CHP’nin İstanbul il başkanlığına seçilen Canan Kaftancıoğlu, yalnız iktidar sözcülerinin değil, bazı muhalif çevrelerin de hedefi haline geldi. Canan Hanım’ın bu vesile ile orta edilen eski paylaşımlarına bakılırsa, Gezi protestolarında tanık olduğumuz sıkı bir eylemci imiş. Bir gün gelip CHP il başkanlığına adaylığını koyacağını düşünseydi kim bilir ortalıkta biraz daha az görünürdü…
Peşinen söylemek zorundayım ki, onun özür dilediği ve dilemediği eylemlerindeki üslupla benimki arasında farklar var. Ben bir şey yapar veya söylerken milletin büyük çoğunluğunun bunu nasıl karşılayacağını düşünürüm. Onların temsilcisi de sanki rahmetli annemdir. Onu ikna edeceğimi düşünmediğim bir eylemde bulunmam. Canan Hanım’ın eşinin bir yabancıyla da olsa yedikleri domuz etinin fotoğrafını paylaşması bu konularda duyarlı bir çevrede yetişmiş olan birinin yapacağı iş değil.
Fakat ben gerek sade düşünme, gerek yaşantı açısından önemli ölçüde köylü özellikleri taşıyan biriyim. Fakat Türkiye hızla şehirleşiyor ve şehirlerde büyüyen insanlar için ana muhalefet partisi gibi milyonların desteğine ihtiyacı olan bir partide il başkanı oluncaya kadar böyle şeyler sorun olmayabilir.
MUSTAFA KEMAL’İN ASKERİ Mİ, YOLDAŞI MI?
Sayın Kaftancıoğlu’nun, bazı kitle eylemlerinde sıkça kullanılmakta olan “Mustafa Kemal’in askerleriyiz!” sloganını militarist bulup “Mustafa Kemal’in yoldaşlarıyız” diye paylaşımda bulunmasını da diline dolayanlar var. Bunlar Bektaşi’nin latife olarak “Sarhoş iken namaza yaklaşmayınız” emrindeki ilk kısmı gizleyip “Namaza yaklaşmayınız” kısmını kullanması gibi, şu “yoldaşlık” kısmını gizleyip “Vay sen Atatürk’e karşı mısın?” diye yaylım ateşe başlamaları yalnız tahammülsüzlüğün değil, çarpıtmanın da örneğini veriyorlar.
Canan Hanım kendince açıklama yaptı. Atatürk’ü sevdiğini, onun yolundan gittiğini ve onu bir yoldaş olarak kabul ettiğini söyledi ama bu karşıtlarını tatmin etmedi. “Yoldaşlık” sosyalist bir söylemdir ve şüphesiz ki “asker”likten daha samimi ve sıcaktır. Bu açıklamanın doyurucu sayılmamasının nedeni, onların bir kısmının geçmişte sosyalizmle bir bağlarının olmayışı, bir kısmı içinse sosyalizmin zaten ölmüş bulunmasıdır. CHP Genel başkanlığına “Atatürk’ün bir askeri” olarak adaylığını koyan Ümit Kocasakal zaten hiçbir zaman “yoldaş” olmadı.
BU SLOGAN NERDEN ÇIKTI?
“Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganını kitleler ilk olarak çeşitli gösterilerde Türkiye Gençlik Birliği’ne mensup gençlerden duydu. Git gide yaygınlık kazanarak CHP’lilerin bir kısmı da bunlara eşlik etmeye başladı. Fakat Gökçe Fırat, yayımladığı “MUSTAFA KEMAL’İN ASKERLERİYİZ” adlı kitapta (İlk baskı 50.000), bu sloganı ilk kez kendilerinin kullandığını, İşçi Partisi’nin bunu kendilerinden çaldığını ileri sürdü.
