İsrail Siyonistleri, yıllardan beri Filistinlilerin topraklarını ellerinden alması, onlara köle gibi davranması yetmiyormuş gibi, 7 Ekim 2023’ten beri tarihte örneği az görülmüş bir vahşet uyguluyor.
Televizyon izleyicileri, gazete okurları savaşı ayrıntılarını gün gün izlediği için olay üzerinde değil, ondan çıkarmamız gereken üç ders üzerinde duracağım. Şu kadarını belirtmekle yetinmeliyim: Yurtlarını savunan Filistin Arapları için pek çok can ve mal kaybına neden olsa da Filistinlilerin davası kaybolmamış, bütün dünyanın gözünde güçlenmiştir. Bu savaşın kaybedeni İsrail Siyonistleri ve onların arkasında duran Amerikan emperyalizmidir.
Bu savaşta hangi tarafı tutmalıyız?
Hiç kuşkusuz, hiçbir tereddüde düşmeden haksever insanların tarafı Filistinlilerdir. Dünya kamuoyu bu tutumu almıştır. Bu büyük insanlık açısından bir kazanımdır. İsrail’in saldırısını kınamakla birlikte bazıları “Ama Hamas da şeriatçı bir örgüt” diyerek Filistinlilere verdikleri desteği zayıflatıyor. Bu çevreler, gerçekte medeni bir halk ve devlet olarak gördükleri İsrail’i tutuyorlar. Tarihî Arap düşmanlığının da bunda payı vardır.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, hangi din, mezhep veya anlayışta olurlarsa olsunlar, Filistinlilerin kendi yurtlarını savunmaya hakları vardır. Hamas’ın bu olayda öne çıkan kimliği dinciliği değil, yurtseverliğidir. Nitekim, Filistin halkını temsil eden öteki örgütler de bu saldırıya seyirci kalmamışlardır.
Öt yandan İsrail yöneticileri de laik bile değillerdir. İsrail Siyonist bir din devletidir. Bizdeki ırkçıların peşinde koştukları Turan ideali gibi, Akdeniz’den Basra Körfezine kadar toprakların kendilerine tanrılarının vaat ettiği gibi bir safsatanın peşinden gitmektedirler.
İlk saldırının “demir kubbe”yi füzeleriyle delmeye çalışan Hamas savunma örgütlerinden gelmiş olması da onları mazlum milletler ve haksever insanlar gözünde haksız çıkarmaz. Esaret altındaki bir halkın, kölelikten kurtuluş için her zaman saldırmaya hakkı vardır. Filistin on yıllardır savaş alanıdır ve bu savaşta haksız olan İsrail devletidir. Toprakları işgal edilmiş bir ülkenin düşman üzerine akınlar yapmak her zaman hakkıdır. Büyük Taarruz’da saldıran taraf Türkiye idi. Burada isabetli hareket edilip edilmediği savaş yorumcularının işidir.
Milletlerin kendi kaderlerini tayin hakkı
Filistinlilerin uğradıkları tarihi haksızlık, aynı veya benzer durumda olan topluluklar için düşündürücü olmalıdır. Her topluluk kendi kaderini tayin edebilmelidir. Dünyada bundan yoksun çok millet var. Filistin’e uygulanan istilacı politikaları kınayan devletlerin yöneticileri, kendi ülkelerindeki azınlıkların millî taleplerinin üzerini örtbas etmeye pek teşnedirler. Dünyada Filistin halkından çok daha kalabalık oldukları ve çok daha geniş bir coğrafyada yaşadıkları halde, kendi kendini yönetme hakkı tanınmamış milletler vardır. Onların milli talepleri on yıllardır göz ardı edilmekle kalınmamış, kanla bastırılmıştır.
