Hayatı Hakikiye Sahneleri-6
GARİP BİR TAKİPSİZLİK KARARI
1960’lı yıllarda Karadeniz bölgesindeki halkın en büyük sorunlarından biri faizcilikti.
Tüccarlar, acele paraya ihtiyacı olan ve bunun için fındık zamanını beklemeye amanı olmayan köylüye borç para verirler ve bunun için yüzde otuzdan başlayan faiz alırlardı. Bu yüzde otuz faiz, yıllık değil, mevsimlikti. Diyelim Mart ayında bin lira borç aldınız, bunu Eylül’de fındığı harman edip kuruttuktan sonra bin üç yüz lira olarak ödemek zorundaydınız. Bu duruma göre yıllık faiz çok daha yüksek demekti.
Köylü, fındığını ister istemez borçlu olduğu tüccara teslim etmek zorundaydı. Yani fındık daha dalında çiçek açmadan satılmış olurdu.
Tüccarların esas kazancı ticaretten değil, faizciliktendi. Onların bir kısmı bu parayı sözüm ona köylüyü desteklemek zorunda olan Ziraat Bankasından kredi olarak alıyorlardı!
Faizcilik yapmak dinde ağır günahlardan biri olduğu gibi kanunen de suçtu. Gelir olarak kayıtlara giremediği için vergisi de yoktu.
Köylüler, faiz sarmalından yakalarını kurtaramıyor ve bundan yakınıyorlarsa da faizciliğin üzerine gidilemiyordu. Bu, iktisadi düzenin bir parçasıydı ve devlet de kulağının üzerine yatmıştı.
Çünkü faizcilik yapanlar, yörenin en nüfuzlu kişileriydi. Kanun denen şeyin ancak güçsüzler için olduğunu hatırlamak gerekir.
İleri Köy gazetesi ve onun yayın organı olduğu Fatsa Köycülük Derneği olarak 1966 sonlarında Fatsa’da tefeciliğe karşı bir bildiri yayımladık. Bildiride çoğu köy muhtarı, biri Köy Kalkındırma Derneği ve derneğimiz başkanı olmak üzere 23 imza vardı. Bildiri And dergisinde, İlhan Selçuk’un 15 Ocak 1967 tarihli Cumhuriyet gazetesindeki köşesinde ve yerel basında yayımlandı.
Ummadığımız bir gelişme oldu: O zaman dairesinin kapısında “Cumhuriyet Müddeiumumisi” yazan Fatsa Savcısı bir soruşturma başlattı. Sanıklar biz bildiriyi yayımlayanlar mıydık yoksa faizcilik yapanlar mı belli değildi. Savcı, bildiride imzası olanları teker teker çağırıp ifadelerini almaya başladı. Savcının bunlardan Yukarıtepe köyünden Ali dayıyı “sakalından utanmadan” bu bildiriyi nasıl imzaladığı için azarladığını öğrendik. Savcı kanıt soruyordu. Kayaköylü Sabri Duran (Ziraat Odasının da başkanıydı), faiz borç senetlerini kanıt olarak ibraz etti. Bildiriyi benim kaleme aldığımı öğrenen savcı beni de çağırdı. Odasına ürkerek girdim. Beklediğimin aksine azarlamadı, tehdit etmedi… Savcı, soruşturmayı tamamlamak için küçük çaplı ticaret yapan birkaç kişiyi de çağırmış, çay ısmarlayarak görüşlerine başvurmuştu…
Bu soruşturmadan elbette bir sonuç beklemiyorduk. Fatsa’da o tarihlerde Yaşar Kemal’in Teneke romanının başkişisi Kaymakam Mehmet Can gibi bir savcı yoktu. Zaten, çeltik ağalarına karşı köylüyü savunduğu için kısa süre sonra onu arkasından teneke çaldırarak Kars’ın Tuzluca ilçesine sürmüşlerdi. Fatsa’da onun gibi bir savcı olsaydı, akıbetinin başka türü olması mümkün değildi. Kumru’nun sosyalist kaymakamı Yaşar Cankoçak’ı da sürdükleri gibi
Ne yapsındı Fatsa savcısı? Faizcilik bütün hızıyla devam ediyordu ve bunu bilmeyen yoktu. Kanıt istemiş, kanıtlar da sunulmuştu. Olayın üzerine gitseydi Fatsa allak bullak olurdu!
Bir süre sonra gelen kararda, savcının bu işten sıyrılmak için bulduğu yol anlaşıldı: Zaman aşımı! Evet, faizcilik yapıldığı şikâyeti yersiz değildi. Ancak “suç tarihi” hanesine “1950-1960” yazdı. Dolayısıyla suç zaman aşımına uğramıştı!
Ortada gene de bir suçlu vardı: Daha başka suçları da eklenince, o bildiriyi yazan kişinin 1967 sonbaharında tam da kokulu Karadeniz üzümlerinin olgunlaştığı dönemde Siirt’e sürgün kararı çıkartıldı. Demokrasi memokrasi ama o kadar da uzun değildi! Yeterdi iki yıl tahammül ettikleri! (Ankara, 18 Eylül 2016)
1966’da Yassıtaş Köyünde Okullar Arası Kültür Şenliğinde öğrencilerin oynadığı “Garipler Köyü.” Selahattin Şimşek’in Köycü Oktay çocuk romanından uyarlanan bu oyunda tefecilik işleniyor. Sahnede yoksul bir köylünün tefeciden para istemesi görünüyor.