RUSYA’NIN SÖZCÜLÜĞÜNÜ ÜSTLENMEK!

Zeki SARIHAN

ABD-Rusya genişleme siyasetinin kurbanı haline gelen Ukrayna halkının selameti, mutlak tarafsızlık ilan etmelerinden geçiyor. Ukraynalıların ülkelerinin toprak bütünlüğü ve halkının refahını ancak bu yolla güvence altına alabilecekleri anlaşılmış olmalıdırlar. Nitekim Zelenski’nin son açıklamalarında bunu anlamış olmasının işaretleri de vardır. NATO’ya üyeliklerini yakın zamanda mümkün görmediğini ve halkı Ruslardan oluşan ve Rusya’ya katılma kararı alan bölgelerin durumunu yeniden görüşebileceklerini söylemesi bunun kanıtlarıdır.

Amerika-Rusya tahterevallisinde sopanın iki ucu da temiz değildir. Dünya halkları bunu canlarını, mallarını, servetlerini kaybederek yaşadılar.

Buna rağmen, Sovyetlerin Ukrayna’ya savaş açması sonucunda başlayan tartışmalarda ABD ve NATO politikalarını, ya da Rusya’nın istilacı amaçlarını gözü kapalı savunanlara rastlıyoruz.

Ülkenin 1950’den sonra ABD’nin yörüngesine sokulmasından sonra bu ilkede yetiştirilen veya NATO’da görev yapan bazı savunma uzmanlarının, ABD sermayesiyle ortaklık halinde olanların bu tutumunu anlamak mümkündür. Kaderlerini bu ilkeye ve onun kurduğu dünya kapitalist sistemine bağlamışlardır. Eski “Moskof” düşmanlığı veya Soğuk Savaş döneminden kalma komünizm düşmanlığını Rusya düşmanlığı ile birleştirenlerin Amerikancılığını da anlamak mümkündür. Onların çoğu bile bu savaş karşısında daha ihtiyatlı bir dil kullanıyor.

Fakat sırf Amerika ile çatışma halinde bulunuyor diye kayıtsız şartsız Rusyacı olanları anlamak mümkün değildir. Ekim devriminden sonra ve Sovyetler Birliği döneminde dünyanın bütün sosyalistlerinin Sovyetlere karşı bir sempatisi vardı. Bunun nedeni, onun kapitalizm karşısında bir seçenek oluşturmasıydı. Sovyetler Birliğinde sosyalizmin bozulduğu anlaşıldıktan ve Rusya’nın Varşova Paktı kuvvetlerine dayanarak Macaristan ve Çekoslovakya müdahalesinden sonra birçok sosyalist ona da cephe aldı. Bizim gibi ülkeler için bağımsızlığın değeri daha çok anlaşıldı. “Ne Amerika Ne Rusya Tam Bağımsız Türkiye” sloganı 1968’de dillendirilmeye başlandı.

PERİNÇEK’İN AMERİKA TARAFTARLIĞI

O tarihlerde Çin’e göre Rusya, İki Süper Devlet’ten daha tehlikeli olanı idi. İdeolojik olarak kendi ayakları üstünde duramayacak kadar genç olanlar bu tezi kabul ettiler Doğu Perinçek’in başında olduğu Aydınlık hareketinden söz ettiğimi anlamışsınızdır. Perinçek’e göre ABD emperyalizmi gerileme dönemine girmişti ve “Sovyet Sosyal Emperyalizmi” yükseliş dönemindeydi. Perinçek, Rusya’nın yayılmacı emelleri karşısında gerileyen ABD’nin yanında yer alabileceklerini bile ilan etti. Varşova Paktı dağıldıktan sonra NATO hakkında yazıp yazmadığını hatırlamıyorum fakat NATO’nun artık tehlikeli olmadığını ve Türkiye’nin NATO’dan çıkmasına gerek olmadığını bana söylediğini çok iyi hatırlıyorum.