Devleti yönetenler, hâkim milletin bireylerini bu konularda şartlandırmışlar, hak tanımaz bir milliyetçiliği bütün nüfus içinde ezber haline getirmişlerdir. İsrail Siyonistlerinin Yahudi toplumu üzerinde böyle ideolojik bir hâkimiyeti vardı. Bu durum, kendi milletinin haklarının sınırlarını bilen, barış yanlısı Yahudilerin olmadığını göstermez. Zaten dünya barışının, uluslararası toplantılarda alınan kararlarla veya uluslararası anlaşma ve tüzüklerle değil, halkların barış için eğitildiği zaman güvenceye alınabileceğini kabul etmek gerekir.
Örgüt ve devlet
Filistin-İsrail savaşında siyaset sözlüğüne getirilen kavramlardan birisi de örgüt ve devlet ikilemidir. Örgütlerin savaşta hiçbir kural tanımadıkları, devletin ise savaş kurallarına uymak zorunda olduğu ve İsrail’in buna aykırı davrandığı söylenerek hayata uymayan bir ikilem getirilmiştir. Savaşta devletlerin bazı kurallara uyacakları konusunda uluslararası sözleşmeler varsa da bunlar diğer birçok sözleşme gibi kâğıt üzerindedir. Bütün devletlerin savaş kurallarına uyduğunu söylemek kadar, bağımsızlık ve devrim mücadelesi veren bütün örgütlerin hiçbir insani kural tanımadığını söylemek de yanlıştır. Hatta halklarını yanlarına almak isteyen devrimci örgütlerin mücadeleleri sırasında devletlerin bu konudaki tutumlarından daha duyarlı oldukları çok görülmüştür. Sivillere dokunulmaması, esirlere kötü muamele yapılamaması, halkın elinden zorla bir şey alınmaması gibi kurallara “örgüt” diye küçümsenen bu oluşumların uyduğunu ulusal kurtuluş savaşlarının verildiği ülkelerin tarihleri tanıktır. Buna karşılık devletlerin halka karşı ne kadar zalim davrandığını, sorgusuz infazlar yaptığını biliyoruz. Sözüm ona medeni dünya devletlerinin örgütü olan NATO’nun, Gladyo gibi gizli örgütler kurarak üye ülkelerde ve bu arada Türkiye’de ne haltlar karıştırdığının kanıtı, Galatasaray önünde yıllardır evlatlarının akıbetini soran ailelerdir.
Devletler, örgüt gibi hareket edemezmiş! Hangi devlet, hangi örgüt? İster savaşta, ister barışta olsun, bunların tutumlarını belirleyen taşıdıkları ideolojilerdir. Çin kurtuluş Savaşı’nda gerillalar için yayımlanan bir emirde “Sabah kaldığınız evden ayrılırken kapıyı yerine takın” emrini biliyoruz. Çinliler gece yatarken kapıyı yerinden söker, onun üzerinde yatarlarmış. Gerillalara, kaldığınız evi dağınık bırakmayın deniyor. Kurtuluş Savaşımızda Balıkesir yöresinde gerillacılık yapan İbrahim Ethem Bey’in yayımladığı emirlerden biri, halktan karşılıksız bir şey almamalarıdır. Asya’nın biri doğusunda, öteki batısında emperyalizme karşı savaşan iki halkın devrimcilerini birbirlerinden habersiz olarak buluşturan, haklı bir savaş veriyor olmalarıdır. Bir bu tutuma, bir de Amerikan emperyalizminin ve onun şemsiyesi altına girmiş olanların tutumlarına bakın.
Bu savaşın da gösterdiği gibi taraflar örgüt ve devlet değil, zalimlerle mazlumlardır. Emperyalist, istilacı, faşist bir devletin tutumu ile bağımsızlık ve devrim mücadelesi veren güçlerin ister devlet ister örgüt olsun savaştaki tutumları farklıdır.
Soykırım davası
Güney Afrika Cumhuriyetinin İsrail devletini soykırım yapmakla suçlaması ve bunun için uluslararası mahkemeyi harekete geçirmesi alınacak derslerin sonuncusudur. Mazlumların davası er geç adalet terazisinde görülür. Biraz gecikse de büyük insanlığın vicdanında gereken hüküm verilir.
(Tükenmez, Sayı 46, (Yaz-Güz 2023, Güncelleme: 12 Ocak 2024