Hatice Sönmez Kaya:Yazmak için çok okumak gerektiğinin bilincindeyim

Hatice Sönmez Kaya:Yazmak için çok okumak gerektiğinin bilincindeyim

Doğum yerim Kırşehir. Ankara’da yaşamaktayım. Emekli sınıf öğretmeniyim. Öğretmen Okulunda, klasiklerle ivme kazanan okuma sürecim, edebiyat öğretmenim sayesinde yazmaya yönelse de ancak emekli olunca kalem alabildim elime.

Başkentteki edebiyat etkinliklerine katılmam birçok yazarla ve yazan arkadaşlarla tanışmamı sağladı. Uğur Mumcu Araştırma Vakfı’nda, Yaratıcı Yazma ve Felsefeye Giriş Seminerine katılarak yazmanın tadına vardım. Vakıftaki değerli öğretmenimiz Çiğdem Ülker’le de grup çalışmalarımız oldu.Dörder öykümüzden oluşan “Babil’in Peri Masalları” bu çalışmanın ortak ürünüdür.2015 yılında başladığım bu yolculuk sanki bir yerlere geç kalmışım duygusuyla hızla ilerledi. Esinlendiğim tek olgu, yaşadığımız dönemde kadınlarla çocuklarımızın yaraları, insan davranışları ve ilişkileri oldu.

Toplumca yaşadığımız dramların öykülerime yansımaması olanaksız.Gerçek yaşamdan etkilenip, esinlenerek oluşturuyorum öykülerimin kurgusunu ve karakterlerini.Olay kurgusu içindeki kahramanlar ve karakterler her ne denli gerçeklikten payını alsa da sonuçta bire bir yaşanmış değiller. Kimi öyküler olacağı varsayılan kurgulardan oluşmuştur.

“Üşü” kitabımdaki ‘Armağan’ öyküsü, kızımın yaşadıkları üstüne kurgulanmıştı. ‘Utanç’ öyküsü, kendine kıyan bir öğretmen arkadaşımın yaşadığı dramdı. “Üşüdünüz mü?” öyküsü,abisinin tecavüzüne uğrayıp hamile kalan genç kızın ailece cezalandırılması haberini gazetelerin üçüncü sayfasında okur okumaz oluştu kafamda. Bu kitabım dosya aşamasında ‘Arif Baş Öykü Yarışması’nda özel ödül aldı.

“Gün Gülü” kitabındaki aynı adı taşıyan öyküdeki olay, öğretmenlik yaptığım bir kasabada geçmişti. Anımsadıkça yüreğim yanar.

Bir televizyon izlencesinde; yarım kalan bir evin yenilenme sürecinde, kocasını madende yitirmiş acılı bir kadının, onca güzel görüntülere şamataya, karşın üzgün yüzü ve çocukların kederli bakışları bana “Ev” öyküsünü yazdırdı. Onların tek eksiği babalarının yokluğuydu. İnsanları tüketime yönlendiren reklamların ya da varsıllık içinde, duygusal yoksunluğu çekmenin acısını ve çelişkisini yaşıyoruz aslında.Mutluluğun ölçüsü; sevgidir, emektir, kendini güvende hissetmektir.

“Dilsiz Ay” kitabımdaki ‘Çığlık’ Özgecan’ın öldürülmesi üstüne yazmadan duramadığım bir öyküydü. Yazık ki kadın ve çocuklarımızın çığlıkları giderek artmakta, bizler de bu utançla yaşamaktayız.

Yazmak için çok okumak gerektiğinin bilincindeyim. Özellikle yazma edimi disiplinli çalışmayı gerektiriyor. Geç kaldım ama tüm güçlüğüne karşın, okumanın, yazmanın ve sanatın sağaltıcı gücüne inanıyor, üretmenin güzelliğini yaşıyorum.

Okurlarıma sevgiler

Selçuk Özdağ: İktidar nimetlerinden ve tatlı yaşamdan makam mevkiden ayrılmak zor değil mi!!!
DURALİ ÇETİN UNUTULMADI
SELÇUK ÖZDAĞ: 'LAİKLİK SİYASETİN DEĞİL, VİCDANIN KONUSUDUR'
MİLLETVEKİLLERİ METE VE OTGÖZ: ENERJİ YATIRIMLARIMIZA DEVAM EDİYORUZ
BAŞKAN ÜNLÜ MİNİK MİSAFİLERİNİ AĞIRLADI
Muzaffer Aravi Mazbatayı Aldı
ReBirth, denge “SİZ” siniz!
Oğuz Akarfırat: “Ağır bir karalama ile karşı karşıyayım”
EKİM GEÇİDİ 14. KEZ KAPILARINI AÇTI
Selçuk Özdağ: Hazır, “at yalanı döveriz inanmayanı”