Türk tiyatrosunun ve TRT’nin emektar ismi Pekcan Türkeş, on parmağında on marifet olan ustalardan. Avukat, öğretmen, turist rehberi, mütercim, hikâye, oyun ve roman yazarı, seslendirmeci, tiyatro, dizi ve reklam oyuncusu, gazeteci, gurme, seyyah... Bütün bu işlerin altından başarıyla kalkan Türkeş’in gençlik iksiri ise çok çalışmak ve kul hakkı yememek...
Radyo programcısı, avukat, öğretmen, seslendirmeci, oyun, hikâye ve roman yazarı, mütercim, profesyonel rehber, tiyatro, reklam ve dizi oyuncusu, gezgin, gazeteci, gurme ve daha sayamadığımız birçok mesleğin erbabı… TRT İstanbul Radyosu’nda sesi 42 yıldır yankılanan, avukatlıkta 35 yılı geride bırakan, 30 yıldır da Fransızca ve İngilizce dillerinde Kültür Bakanlığı kokartıyla profesyonel turist rehberliği yapan Pekcan Türkeş’ten bahsediyoruz. Radyonun emektar sesi Türkeş, TRT Çocuk Saati, Arkası Yarın ve Çocuk Bahçesi programlarında şimdiye kadar 2.080 kadar oyunda seslendirmeci, mikrofona koyucu, oyun yazarı ve oyuncu olarak görev yapmış. Radyo ile dört nesil büyüttüğünü söyleyen Türkeş, iki dilde sürdürdüğü turist rehberliğinde ise yaklaşık 150 bin kişiye İstanbul’u gezdirmiş. Enerjisinden ve neşesinden bir şey kaybetmediğini söyleyen 59 yaşındaki sanatçı, kul hakkı yemediği için de genç kaldığını ve pozitif bir insan olduğunu ifade ediyor. Bunca mesleği bir arada ve başarıyla sürdüren usta, “Her şeyden anlarım; bir futboldan bir de kumardan anlamam.” diyor.
????Biz dinlerken yorulduk bu meslekleri…
Sergüzeşt bir mizacım var. Tabii bu bir meslekten ziyade bir merak, bir özellik. Daha 16 yaşımdaydım. Otostopla tüm Avrupa’yı gezdim. Benzin istasyonunda, mezbahada çalıştım. Bulaşıkçılık, garsonluk yaptım ama yılmadım. Her yaptığım işi amatör bir coşku ile fakat profesyonel disiplin içinde yaptım. İş hayatına da böylece atıldım. Gezdiğim ve çalıştığım ülkelerde bildiğim dilleri daha da pekiştirdim.
????Dile merakınız da bu yıllardan mı?
Daha lise yıllarımda kendi çabamla İngilizce öğrenmiştim. Fransızca öğrenmeme ise zaruret diyebiliriz. Çok ilginç bir hikâyesi var bunun. O yıllarda mektup arkadaşlığı diye bir şey vardı. Benim de Fransa’da mektuplaştığım bir arkadaşım... Daha lise talebesiyken çıkıp Fransa’ya gittim. Mektup arkadaşımı buldum; ancak o, tek kelime İngilizce bilmiyormuş. Meğer mektupları İngilizceye tercüme ettirip öyle yolluyormuş. Tabii ben de tek kelime Fransızca bilmiyorum o zaman. Azmettim ve üç ay gibi kısa bir sürede Fransızcayı söktüm. Hem de bir Fransızla anlaşacak kadar. Tabii sonrasında ilerlettim ve Kültür Bakanlığı’ndan İngilizce ve Fransızca dillerinde rehber kokartı almayı başardım. Daha sonra Libya Cemahiriyesi’nde üç yıllık bir eğitimin semeresi olarak Arapça öğrendim. Yine İtalyancayı da ileri derecede bilirim.
????Meslekler’ hayatınıza giriş nasıl oldu?..
Hukuk fakültesinde okurken istisna akdiyle TRT İstanbul Radyosu’na girdim. Her ne kadar hukuk okuduysam da sanata hep bir ilgim vardı. Radyonun unutulmaz programları olan; Arkası Yarın, Çocuk Saati ve Çocuk Bahçesi programlarında görev aldım. Oyunlar yazdım ve bu oyunları mikrofona koyucu olarak yönettim. Dormen Tiyatrosu, Şehir Tiyatroları, Devlet Operası, Ankara Oyuncuları, Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu-Abdullah Şahin (Nokta)-Enver Demirkan (Virgül)-Levent Kırca- Oya Başar Topluluğu derken araya bir öğretmenlik girdi. Yenilevent Lisesinde Fransızca, Beşiktaş Ortaokulu’nda İngilizce Öğretmenliği yaptım. Bu yıllarda çocuklar için yazdığım ‘The Stories of Nasreddin Hodja’ isimli kitabım çıktı. Bir taraftan da Hayat Resimli Roman Dergisi için çeviriler yaptım. Hatta dünya edebiyatına armağan ettiğim Peck Nack (!) karakteri de bu yıllardan kaldı. O zamanlar telif eser yayınlamıyordu dergi. Ben de kendi kurguladığım aşk hikâyelerini Peck Nack isminde bir yazarın kaleme aldığı ve Pekcan Türkeş’in de bu eserleri çevirdiği masalını uydurdum. Oğuz Özdeş ağabeyime itiraf ettiğimde “Bütün öykülerdeki karakterlerin senin gibi romantik, sergüzeşt, hayalci olması sebebiyle sana ait olduğunu hemen anladım; şevkini kırmak istemedim.” dedi o da tebessümle...