Gökçe Fırat, bildiğimiz siyasi hayatına İP’in gençlik kolu olan Öncü Gençlik başkanlığında başladı ve çok hareketli bir genç olması nedeniyle oldukça da seviliyordu. Fakat İP’li gençlerle bir kampta onları kanun dışı eylemlere kışkırttığı, partiye sızmış bir ajan olduğu gerekçesiyle partiden atıldı. Daha sonra CHP’ye kaydolduğunu, oradan da aynı gerekçeyle üyeliğine son verildiğini öğrendik.
Bunun üzerine Gökçe Fırat, Türk Solu ve İleri dergilerini çıkardı. Ulusal Parti’yi kurarak başına geçti. Onun daha da ünlenmesini sağlayan eylemi, 2003’te rektörlerin Anıtkabir yürüyüşünde “Ordu Göreve” pankartını açtırmasıdır. Rektörler, bunun bir provokasyon olduğunu söylediler.
Durum bu merkezdeyken Ergenekon davalarının ünlü savcısı Zekeriya Öz, bu olay hakkında birçok kişinin ifadesini alırken Gökçe Fırat’a dokunmadı. Derken Ergenekon kumpası bitti, çok geçmeden onun yerini Fetullahçılık aldı ve 2016’da Gökçe Fırat bu davadan içeri alındı. (Bu yazımla Gökçe Fırat’a yöneltilen geçmişteki ve şimdiki suçlamalar hakkında bir görüş belirtmiş olmuyorum. Bu konuda yeterli bilgim yok ve ben yargıç değilim. Bilinen olguları sıraladım)
Demem o ki, bir sloganın lafzına değil, kimler tarafından niçin söylendiğine de bakmak gerekir. Vatan, millet, cumhuriyet, halk, demokrasi, hatta sosyalizm, birçok çevre tarafından istismar edilebilir. Aynen din, iman, ahlak, Türklük, Müslümanlık kavramları gibi. “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganı, her ne kadar gerici bir iktidara karşıtlığı ifade ediliyorsa da halktan umudu kesip onun yerine çözüm olarak askerî bir rejimi çağrıştırıyor.
HEDEF DEMOKRATİK HALK İKTİDARI
Ben Ergenekon davaları sürecinde protesto için Silivri’ye gitmelerimde de, daha sonra da bu sloganı hiç kullanmadım. Benim gönül bağım bulunan devrimciler de geçmişte bu sloganı kullanmadılar. Bu “asker” sözüyle de ilk önce 23 Mart 2007’de İP kortejiyle Adana’daki İncirlik üssünü protesto etmeye giderken Ulukışla’da karşılaştım. Ulusal Kanal’da program yapan bir görevli, gruba “Doğu Perinçek’in askerleriyiz” sloganını attırmak istediğinde “Ben kimsenin askeri değilim. Bir daha bu slogan atılırsa gruptan ayrılacağım” diye tepki gösterdim. Gerçi bu slogan daha sonra tekrar edilmedi ama benim gibi “terhis” olanlar dışında kalanlar orada “asker”liklerini sürdürüyorlar.
Bin yıllık ezilmişlikten kurtulmaya, özgürleşmeye karar veren halkın iktidarı ele geçirmesidir söz konusu olan. Siyasi kültürümüze bıraktığı çağdaşlaşma mirasına rağmen Atatürkçülükte böyle bir ideoloji yoktur. “Atatürk’ün yoldaşıyız” sözünü de bir uzlaşma çabası olarak görüyorum. Atatürk de sağ olsaydı herhalde “Bu yoldaşlık da nerden çıktı” diye kızardı. “Siz benim askerlerimsiniz” diye bir sözü olmadığı gibi.
Sonuç olarak: CHP, içinde birçok sınıfları ve siyasetleri barındıran bir partidir. Canan Kaftancıoğlu’nu da düzene isyan eden kent küçük burjuvazinin bir temsilcisi gibi algılıyorum. Bakalım, CHP’nin daha üst sınıflarını temsil edenler kendisine tahammül edebilecekler mi? Şu ana kadar onu korumaya almış görünmeleri, partideki sivilleşmenin bir kanıtı olarak da olumlu bir gelişmedir.