HALKÇI EĞİTİM FELSEFESİYLE ÖNLENEBİLİR

Zeki SARIHAN

GERİCİ BURJUVAZİNİN MAARİF MÜFREDATI

HALKÇI EĞİTİM FELSEFESİYLE ÖNLENEBİLİR

Zeki Sarıhan

Eğitim beşikten mezara kadar çevre, aile, okul, kişisel deneyim ve yaşantı gibi pek çok etmenle biçimlenen kapsamlı bir kavramdır. Bu yazıda Millî Eğitim Bakanlığının uygulamaya koyma kararında olduğu Maarif programı nedeniyle devletin uyguladığı ve şimdi bütünsel bir programa bağlamak istediği eğitimden söz ediyoruz.

HER SINIFIN EĞİTİM GÖRÜŞÜ FARKLIDIR

Eğitim sınıflar üstü bir kavram değildir. Devleti hangi sınıf elinde tutuyorsa eğitim o sınıfın çıkarlarını gözetecek biçimde hazırlanır ve uygulanır. Günümüzde bütçeye, silahlı kuvvetlere, adalet örgütüne hükmeden Cuımhur İttifakının kendi çıkarları doğrultusunda bir eğitim felsefesi saptaması sürpriz değil. O istediği eğitimi iktidara geldiğinden beri sisteme çeşitli yollarla zerk etmeye çalışıyordu. Din Derslerinin bütün ilk ve orta öğretime yaygınlaştırılması, imam hatip okulları sayısının ve bu okullara devama yönlendiren öğrencilerin sayısında olağanüstü artış yaptırması, tarikat mensuplarının “değerler” dedikleri muhafazakâr kültür ve davranışları telkin etmek için okullarda görevlendirilmesi, eğitim iklimini kuşatan kültür politikaları eğitimi “benzetme”nin yöntemleri olarak kullanılıyordu. Şimdi bütün bunlara bir bütünlük kazandırarak uygulamanın zamanı gelmiş sayılmalı…

GERİCİ KASABA KÜLTÜRÜ

İktidarın uygulamak istediği eğitim felsefesi, durağan olduğunu farz ettiği gerici kasaba kültürünü esas alıyor, köyü değil. Tarihimizde bütün gericilik hareketleri, kasabadan çıkmıştır. Kasabaya fabrika hayatı ve tarım üretimi değil, tefeci-ticaret egemendir. Türkiye’de makineleşme ve iletişim yaygınlaştıkça nüfus bu etkilerden kurtulmaya ve modern dünyanın değerleriyle buluşmaya yöneliyor. Son yerel seçim sonuçları da bunun siyasi ifadesinden biridir. Aslında iktidar yaygınlaşma eğilimi gösteren bu eğilimi durdurmak, hatta geri döndürmek istiyor. Bu eğilimi “eğitim” gibi anlamlı ve herkesin diline yerleşmiş bir kavram varken, bakanlığın adı bile Eğitim iken, hükümetin “Maarif” gibi bir sözcüğü tercih etmesinden anlaşılıyor.

Tanzimata kadar, askerlik ve inşaat gibi alanlar dışında eğitim, dinî birtakım kitapların tekrar tekrar ezberlenmesi yöntemine dayanan medreselerde veriliyor ve bu eğitim pek az değişiyordu. Batı kapitalizmi karşısında ezilmeye başlayan Osmanlı aydınları, eski eğitimi tümüyle ortadan kaldırmaya cesaret edememekle birlikte modern eğitimi getirdiler. Eğitimde ikilik 1924 Eğitimin birleştirilmesi yasasının kabulüne kadar sürdü.

Cumhuriyet’in kuruluş döneminde eğitim felsefesi elbette halkçı değildi. Bir eğitimin halkçı olabilmesi için halkın iktidarda olması gerekir. Cumhuriyet eğitimi, iktidarda bulunan burjuvazinin ihtiyaçları doğrultusunda düzenlenmiş, pozitivist bir eğitimdir. Bu da önemli ölçüde bilgili ve Batılı devlet memuru yetiştirmeye yönelikti ve yöntem olarak da ezberciydi. (Kapalı ekonomi içinde nispeten durağan bir sistem içine hapsolmuş olan köyleri kapitalist üretim ağına dâhil etmek isteyen, bunu sağlamak için modern eğitim yöntemlerini kullanan içinde halkçılık filizlenmeye başlayınca burjuvazinin aklını başından alan ve hışımla yıkılan Köy Enstitüleri, o sistem içinde bir parantezdir ve parantezin içinde kalmıştır.)

