ‘dün’ ile ‘bugün’, ‘bugün’ ile ‘dün’ arasında yapısallaşan evrensel ve devrimsel bir dil hepimize. (1879).
İbsen için, ‘sosyal dertler’ in başında gelen ‘aile ve kadın’, bir ailede ‘kadın’ olan ‘Nora’ ile gündeme geliyor. Kadının cemiyetteki rolünün ‘Nora’ ile ne olduğu, bu olanla Nora’ya ne olduğu, ve icap edenin bu mu yoksa başka bir istikametteki Nora mı olduğu, ‘Nora’ üzerinden analiz ediliyor.
O analizi alıp, ‘Nora 2’ ile İbsen’den sonra yineleyen Hnath ise dündeki Nora’yı bugüne taşıyor.
Çok güçlü bir metne sahip olmayı ‘yeter’ görmeyip buna çok iyi oyunculuk- lar da ekleyen Bahçe Galata için, belirlenmiş bir istikameti en baştan veren ‘Nora 2’, biletleri önceden biten bir iş!
Bu nedenle bilet sitelerine tıklamamk ve işletmeyi arayarak, kişi sayısı üzerinden koltuk rezervesinde bulunmak büyük kolaylık sağlıyor.
Tülin Özen’e, Nora 2’de eşlik eden Nihan Geyran Goldaş, Tansu Bi- çer ve Zeynep Çötelioğlu bir karakteri ‘yaşamak’ noktasında buna çalış- maktansa, direkt olarak ‘yaşama’nın birer karşılığı olarak duruyor sahne- Ve çok büyük bir incelikle.
Nihan Geyran Goldaş oyunun başından sonuna ‘gerçek gibi’ olanı değil, direkt ‘gerçek’ olanı aktarıyor sahnede.
Karakteri yansıtma biçimiyle senelerin konforundan istifade ederek, seyircinin gözünü küçük numaralarla boyayabilecekken, bundan kesinlikle uzak duruyor, hiçbirşeyi süslemiyor ve girdiği karakterle edindiklerini direkt bir şekilde vermesi bu büyük tecrübenin aruz ederse tek süsü oluyor.
Veee...Zeynep Çötelioğlu...Oyuna girdiği an, bu çok iyi oyunu bir kez daha ‘çok iyi bir oyun’ yapacak olan o kaçınılmaz fırsat kendisi ile doğuyor.
Çok iyi bilinir/bilinmesi gerekir ki, oyuncunun işi, Bertolt Brecht’e göre birtakım duygulan canlandırmak değil, onlara o ‘eğilim’leri de sunmak ya hani...
Konumu itibariyle, bir ‘apartman tiyatrosu’ sunuyor olan mekan, bir evin odasında geçen Nora 2’yi, hikayenin geçtiği o evle dikkat dağınıklığına hiç izin vermeden bir kılmak için de biçilmiş kaftan.
Oyuna çalışılırken fiziksel ortam özellikleri üzerinden mekanın işleyişi gözetildi mi bilinmez ama o veya bu şekilde sonuç bir büyük başarı olarak karşımızda.
Her iki işin seçimi, işleyişi ve mekan olarak Bahçe Galata’nın ‘üretim-tüketim süreci ilişkisi’, bir önceki değerlendirme yazısında da özel olarak ifade ettiğim üzere, bunun hakkında ayrıca bir değerlendirme yazısı gerektiriyor.
Sonuç olarak tam 138 sene arayla iki kez üst üste kaleme alınan ‘Nora’nın (Nora Bir Bebek Evi-1879, Nora 2-2017) ‘Nora olmak’la kurduğu üretim ve tüketim ilişkisi, ‘özgür ve hür birey iradesi’ne, ‘kadın’ yoluyla ulaşmanın ve orada konumlanıp kalmanın kısa bir özeti gibi.
O gün olduğu gibi bugün de, aynı anda hem sosyal hem de toplumsal bir sorun Nora. Merkezi yapısı ‘kadın’ ve ‘cinsiyet problemi’nin bir bebek olup doğduğu o yıllardan büyüyüp palazlandığı bugünlere toplumlar üstü bir çıkartma son kertede.
