İYİ PARTİ’Lİ NURİ OKUTAN’DAN KORONAVİRÜS AÇIKLAMASI

Tüm dünya ile birlikte ülkemiz de Koronavirüs (Kovid-19) salgını ile mücadele etmektedir. Bu mücadelede gördüğümüz eksiklikleri ve yanlışlıkları mücadeleye katkıda bulunmak ve destek vermek bakımından kamuoyu ile paylaşmak istiyoruz.

1- Salgının önlenmesi için alınan kararlar, gerekli olmakla birlikte gecikmiş ve yetersiz kararlardır. Bize göre esasen salgını önlemek için alınan kararların tam izolasyonu hedefleyen kararlar olması gerekmektedir. Ancak alınan kararlarla ilgili uygulamanın birçoğu, ne yazık ki yasağı kevgire çeviren uygulamalardır. İran’dan gelenler, Çin’den gelenler, Umre’den dönenler velhasıl yurt dışından gelenler tam olarak toplumdan izole edilememiştir. Yani, krizle mücadele sisteminde ve uygulamalarda çok fazla açık ve kaçak vardır. Bu açık ve kaçaklar istenen amacın hâsıl olmasını önleyen bir mahiyet arz etmektedir. Bu salgının çıkış noktası Türkiye olmadığına ve sınır tanımayan göçmen kuşlardan da virüs bulaşmayacağına göre virüsün ülkemize girişi hava ve deniz limanlarından veya kara sınır boylarından ve sınır kapılarından kaçak giren insanlar aracı ile olmuştur.

Hava limanlarında, deniz limanlarında ve kara sınır kapılarında göçmen hareketlerinin kontrolünde mülki erkân ve İçişleri Bakanlığı etkin önlemler alıp uygulayabilmiş olsaydı, virüs taşıyanları tespit edip içeri almasalardı bugün yaşadığımız sorunları yaşamaz ya da en aza indirmiş olurduk. Maalesef, Çin’de ilk vakanın görüldüğü günün üstünden yaklaşık 4 ay geçmiş olmasına rağmen, yeni yeni ve çoğu birbirinden kopuk, cılız ve savruk tedbirlere başvuruluyor. Dolayısıyla, salgının yayılması kaçınılmaz olmuştur. Hâlbuki İçişleri Bakanlığı tarafından giriş ve çıkışlar tam olarak kontrol altına alınabilmiş olsaydı yahut gerekli önlemler zamanında alınmış olsaydı, salgın ülkede bu derece yaygın hale gelmemiş olurdu.

Salgının, sadece yurt dışından gelenlerin bulaştırdıklarıyla sınırlı kalmadığı, ülkenin tamamına yayıldığı bizzat Sayın Sağlık Bakanı tarafından ifade edilmiştir. Bu çerçevede İYİ Parti olarak daha ilk zamanlarda Hükümet tarafından sokağa çıkma yasağı konulması teklifimize itibar edilmemesi, mevcut yönetimin geleceği görme yeteneğinin olmadığını ve bu krizi yönetme kabiliyetinin bulunmadığını ortaya çıkarmıştır. İçişleri Bakanlığı tam da görevli ve yetkili olduğu kara, deniz ve hava sınır kapılarında gerekli etkin önlemlerin alınması hususunda genelgeler çıkarmalıydı.


2- Diğer yandan salgının yaygınlaşmasını önleme çalışmaları devam ederken hastalığın teşhis ve tedavisi ile ilgili hazırlıkların da yürütülmesi gerekmekteydi. Öyle anlaşılıyor ki; salgının daha ülkemize gelmeden yapılması gerekenler zamanında yapılmamış, ilk vakalar ortaya çıkınca alelacele tedbirler alınmaya başlanmıştır. Sınırlı sayıdaki kitin dışında, ülke genelinde yaygınlaşan salgınla ilgili yeterli sayıdaki test kitlerinin henüz yolda olması geç kalmışlığın derecesini göstermesi bakımından son derece ibretlik bir örnektir.