Bu tahlillerin doğru olmadığı, 1990’da Sovyetler Birliğinin dağılması ve Sovyet devletlerinin tümünün kapitalizme geçmesinden anlaşıldı. Rejim dışarıdan görüldüğünden daha çok çürümüştü. Sovyet halkları temiz bir sosyalizm kurmaya cesaret edemediler. Eski Sovyet Cumhuriyetlerinin yöneticileri, devlet mallarını zimmetlerine geçirdiler, halkın zenginliklerini

yağmaladılar. Kazakistan’dan Doğu Avrupa ülkelerine KADAR birkaç yılda milyarderler ortaya çıktı. Halk bir kuru ekmeğe muhtaç hale geldi. Karadeniz bölgesine akın eden ve ellerinde ne varsa satıp ekmek parası çıkarmaya çalışan Kafkas halklarının durumu içimizi yakıyordu!

Kala kala elde birkaç sosyalist ülke kaldı. Küba, Kuzey Kore ve Çin. Çin de bu gelişmelerden nasibini aldı. Kapitalizm, sosyalizme üstün gelmişti. Bu şartlarda Çin hükümeti, tek çarenin halkın refah düzeyini yükseltmek olduğunu görerek Komünist Partisi yönetiminde kapitalist kurallardan yararlanan bir siteme geçti. Bunun kapitalizm mi, sosyalizm mi olduğu tartışmalı ise de Çin’in dünya pazarında hızla yükselmesi, ABD ile rekabet eder hale gelmesi memnunluk vericidir.

Bu durum Aydınlık çevresinde geçici bir tereddütten sonra kayıtsız şartsız Çin politikalarının bir eklentisi haline gelmesine neden oldu. Aydınlık hareketinin yöneticileri, ancak iki devlet arasında yapılacak temaslara benzer biçimde Çin Komünist Partisi’nin yöneticileriyle görüşmeye, Türkiye hükümetini Çin politikalarına çekmeye, Çin’in de Türkiye devletinin dış politikasını desteklemek için ikna etmeye çalıştılar. Ancak Rusya’nın da, Çin’in de kendi çıkarlarını esas alan politikaları vardı.

Aynı çevre bir süredir, hele Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesinden sonra adeta Rusya’nı Türkiye’de sözcüsü haline gelmişlerdir. Perinçek yaptığı basın toplantısında, Rusya’nın bu savaşı kazanmak ve Ukrayna’yı Rusya’ya katması için düşündüğü çözüm yollarını bir bildiri halinde açıkladı. Türkiye’nin Rusya ile birlik olursa kazançlı çıkacağını ileri sürdü. Türkiye’de Putin’in en büyük ve nerdeyse tek gerçek dostu Perinçek ve onun partisidir.

DEĞNEĞİN İKİ UCU DA…

İttihatçılar, emperyalizmle pislenmiş derneğin iki yanının da bok olduğunu anlayamadılar ve ülkeyi gözü kapalı halde Alman emperyalistlerinin yanında savaşa soktular. Bunun bedelini koskoca bir devlet ve millet çok ağır ödedi. Cumhuriyeti kuran kadrolar (ki çoğu İttihatçılıktan gelmeydi) bu felaketten ders çıkararak emperyalistler arasında taraf tutmama siyasetine yöneldiler. İkinci Dünya Savaşı’nın getireceği apaçık olan yıkımdan ülkeyi savaş dışında tutarak korudular. 1950 sonrası yöneticileri ise (gene başta İttihatçılıktan gelme Celal Bayar vardı) Türkiye’yi “Küçük Amerika olacağız” umutlarıyla Atlantik sitemine bağladı.

Türkiye’nin önünde orta vadede NATO’dan ayrılarak tam bağımsız bir ülke ve barış merkezi olmak vardır. Durum bu iken gözü kapalı bir Rus taraftarlığı ve Rusya’nın Türkiye’de sözcü kesilmek, sosyalizmle de bağımsızlık idealleriyle açıklanamaz. Bu Rusyacı atak, proletarya sosyalizmi kurma vaadiyle politikaya atılıp, Atatürkçülük aşamasını da geçip Devlet Bahçeli ve Tayyip Erdoğan’la birleşmek kadar ciddiyetsiz bir serüvenciliktir. O kadar ileri gidilmiştir ki, Tayyip Erdoğan’dan bile kayıtsız şartsız Rusya taraftarlığı talep edilmektedir.

NOT: 2017’de beş günlük Ukrayna gezisi yapmış, dönüşte izlenimlerimi yayımlamıştım. Metni bir parça kısaltarak “Zeki Sarıhan Yazıları-Dün Bugün Yarın” adlı siteme koydum. İlgilenecek olanlar zekisarihan.com’u tıklatarak ulaşabilirler. (11 Mart 2022)