???? Bunlar az bir kısmı. Ya gerisi?..
Turkish Daily News’te Court Room, Legal Advice For Foreigners ve Sultan’s Dining Table köşelerini yazdım. Kâğıt Sanayici ve İşverenleri Sendikası’nda müzakereci avukat olarak görev yaptım. 18 sene Şişecam Grubu’nda avukatlık yaptım.‘Kralın Diş Ağrısı’ ve Ergenekon Destanı isimli oyunlarım Hürriyet Çocuk Oyunları Antolojisinde yayınlandı. Şu anda da boş durmuyorum. Bir reklam filminde Zorro’yu canlandırıyorum. Abdullah Şahin Tiyatrosu’nda ve Ferdi Tayfur’la ‘Memur Muzaffer’ dizisinde oynuyorum.
????Gelelim 44 yıldır çalıştığınız TRT dönemine...
1966 yılında Çocuk Saati’nde işe başladım. Henüz 17 yaşımdaydım. Askerlik hariç hesaplarsanız, 2080 oyunda seslendirmeci, oyuncu, mikrofona koyucu olarak görev aldım. Guinness’e bile girmem lazım aslına bakarsanız. (Gülüyor) Şu anda TRT’de görevime devam ediyorum. TRT İstanbul Radyosu’nun en yaşlı ve eski üyesi benim. Askerliğimi de Tuzla Piyade Okulu’nda yaptığım için yine ara sıra izinlerde de program yapmaya devam ettim. Yani dile kolay, bu kadar iki binden fazla oyuna emek verdim. Her 10 yılı bir nesil olarak alırsak, aşağı yukarı dört nesil büyüttüğüm anlamına geliyor. Çocuklar için yapılan işler benim için kutsal bir görev gibidir. Çocuk Saati için kayıt alınacağı günler ben de en az onlar kadar heyecanlanırım. En güzel elbiselerimi giyer, öyle giderim işe. Onların Pekcan Ağabeyiyim neticede.
????Peki, çocuklar tanıyor mu sizi?
Maalesef çocuklar değil de büyükler tanıyor. Geçenlerde bir duruşma sırasında hâkim bey sesimden tanıdı. Çocuklar beni Olacak O Kadar’da oynadığım ‘Yusuf Yusuf Usta’ tiplemesinden tanıyor. 30 bölüm canlandırdığım karakteri tanıyorlar ama 44 yıl emek verdiğim radyodan beni tanıyan az çıkıyor. Çocuklar da artık radyo dinlemiyor zaten.
????Bu kadar iş ve enerji, yaşınıza göre biraz fazla değil mi? Kalıbı dinlendirmek fena mı olur?
(Gülüyor) Zaman kısa, yapılacak iş çok. Spor yaparken gazete okuyorum, tv izliyorum. Benim dönem arkadaşlarıma bakıyorum hemen hepsi çöktü. İnsan çalıştıkça, ürettikçe genç kalıyor. Bir de kul hakkı yemezsen hem genç kalıyorsun hem de enerjik.
????Görüşmemiz esnasında sürekli birileri arayıp bir şeyler soruyor size. Çok mu müvekkiliniz var?
“İstişare sünnettir’ derdi rahmetli babam ve o şiar, kulağıma küpe oldu. Meslek hayatım boyunca danışma ücreti olarak tek kuruş almadım. Yol göstermek, bilmeyen insanların işlerini kolaylaştırmak büyük sevap. Bugün bir danışma ücreti asgari ücret kadar. Gazetedeki köşemden de Ailemin Avukatı adlı televizyon programımda da insanlara yardımcı olmak için ter döktüm. Yine fırsat olursa bir gazetede vatandaşın sorunlarına cevap vermek isterim.
????Son olarak bu 150 bin kişiyi gezdirme meselesi… Bu bir ‘mesele’ oldu hakikaten…
(Gülüyor) Evet. Mesele gibi görünse de tabii ki Fransızca ve İngilizce dillerinde bakanlık kokartı olan yaklaşık 30 yıllık bir rehberim. Bunu hesap edince aslında az kişiyi gezdirmişim, bu rakamı 500 bin yapmalıyım diyorum kendi kendime. Keşke mümkün olsa da tüm Avrupa’yı gezdirebilsem. Hatta tüm dünyayı... Türkiye’nin tanıtımı için elimden geleni yaptım. Yurtdışında da birçok semineri ve konferansı takip ettim. Bu 30 yıllık tecrübenin neticesinde bir kitap kaleme aldım. Tüm gezginlere, rehberlere ve İstanbul sevdalılarına hitap edecek bir kitap bu. Ancak, ‘A Tourist Guide’s View of İstanbul’u (Bir Rehber Gözüyle İstanbul) henüz bastırabilmiş değilim. Gerek ‘Avukat Sizsiniz’ kitabıma gerekse ‘Bir Rehber Gözüyle İstanbul’ isimli kitabım için sponsor arıyorum.