3- Mevcut yönetimin, bu tür olağanüstü ve milli konularda daha önce yapa geldiği yanlış uygulamaya bu salgın örneğinde de şahit olduk. Salgınla mücadele yerine bu konuda haber yapanlarla ve paylaşanlarla mücadele edilmesi son derece yanlış olmuştur. Asılsız ve yalan haber yapan ve paylaşanlarla ilgili elbette ki gereken yapılsın, ancak sosyal medyada sırf görüşlerini paylaştığı için, sokağa çıkma yasağı istediği için, okulların, kamu ve özel işyerlerinin acilen kapatılmasını istediği için yandaş medya ve trollerin linç ettiği sayısız örnek bulunmaktadır. Hâlbuki böyle milletçe yapacağımız mücadelede basın ve  yayın organlarıyla tam bir uyum ve koordinasyon içinde hareket etmek, yazılı ve görsel basın ile sosyal medyayı mücadelenin etkin bir parçası yapmak gerekirdi . Bunun için de algı yönetim gayretlerini bir kenara bırakıp; açık, şeffaf, herkese güven veren ve herkesi kucaklayacak bütüncül bir anlayış içinde hareket edilmesi daha faydalı olurdu.

Gizlemek, saklamak ve örtbas etmek yerine, ortadaki mevcut durumu görerek gerçekçi bir mücadele verilmelidir. Neyi, kimden ve neden gizliyoruz ki? Salgını ülke olarak biz mi çıkardık? Koronavirüs salgını küresel boyut kazanmıştır ve dolayısıyla bütün dünya salgınla boğuşuyor, biz de kendimize göre mücadele yürütüyoruz. Yalnız, bu anlamda açıklık, şeffaflık ve dürüstlük esas olmalıdır. Dolayısıyla başta basın ve kamuoyu olmak üzere toplumun her katmanı krizin aşılmasına dâhil edilmeliydi, ne yazık ki bu henüz tam olarak yapılabilmiş değildir. Hâlbuki Böylesi kriz ve felaket anlarında hür basının katkısı tartışılamaz ve inkâr edilemez bir gerçektir.


4- Mevcut yönetim; salgın konusunda konuşan herkesin Sayın Sağlık Bakanını yücelten ve ne iyi çalıştığını belirten şekilde konuşmasını adeta bir mecburiyet haline getirmiştir. Oysaki Sayın sağlık Bakanı, Sağlık Bakanlığı Teşkilat Kanunundan, Umumi Hıfzıssıhha Kanunundan ve ilgili tüm kanunlardan doğan yetkilerini sonuna kadar kullanmalı, kurulları aktif şekilde çalıştırmalıdır. Sayın Sağlık Bakanı, Valilerin İçişleri Bakanlığının memuru olmadıklarını, görev yaptıkları ilde Sayın Cumhurbaşkanını ve ayrı ayrı tüm Bakanların temsilcisi olduklarının farkına varmalıdır. Sayın Sağlık Bakanı, Valilerin illerinde Sağlık Bakanının da temsilcisi olduklarını bilmeli, onların her Bakana aynı mesafede olduğunu görmelidir.

Buna göre Sağlık Bakanlığının salgınla ilgili politikalarını ve kararlarını doğrudan Valileri talimatlandırmalı, Valilerin de illerde kriz merkezleri oluşturarak aktif çalışmasını sağlamalıdır. İnşallah bu salgın hastalık yenildiğinde bir durum değerlendirmesi yapılacak ve Sayın Bakana teşekkür edilmesi gereken yerde elbette ki teşekkür edilecek ve hakkı teslim edilecektir. Bu durum bütün yetkililer için geçerlidir. Ancak gecikmelerin, eksikliklerin faturasını da kamuoyu ilgililere kesecektir.


5-Hali hazırda içinde bulunduğumuz krizi kimin yönettiği belirsizdir. Sağlık Bakanı işin sağlık tarafı ile ilgilidir, sağlıkla ilgili her türlü kararı alır ve Valiler aracılığıyla yürütür. Hâlbuki kriz çok yönlüdür. Ekonomiden, eğitime, kültür turizmden, güvenlik hizmetlerine, çalışma hayatından, ticarete, hatta savunmaya kadar çok yönlü bir krizle karşı karşıyayız. Onun için İçişleri Bakanı’nın yetkilerini aştığını düşündüğümüz genelgelerin yerine Anayasaya ve kanun hükümleri uygulanmalı ve işin önemine de uygun düşecek şekilde devletin ve hükümetin başı olan Sayın Cumhurbaşkanı olaya el koymalıdır. Deprem, sel vb. olağanüstü hallerde olduğu gibi hatta etki ve yaygınlığı itibariyle hepsinden daha fazla önem arz eden bu kriz, bizzat Sayın Cumhurbaşkanının gözetiminde yönetilmelidir.

