KÖY MÜZELERİ

Zeki SARIHAN
Bizim “Şan ve şerefle dolu” tarihimizle övünmek gibi bir huyumuz varsa da tarih bilinci gelişmiş bir millet değiliz.  Anadolu’nun Müslümanlaşmasından önceki tarihsel varlıkları kırıp parçaladığımız gibi, Türklere ait olanların değerini de bilmiş değiliz. Yüzyıllardır bu toprakların kentlerinde de, köylerinde de günü birlik yaşadık. Şunun şurasında müzeciliğimizin kaç yıllık tarihi var?
Tarihi varlıklarımız birkaç kervansaray kalıntısı, cami, tek tük ayakta kalabilmiş ahşap konaklardan ibaret değildir. Türkiye’nin altı ve üstü tarih hazineleriyle dopdolu. Toprak altındakiler, zaman denilen en acımasız yok edicinin altına aldığı maddi eserler, toprak üstündekiler ise gitgide kaybolmaya mahkûm kullanım araçlarımız ve söylencelerimiz. Her ölen yaşlıyla, her yıkılan evle birlikte bunlar bir daha geri gelmemek üzere yok oluyor, unutuluyor. 
Bu işe köy müzelerinden başlamak gerekir. Bir köy müzesinde, o köyün tarihinden kalma ne bulunabilirse yerini almalıdır. Bir dokuma tezgâhı, bir çıkrık, kağnı arabası, idare lambası, çarık, ninelerimizin sırmalı gelinliği… onların yanında bir gazinin yanında getirebildiği bir paslanmış kılıç…
O köyde yaşayan ailelerin soyağaçları, köyün tarihinde yer etmiş önemli olaylar: Sel, yangın, deprem, cinayet, salgın hastalıklar… 
Bugün çoğu kapanmış bir köy okulunun yapılış tarihini o köylülere sorun bakalım, kaç kişi bilecektir. Köyde geçmişte muhtarlık, öğretmenlik yapmış kişilerin adlarını bile kimse doğru dürüst sayamaz. Balkan ve Birinci Dünya Savaşı ve Millî Mücadelede ölenlerin adı bile hatırlanmaz. 
Köy müzelerini kim yapacak? Türkiye üniversiteleri yıllardır yalnız şehirlilerden değil, köylerden de yüksek öğrenim mezunları veriyor. Müzecilik önemli bir meslektir ama basit bir köy müzesini tanzim etmek için müzecilik eğitimi almış olmak bile şart değildir. Müzede sergilenecek bir eserin adı, hangi yıllardan kaldığı, kimden alındığı düzgün bir biçimde belirtilip uygun biçimde sergilenmesi yeter. 
Kentlerimizin bir kısmında müzelerimiz var ama ilçelerin kaçında o ilçenin tarihine ve halkının geçmiş yaşam tarzına ışık tutacak müze bulunuyor? Hele köylerimizde böyle bir faaliyetin adı bile gündemde değildir. Köyünden kente göçmüş, yüksek öğrenim yapmış, az çok mal mülk edinmiş, altına arabasını çekmiş biri, köy özlemini belki yılda birkaç gün köyüne gidip babasından kalma evde geçirerek geçmişini yaşayabilir. Belki, köyüne bir ev de yaptırmıştır. Ama artık o köy, insanlarıyla birlikte o eski köy olmaktan çıkmış veya çıkmaktadır. 
Medeni toplumlar, geçmişlerini araştıran, tarihlerine önem veren topluluklardan oluşuyor. Yoksa geçmişimizden utanıyor muyuz? “Aslını inkâr eden haramzadedir” demişler. 
Gezip dolaştığım yerlerde ben yalnızca üç köy müzesi gördüm. Birinin tarihi oldukça eskidir Edremit Çanakkale yolu üzerinde, Kaz Dağlarının Eteklerinde bir Alevi ve Şaman köyü olan Tahtakuşlar köyündedir. Öğretmen Alibey Kudar tarafından 1991’de kurulmuştur. O yörede tatil yapanlar bu köye ve müzeye uğramadan yapamazlar. Ben de 1998’de gördüm.  İkincisi, 2011’de gördüğüm Şarkışla’da Âşık Veysel’in köyüne komşu olan Ortaköy’dedir. Üçüncüsü ise 2015’de gezdiğim Mesudiye’nin Zile (Beyağaç) köyünde terk edilmiş ilkokul binasında açılmıştır. 
Googol’a sorulduğunda Beypazarı, Burhaniye, İzmit Sepetçiler Mahallesi, Safranbolu Müzeköy, Çanakkale Çomaklı, Bursa Cumalıkazık, Sivas Canışık, Kemaliye Ocak, Bursa Aksu gibi köy müzeleri hakkında bilgi bulabiliyoruz. Ankara Altındağ’da Altınköy adlı geniş bir etnografya müzesi de var. Mutlaka başka köy müzeleri de vardır ama Türkiye’de şimdi çoğunun adı gereksiz yere “mahalle”ye çevrilmiş yaklaşık kırk bin köy bulunuyor. 
Kültür Bakanlığının bu konuyla ilgili daireleri mutlaka vardır ve herhalde köy müzesi için yapılacak girişimlere uzmanlık, araç gereç yardımı yapıyordur.
Bir köy müzesinin başlangıçta büyük bir para gerektirmediğini sanırım. Bin odalık bir sarayın giderleriyle bin köye birer müze açılabilir. Köylerde taşımalı eğitim nedeniyle kullanılmayan bir ilkokul, onarımdan geçirilip satın alınacak terk edilmiş bir köy evi ilk başlarda ihtiyacı giderebilir. Binanın uygun olması durumunda burada küçük de olsa bir kitaplık açılabilir ve mekân, toplantı gibi sosyal etkinlikler için de kullanılabilir. 
Benim yapmak istediğim konuyu gündeme getirip üzerinde düşünmemize vesile olmaktan ibarettir. Konu hakkında bilgisi ve görüşleri olan arkadaşlar yorumlarını yazarsa makbule geçer.