TBMM Başkanı Cemil Çiçek, A Haber canlı yayınında Murat Akgün'ün sorularını yanıtladı. "17 Aralık'tan beri "paralel yapı" olgusu tartışılıyor. Cumhurbaşkanı, Başbakan, siyasilerin ve gazetecilerin dinlenmesi ortada. Gelinen noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz, dinlendiğinize dair şüpheniz var mı?" sorusuna Çiçek, içinden geçilen sürecin Türkiye açısından önemli olduğunu belirterek, "İnşallah bundan sağlıklı ve hep beraber çıkarız, Türkiye belli kazanımları elde etmiş olarak çıkar. Bu normal bir durum değil. Bu işler iyi oldu diye kimse söyleyemez. Bunun getirdiği sıkıntıları, zararları, başka türlü şeyleri yaşıyoruz" diye konuştu.
Yaşanan tartışmalardan öncelikle rahatsız olanın yargının kendisi olduğunu, bunu bilerek söylediğini anlatan Çiçek, belli uygulamaların hukuksuz şekilde ve hukuk ihmal edilerek yapılıyor olması, bundan dolayı yargının tümünün tartışılmasından yargı mensuplarının rahatsız olduğunu kaydetti. İş dünyasının tedirgin olduğunu ifade eden Çiçek, şöyle konuştu:
"Bir devlette iki otorite olmaz. Demokratik toplumda hukuk ve hukukun üstünlüğü kavramlarına vurgu yapıyorsak keyfilik olmaz. Kim neyi, nasıl yapacaksa bunun bir çerçevesi vardır, bu kurallara ya yapılması lazım. Anlaşılıyor ki Türkiye'de bir kısım kuralsızlıklar oluyor. Kurallardan istifadeyle, kuralın öngörmediği sonuçlar elde edilmeye çalışılıyor. Bunlara iyi bakmak lazım. Siz kamu görevlisiyseniz devletle sözleşme yapıyorsunuz; ben bana sağlanan statü çerçevesinde, vereceğiniz ücret karşılığında ve oradaki kurallara da riayet ederek görev yapacağım.' Ben senin memurunum, ajanınım. Ajan öbür türlü anlamda değil. Senin koyduğun kurallara göre alt üst ilişkisi içinde hizmet vereceğim, bunun dışına çıktığım anda olmaz.
Yani kamuda kim çalışıyorsa; bir siyasi görüşü olabilir, bir kulübe üye olabilir, bir cemaate mensup olabilir, yadırganan hususlar bunlar değil. Bu batı toplumlarında da var. Yadırganan husus, devlete girip devlete hizmet vereceğine başka tarafa hizmet vermektir.
"Türkiye'ni imajını sıkıntıya düşürüyor"
Çiçek, bir süreden beri ifade ettiği "kayıt dışı siyaset" kavramına işaret ederek, "Şu an kayıt dışı siyasetin, kayıt içindeki siyasetle kavgasıdır bu. Yerli yerine tam oturtalım. Türkiye'nin bu sıkıntılardan sağlıklı sonuca varması gerekir. Bunun bedelini toplum, ekonomi, iş dünyası, hepimiz ağır ödüyoruz. Ne oluyoruz diyoruz. Türkiye'nin bir imajı var, bu imajını sıkıntıya sokuyoruz. Kim Türkiye'de neyi yapacaksa kayıt içinde yapması lazım. Davulu benim boğazıma takacak, çomak sende, onun dediği havayı çalacaksınız...Toplumun karşısına biz çıkıyoruz, ' bunu niye, neden yaptın? Vallahi billahi ben yapmadım, arkamdaki yaptı' diyeceksek; bu çok sağlıklı siyasi yapı oluşturmaz. Tartışmalardan demokrasimiz adına inşallah sağlıklı sonuç çıkarırız" dedi.
Türkiye'nin bir daha bunları yaşamaması için 3 konunun şeffaf, açık, aleni, kimin kim olduğunun belli olması gerektiğini ifade eden Çiçek, bunları şöyle aktardı:
"Bunlardan biri ekonomideki kayıt dışılığın bitmesi lazım. Buna çok vurgu yapılır, epey de düzenleme yapıldı ama halen ekonominin üçte birine yakını kayıt dışıdır. Bu kayıt dışılık hakka, hukuka, kanuna, nizama uygun iş yapan insanlar bakımından haksız rekabet sebebidir.
İkincisi Türkiye'de siyasetin çok önemli bölümü kayıtdışıdır. Siyasette İki türlü kayıtdışılık var; biri anayasal görevi siyaset olmadığı halde, siyaset yapan kurumlar oldu, bugün de var, az veya çok zaman zaman bunların yansımaları görülüyor. Yargı siyasetin enstrümanı olamaz, adaletin enstrümanıdır. Siyaset yapacak görevini bırakır partiye girer, parti kurar. Ama 'ben hem savcı, hakim, asker olacağım ve buna rağmen siyaset yapacağım.' Buna mevzuatımız imkan vermiyor. Bazı meslekler, zaten hareket alanı kısıtlıdır, yaptığı işin gereği...Kural değişene kadar buna uymak zorundasınız. Kayıt dışı siyaset, Türkiye'ye çok ağır bedeller ödetti. Darbe ve muhtıraların aslı nedir; 'siyaset bu işi yapamadı, ben yapacağım.' O yapamadıysa, öbür parti yapar. Şu anda ekonomik durum nedeniyle Yunanistan'da, İspanya'da protestolar olmuyor mu? Ama kimsenin aklına demokrasiyi, partileri bir tarafa bırakılım, başka türlü yöntemlerle, kayıt dışı siyaseti manevra ve kurallarıyla ülkeyi yönetelim demiyor kimse. Anayasal kurumlar mutlaka kendi yetki sınırları içinde kalmalıdır. İkincisi Türkiye'de de herkes kendi işini yapmalıdır. Siyaset yapacaklar varsa o da aleni olmalıdır.