Cumhurbaşkanı Yardımcısı başkanlığında ilgili tüm bakanlıkların katılımı ile teşekkül edecek bir Kriz Koordinasyon Merkezi oluşturulmalıdır. Kriz Koordinasyon Merkezinden çıkan kararlar Sayın Cumhurbaşkanı tarafından usulüne uygun şekilde yürürlüğe konulmalıdır. İllerde de Valiler benzer bir kriz merkezi veya kriz masası oluşturmalı, hükümetin aldığı kararları ya da bizzat kendilerinin ürettiği yerele mahsus tedbirleri kendi illerinde almalı ve uygulamalıdırlar. Bu halde hem kararlar hukuka uygun olur, hem devlet-millet kaynaşması olur ve böylece toplumun tüm kesimleri mücadelenin içine çekilerek salgın sonrasına dinamik bir şekilde geçilmiş olur. Şimdiki halde problemler yaşandıktan sonra ve iyice belirginleştikten sonra ilgili ilgisiz kurumlar bazı kararlar almakta bu durum da dağınık ve savruk bir görüntü vermektedir.


6- Dünyada bu krizle mücadele eden hükümetler insanlarına doğrudan mali destekte bulunurken, bizde maske ve kolonya dağıtımı üzerinde durulması, vatandaşa tavsiye ve telkinlerde bulunulması, alınan sözde destek kararlarının eksik, içi boş ve yetersiz olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

Sayın Sağlık Bakanının sağlık çalışanlarının ek ödemelerinin salgın süresince tavandan ödeneceğini belirtmesi dışında somut bir destek adeta yok gibidir. Üstelik sağlık hizmetinin bir bütün olduğu dikkate alınarak, ek ödemeler sınıf ayrımı gözetmeksizin doktorundan en sade memuruna, ambulans şoförüne, temizlik görevlisine kadar tüm sağlık çalışanlarına yapılmalıdır. Ayrıca bu salgın süresince gece gündüz görev yapan polislere, kolluk kuvvetlerine, zabıtalara, temizlik görevlilerine ve dolayısıyla krizde mesai yapan herkese ek ödeme yapılması veya ikramiye verilmesi adil olandır, doğru olandır ve hakkaniyetli olandır.

Mevcut yönetim hiç zaman kaybetmeden yeni bir ekonomik paket hazırlamalı, işsiz ve yoksul vatandaşlarımıza, krizden dolayı dükkânını açamayan esnafımıza, sanatkârımıza ve geçimini günlük sağlayan ihtiyaç sahibi tüm vatandaşlarımıza kriz devam ettiği sürece en az asgari ücret kadar vatandaşlık maaşı bağlamalıdır. Bu konuda işsizlik fonu doğrudan devreye alınmalıdır. Yine ihtiyaç sahibi vatandaşların su, elektrik, doğalgaz vb. zaruri ihtiyaç faturaları da devlet tarafından üstlenilmelidir.

Ayrıca hemen her sektörde ülkemizin üretim kapasitesi mevcuttur. Çoğu atıl ve düşük kapasite ile çalışan fabrika ve tesisler süratle devreye alınmalı, üretim teşvik edilmelidir. Bundan sonra Çin’in pazarlamada zorlanacağını göz önüne alarak Kalkınma Bankası derhal devreye sokulmalı; zor durumda olan ve üretim kapasitemizin artırılmasını sağlayacak firmalara Banka ortak edilerek fon sağlanmalıdır. Ekonomi düze çıkınca Kalkınma Bankası ortak hale geldiği firmalara hissesini satarak devretmelidir. Bunun yanında ekonomiyi yönlendiren kurumlara müdahaleden vaz geçilerek, döviz kurları serbest piyasa ekonomisine göre belirlenmeli dolayısıyla üretilen mallar dünya piyasasına pazarlanabilmelidir. Bu önerimiz hayata geçirildiği takdirde ülkemizdeki işsizlik sorununa da büyük oranda çözüm olacaktır.