Bu nedenle ‘kimlik inşası’nda son derece önemli olan ‘aidiyet duygusu’na yönelik psikolojik çözümlemeleri de bu on beş senenin beraberinde getiren Nora, geri dönmediği, ‘tanıdık bir yabancı’ olarak, sadece planlı bir ziyaret gerçekleştirdiği bu eve geldiğinde nasıl on beşe sene önceki kendine, değişenlere, değişmiş gözükenlere ve hiç değişmeyenlere şöyle bir göz ucuyla bakıyor, o gözün bir ucundan bakmakta diğer Noraların işi oluyor.
ALT NOT: Tüm bu anlatım ve aktarım Tülin Özen’ in sahnede ölçü aldığı ‘Nora’ üzerindendir, yeri gelmişken çıkardığı karakter için bir teşekkür daha kendisine.
Yoksa tersine, geliştirdiği kişisel farkındalık sayesinde, ‘kalıp birey inşası’ nı yıkmak için tetiklenen ama bunun için en başta yıkması gerekenin kendisi olduğunu düşünen ve hem bunu yapabilmek hem de yeni yargıların, değerlerin, düşünce ve ifadelerin peşinde olabilmek için bulunduğu yeri değiştirme mecburiyeti hisseden bir Nora mı?
Koşmak, ‘kaçmak mı? Durmamak, ‘koşmak’ mı? Peki ya Nora? O, daha çok durmak mı, kaçmak mı yoksa koşmak mı? Seneler önce kapısını çarpıp çıktığı evde kalmaya devam etse durmuş olur muydu? Ya da o evde durmadı diye bu, son sürat koşması mı oldu? Adım atarken aynı zamanda durabilir miydi Nora? Durduğunu gösterirken ya da...Koşuyor olabilir miydi?
Ne yapsa tam durmuş ve kaçmamış olurdu eğer gerçekten kaçmışsa Nora? Oyun, bu gibi sorulara merkez bir cevap olma potansiyeli taşımak için seyirci ile birlikte çıkıyor büyük düşünce yolculuğuna.
Şayet, ‘Bahçe Galata’ nın işe getirdiği yorum değişmez, oyuncularının performans kalitesi ve sahneyi taşıyan dinamikler olanı koruyarak, tek bir müdahale dahi görmezse…Bağımsız sinemaya ‘durum anlatım’ kategorisi için çekilen 100’ dakikalık bir film gibi bu haliyle.
Filmin oyuncuları; Nihal Gevran Koldaş, Tülin Özen, Tansu Biçer ve Zeynep Çötelioğlu. Kostüm sorumlusu; Nihal Polat, ışıkcı da Utku Kara. Müthiş set asistanı Bilgesu Akın oradan oraya koşuşturup, duruyor ve film için ‘3-2-1 çekim’ komutu yönetmenden gelir gelmez, çekim başlıyor.
YAZI BİTTİ VE ÇOK İYİ BİL Kİ: Bu yazı için hiçbir pr ajansından, sosyal medya danışmanlık ve/ya da menajerlik hizmeti şirketin- den para alınmamış, yine bu yazı,yazıda bahsi geçen sanatçı ile köşe ara- sında direkt bağlantı kurabilecek kişi ya da kişiler aracılığıyla, sanatçının ilgili event öncesi oluşan veyahut da oluşacak olan isteği sonucu karşılıklı bir anlaşma sonucu kaleme alınmamıştır.
Aksini düşünen ya da bir nedenle bu şekilde düşünmeyi kolayı haline geti- ren, bunu ispat etmediği takdirde bulunduğu iddiayı ‘ben öyle düşünü- yorum ama tatlım’ dan öteye götüremeyeceği için, Sahneden Biraz’ın, ‘bağımsız’ ve ‘alternatif’ yapısı altında hukuktan önce kalmış ve böylece ilk cezayı almış olur!
SAHNEDEN BİRAZ VEDASI:
“Hayata dil çıkar ve dilin içeride değil dışarıda ver ayar. Yer, zaman, mekan ve durum her ne olursa olsun, motton bu olsun. Kafana da benim gibi, ‘şapka’ dışında başka hiçbir şey takma!” Bir sonraki yazıda buluşana kadar geçecek olan süre zarfında,‘az öl-çok yaşa’ ve sanatı kafala!
Ares Kıvanç D.