Seçime 28 parti girecek ve birbirlerine ne isterlerse söyleyecek. Bunlar kayıt içindeki siyasettir. Ama öbür tarafta yeri geldi bakan tayin eden, yeri geldi hükümet kurduran, yeri gelip mebus transferi yapan iş dünyası, iş dünyasının önde gelenleri, iş dünyasının önemli kurumları...Bu kurumları görevi bu değil. Bunlar çok ilkel yöntemlerdir ve gelişmiş demo bunlar olmaz. Bunu yapacaksa aleni yapar; kimin kim olduğu belli olur. Geldiğimiz noktada kayıt dışı siyaset ve kayıt içi siyasetin çatışma alanıdır. Herkesin kayıt içine girmesi lazım. Bu işi bu ölçüde kabul etmediğimiz takdirde, bugün falanca filanca çatışması deriz, ondan sonra başka şey deriz. Bunların hepsinden de başkaları istifade eder. İnanıyorum ki bu tartışma içinde olanların önemli kısmı rahatsızdır çünkü ülkeye zarar verdiği ortadadır."
"Kayıt dışılığın getirdiği sıkıntılar"
Çiçek, üçüncü unsurun da "kayıt dışı din" olduğunu, bunun ilahiyatçıların meselesi olduğu için girmeyeceğini belirterek, Osmanlı döneminde her türlü fikir, düşünsel inançta sosyal gruplar olduğunu hatırlattı. "Bunlar her istediğini yapabiliyor muydu? Herkes istediği yerde dergah açabiliyor muydu, herkes istediği yerde ben şöyle tarikat kuruyorum deme imkanı var mıydı? Bu alan bu kadar layüsel miydi, bu kadar ucu açık mıdır? Çok değerli tarihçilerimiz, ilahiyatçılarımız var. Gelsinler, 'Osmanlı'da tarikatlar, cemaatler şöyleydi, devletin bunlara bakışı şöyle' bilelim de neye evet, neye hayır diyeceğimize de karar verelim" diyen Çiçek, ortada kaos yaşandığını vurguladı.
Kayıt dışılığın getirdiği başka tür sıkıntılar olduğunu, bunların giderek holdingleştiğini, şirketleştiğini, ekonomik ve ticari faaliyette bulunduğunu anlatan Çiçek, "Bulunsun, bulunmasın ben o kısmına karışmıyorum. Niye bulunuyorlar da demiyorum. Ama bunlar kim, nedir, ne değildir tam bilinmeyince, güven esasına dayalı sonra bakıyorsunuz karşınızda filanca yerde yolsuzluk, toplanan paralar gitti. Bunun hesabını siyasetçiler veriyor. Toplanan bir kısım şeylerle ilgili olarak Almanya'da başka yerde kurulan şirketlerle ilgili halen sıkıntılar yaşamıyor muyuz? Kurallara uygun işler yapılmadığı zaman çok büyük huk, sosyal, siyasi sorunlar yaşıyoruz" diye konuştu.
"Türkiye'ye dönmesi için hiçbir hukuki engel yok"
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in Fethullah Gülen'e dönme çağrısı konusunda ne söyleyeceği sorusuna Çiçek, "Bir ülkenin vatandaşı, velev ki suç işlemiş olsa bile burası onların da vatanıdır. Birilerine gelip gelmemesi noktasında bu türlü çağrılara ihtiyaç var mıdır yok mudur, onu bilemem ama gelmesine hiçbir engel yok. Belki bu çağrıyı en evvel yapanlardan biriyim" dedi.
CHP istanbul Milletvekili Umut Oran'ın soru önergesine ilişkin gelişmeye de işaret eden Çiçek, "Herkes siyaset kurumu, siyaset yapanlarla ilgili işlem yapacaksa biraz daha dikkatli olması lazım. Milletvekiliyse yaptığı faaliyeti kısıtlayacak, görevini layıkıyla yerine getirmesini engelleyecek davranışlardan, kararlardan; şunlardan bunlardan kaçınması gerekir. Hukuku iyi bilmeleri ve bunu nezaket çerçevesinde uygulamaları, hassasiyet göstermeleri gerekir. 'Sehven oldu' diye açıklamalar oldu. Bir daha da sehven kimse bir şey yapmasın. Millet adına görev yapıyoruz, yanlışımız doğrumuz milletin gözü önündedir, bunları değerlendirecektir. Bir kısım yasaları uygulayanlar da o yasaları eğer milletvekillerini de içine alacak şekilde uygulayacaklarsa, siyaset hukukunu, milletvekilinin hukukunu, Anayasa, İçtüzüğü iyi bilerek yapması lazım. Siyaset alanının rahatsız edilmemesi gerekir" diye konuştu.
Muhabir: Melda Çetiner Karagöz