7- Kriz sürecinde yönetimin gösterdiği tavırlar ve yaptığı uygulamalar kriz sonrası Türkiye’sine ışık tutacak mahiyettedir. Türkiye: hızla yönetimin kendisini kanunla sınırlı görmediği bir “zaptiye devleti” anlayışına evrilmektedir. Bilindiği üzere genelgeler normlar hiyerarşisinde kanunların, cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin ve yönetmeliklerin altındadır. Elbette ki devlet gerekli tedbirleri alacaktır, ancak hukuka, Anayasaya ve kanunlara uygun olmak kaydıyla. Anayasamızın 13. maddesi temel hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceğini öngörmektedir. Yani kişi hak ve özgürlükleri genelge ve yönetmelik gibi idari düzenlemelerle sınırlandırılamaz. Ya kanunla ya da Cumhurbaşkanı kararı ile sınırlandırılabilir. Yine Anayasamızın 119. Maddesi salgın hastalık halinde ülkenin tamamı veya bir kısmında olağanüstü hal (OHAL) ilan edilebileceğini öngörmektedir. Ayrıca Umumi Hıfzıssıhha Kanununda salgın hastalık riskinde "umumi mahallerde vuku bulacak içtimaları" yasaklama yetkisi getirilmiştir. Ancak tüm bu yetkiler açıkça Sağlık Bakanlığı’na tanınmıştır ve illerde Valilerce yürütülmesi hüküm altına alınmıştır. Birçok Batılı ülkenin koronavirüs salgını ile hukuk içinde gereği gibi mücadele edebilmek için öncelikle olağanüstü hal ilan etmeleri işte bu yüzdendir. 

Hâlbuki bizim yönetim sistemimizde İçişleri Bakanlığı son derece önemli bir bakanlıktır. Kriz yakın tarihte kontrol altına alınamazsa Sayın Bakanın ülkeye çok ciddi hizmetler üretebileceği daha zor günler gelebilir. Dolayısıyla genelgeler yerine Cumhurbaşkanı Kararları ile ilerlenmenin sayısız faydaları olduğu kanaatindeyim.


8- Mevcut yönetim, kamu sağlığı, kamu düzeni, kamu güvenliği ve ekonomik büyüme için her türlü etkin uygulamaları gecikmeksizin hayata geçirmelidir. Ancak bunu yaparken mutlak şeffaf, milletin tüm katmanlarını içine alan, milli birlik ve beraberliğin artmasına vesile olacak tutum içinde bulunması gerekmektedir.

Yönetim, hukuk devleti ilkesini her zaman önde tutmalı ve hukuka sonuna kadar bağlı kalınmalıdır. Geçmişten gelen devlet geleneklerine, usule, erkâna uyarak, bilhassa devlet ciddiyeti içinde görev yapılmalıdır. Sayın Cumhurbaşkanının öncülüğünde böylesine bir mücadeleyi verebilirsek krizi yendiğimiz gibi, bizim için kriz bir fırsata bile dönüşebilir.

Sonuç olarak; biz İYİ Parti olarak krizi çok ciddiye alıyoruz. Hükümete krizin atlatılması için her türlüğü desteği vermeye hazırız. Çünkü bu kriz atlatılamazsa veya ağır hasarla atlatılırsa Yüce Türk milletine faturasının ağır olacağını ve bunun yanında Allah korusun ülkemizi temelden sarsacak sonuçlara götürebileceğini görüyor ve öngörüyoruz.

Bize göre ülkeyi yönetenlerce işin vahameti tam olarak anlaşılabilmiş değildir. Mevcut yönetim maalesef salgına adeta olağan hastalık ve tedavisi zaviyesinden bakmakta, daha çok işin algı yönüyle ilgilenmektedir. Hâlbuki bu vakit, o vakit değildir. Krizi başarıyla yönetemezsek hem hükümet, hem devlet, hem millet ve nihayet hep birlikte bu krizin altında kalırız. Ama krizi iyi yönetir ve fırsata çevirebilirsek devletimiz de, milletimiz de, hükümet de bu krizden güçlenerek çıkar. Zaman küçük hesap yapma zamanı değildir.