Günümüz aydınlarının ve onların toplandığı kuruluşların büyük çoğunluğu, iktidarının eğitim görüşlerine muhalefet ederken, buna seçenek olarak Cumhuriyet dönemi eğitim sistemini gösteriyorlar. Halkçılıktan umudun kesildiği bir zaman aralığında bulunduğumuzdan bir sığınak gibi görülen bu savunma mevziini yeterli göremeyiz.

HALKÇI EĞİTİM NEDİR?

Halkçı eğitimin tanımlanmasında anılacak koşullardan biri, eğitim yaşındaki bütün nüfusun sistemini içine alınması, yani okullaşmanın yüzde yüze çıkarılması ise de bu yetersizdir. Çünkü her iktidar, çocuk ve genç, hatta yaygın eğitim için söylenebilecek yetişkinlerin tümünü kendi değerleriyle donatmak ister. Hele kapitalizm için işgücü oluşturacak bu nüfusun teknik bilgilerle de donatılması şarttır.

Halkçı eğitim ise bütün yurttaşların eğitime eşit biçimde erişmesini esas alır. Eğitimde eşitsizlik, eğitilenlere sunulan olanaklarda değil, zekâ, çalışkanlık ve yetenekten ibarettir.

Hakçı eğitim, ezilen sınıf ve tabakaların eğitimden yararlanmasına öncelik verir. Bunlar arasında işçi, köylü çocuklarını, engellileri, kız çocuklarını gözetir. Özel okulculuğa son verir. Bir yandan kalabalık sınıflarda, araç gereç eksikliği içinde eğitim alan halk çocukları, diğer yandan velilerin parasını devlet imkânlarına katarak eğitim gören çocukların varlığı en büyük bölücülüktür.

BAĞIMSIZLIKÇI, AYDINLANMACI, HALKÇI

Halkçı eğitim, ülkede konuşulan farklı dilleri eğitim konusu dışında bırakamaz. Her çocuğun anadilini öğrenmesini ona ana sütü gibi helal görür. Halkçı eğitimin ihtiyacı olan milliyetçilik değil, yurtseverliktir. Bir Kurtuluş Savaşının zaferi ile kurulmuş olan ve günümüzde de emperyalist çekişmeler odağında bulunan Türkiye’de, bütün yurttaşlara yurtlarını canları gibi korumaları, ancak bağımsız bir ülkede ayaklarını uzatarak rahatça oturabileceklerini, mutlu olabileceklerini anlatır. Amaçlanan yalnızca siyasi bağımsızlığı değil, ekonomik, askeri, kültürel bağımsızlığı da içerir.

Ulusal Eğitimin hedeflerini üç sözcükle özetlemek gerekirse bu “Bağımsızlıkçı, aydınlanmacı, halkçı eğitim”dir.

HALKÇILIK BİTTİ ATATÜRKÇÜLÜK VERELİM!

Günümüzde orta sınıf aydınlarının “Halkçılık bitti, Atatürkçülük verelim” anlayışıyla Maarif Programına yönelttikleri eleştiri yetersizdir. Programın birkaç yerine laiklik, Atatürkçülük gibi birkaç havramın sokuşturulması derde şifa olmayacaktır. Bu kavramlar, önceki eğitim programlarında bol bol vardı ve bunlar, eşitsizliğin, sömürünün, hatta emperyalizme bağımlılığın birer örtüsü olarak kullanıldı. Kurtuluş Savaşı’na, Atatürk’e de layık olduğu değeri halkçı eğitim verecek anlayıştadır.

Dini kullanan gericilik de, burjuvazinin ideolojisi olan milliyetçilik de emekçi halk için doğru bir eğitim programı yapamaz. Tekrar etmekte yarar vardır ki bunu halk iktidarı yapabilir. Günümüzdeki ana siyasi kutuplaşma gerici “burjuvazi” ile laik burjuvazi arasında olduğundan yakın zamanda bir emekçi iktidarı görülmüyor. Ancak halkçılar, en doğrusunu söylemek yazmak zorundayız. Toprağa sağlam tohum atamazsak yarın bereketli ürünler alamayız.

 Gerici eğitim girişimlerini ancak halkçı eğitim silahıyla durdurabiliriz. (10 Mayıs 2024)