Ayrıca; salgını yensek bile içinde bulunduğumuz durum millet olarak teste tabi tutulduğumuz bir dönemdir. Şayet uyanık olmazsak, ekonomik gelişmeler bakımından, devlete güvenin büsbütün kaybolmasıyla anarşinin, kargaşanın ve kaosun hüküm sürmesi tehlikesi bakımından, milli birlik ve beraberliğimizin iyice dağılması bakımından bu krizin çok tehlikeli yan etkileri olacaktır.

Bu virüs salgını tüm ülkeleri de derinden etkileyecek, yeni bir dünya düzeninin inşasına sebep olacak gibi gözükmektedir. Tıpkı 1789 Fransız İhtilali gibi, 1929 Büyük Ekonomik Buhranı gibi ya da 2. Dünya Savaşı gibi ülke ve dünya yönetiminde yeni anlayışlar ve yeni paradigmalar gelişecek gibi duruyor. . Ekonomi, bankacılık, finansman, ticaret, güvenlik vb. alanlarında çok ciddi değişiklikler olacağı gözükmektedir. Nihayet dünya düzenin yeniden şekilleneceğini öngörmekteyiz. Bu yüzden bizim de yeni bir dünya kurulurken orada doğru şekilde yerimizi alabilmemiz için; krizi yendiğimiz gibi, onu fırsata çevirebilmemizin yolu devleti ve milleti ile imece usulü gibi, Kuvva-i Milliye ruhu içinde, el ele verip mücadele etmemiz gerekiyor. Aslında bizim bu krizi fırsata çevirebileceğimizi görüyor, ülkemiz ve milletimiz adına büyük bir heyecan duyuyoruz. Bu güç, bu kapasite bizde fazlasıyla vardır. Sadece ellerimizdeki taşları bırakacağız, bir birimize sarılacağız ve birlikte hasbi mücadele vereceğiz. Biz bunu yapabiliriz. Böylesine bir yaklaşımın; bize milli birlik ve beraberliğin sağlanması için, devletle milletin kucaklaşmasının temini için ve nihayet oluşturulacak yenidünya düzeninde layık olduğumuz yeri alabilmemiz için tarihi bir fırsat olduğuna yürekten inanıyoruz.

Ancak burada güçlü devletler gibi, devlet;, gücünü hukuktan almalı, devlet: kuvvetini adaletli uygulamalardan almalı ve demokratik yönetim ilkelerine sıkı sıkıya bağlı kalmalıdır.. Aynı zamanda devlette liyakat, ehliyet, sadakat ve şeffaflık ilkelerine uyulmalı, milletin tüm katmanları kucaklanmalı ve mücadelenin içine çekilmelidir. Bu noktada anahtar kelime devlete, kurumlara, birbirimize ve milletimize güvendir. Yine Türkiye Büyük Millet Meclisi bu süreçte aktif rol oynamalı, Türkiye Cumhuriyeti devletinin her şeyden önce bir hukuk devleti olduğu hususunda büyük bir özen, itina ve hassasiyet gösterilmelidir.
 

Ülkemize, milletimize ve bütün insanlığa sağlık, huzur ve mutluluk diliyorum. Tüm sağlık çalışanlarımıza bu vesileyle içten teşekkürlerimi iletiyor saygılarımı sunuyorum.


Nuri Okutan
İYİ Parti Hukuk ve Seçim İşleri Başkanı

AK Parti Muğla Milletvekili Yakup Otgöz, TBMM Genel Kurulu’nda DEM Partisi’nin Meclis Araştırması Açılması Önerisi’nin aleyhinde
Özcan’a ‘Engelli Dostu Muğla Milletvekili’ ödülü verildi
DEDEMİN GÖZYAŞLARI FİLMİNE 3 GÜNDE 6 ÖDÜL
BU KONSERDE BİLET DEĞİL KİTAP GEÇERLİ OLDU
KADINA ŞİDDET’E KARŞI FARKINDALIK PANELİ
Muğla Milletvekili Gizem Özcan, “Turizm sezonunda 5 milyon kişiyi ağırlayan Muğla bu nüfusa göre genel bütçeden pay almalıdır”
Marmaris Belediyesi Spor Kulübü Yöneticileri, Kaymakam Kaya'yı Ziyaret Etti
Marmarisliler bilet yerine kitapla konsere girdi
Köylüler Çimento Fabrikası İstiyor
ABB Başkanı Yavaş Marmaris Halk Kafeyi ziyaret etti