Dikkatler Rusya-Ukrayna savaşına yoğunlaşsa da, geçim sıkıntısı altındaki milletin genel seçimlere ilgi sürüyor. Erken seçim olur mu? Zamanında seçim yapılır mı? Seçimleri Cumhur İttifakı mı Millet İttifakı mı kazanır?
Bütün bu soruların net yanıtları yoktur. En yakın ihtimaller, seçimlerin (AKP bir aksilik çıkarmazsa) bir buçuk yıl sonra 2023’te yapılacağıdır.
Bu seçimlerde Cumhur İttifakı’nın Cumhurbaşkanlığını kaybedeceği, yerini Millet İttifakı’nın belirleyeceği adayın alacağı, hemen her gün yapılan kamuoyu yoklamalarından anlaşılıyor.
Biz şimdilik Cumhurbaşkanlığını muhalefetin kazandığı beklentisi üzerinden fikir yürütmeye devam edelim: Hiç kuskusuz bu sonuç millete derin bir nefes aldıracaktır. Ülkenin geleceğini düşünen her siyasi çevre ve her kalem sahibinin canını dişine takarak bu iktidarın gitmesi için çaba göstermesi gerekiyor. İstanbul Belediye seçimlerinde görüldüğü gibi bazı sol çevrelerin “Bana ne?” diyerek sandığa gütmemesi büyük bir sorumsuzluk olacaktır.
NE KAZANACAĞIZ?
Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanmak, bütün muhalefet için büyük bir moral kaynağı ve seçimden sonra yapılacak çalışmalar için umut verici olacaktır.
Fakat Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanmanın, şirazesinden çıkmış siyasi sistemi rayına oturmak için yeterli olmayacağı görülüyor. Parlamenter sisteme dönülebilmesi için Meclis çoğunluğunun da muhalefet tarafından kazanılması gerekiyor. Yoksa şimdi İstanbul’da görüldüğü gibi, bugünkü iktidar uzantılarının Cumhurbaşkanını ve Meclisi çalıştırmamak için ellerinden geleni arkasına koymayacağı gün gibi açıktır.
Millet İttifakı’nın seçim kazanması Türkiye’nin ekonomik ve siyasi düzeninde ne gibi değişikliklere sebep olacaktır? Ne yazık ki, bu düzen gene önemli ölçüde dışarıya bağımlı, kapitalist bir sistem olacaktır. Sınıflar arasındaki uçurum devam edecektir. İşsizliğe çare bulmak kolay değildir. AKP’nin 20 yıldır devlet düzeninde yaptığı tahribatı düzeltmek de çok zordur ve istense de çok zaman alacaktır. Özelleştirilmiş stratejik işletmeler yeniden kamulaştırılabilecek midir? Eğitimde yaratılan tahribat kaç yolda düzeltilebilecektir?
Yeni yönetim, savaş politikalarından dönecek midir? Ülke dışındaki askerî kuvvetleri geri çekecek midir? Kürt sorunu nasıl seyredecektir?
Bütün bunları “Her iki İttifakın birbirinden farkı yoktur” anlamına söylemiyorum. Aralarında büyük farklar vardır ve zaten bu şiddetli çatışma da bu farklılıklardan kaynaklanmaktadır. Bu çatışmada taraflardan biri burjuvazinin ırkçı-İslamcı kanadı, diğer ise bu kanadın devleti tekelleştirmesinden ve hazineye el koymasından rahatsız olan burjuva kanadıdır. Çoğu emeğiyle yaşayan dar gelirli halk ile orta sınıf, bu iki kanattan birini tercih edecektir. Türkiye’de olması gereken sol-sağ veya sermaye emek çelişkisi varlığını örtülü bir biçimde sürdürmekle birlikte güncel cepheleşme, diktatörlükle liberalizm arasındadır. Bu karşıtlık, zamanla nereye evrilecektir, şimdiden belli değildir. Halk olarak şu anda önümüzdeki sorunları çözmekle meşgulüz.
Parlamenter hayat, bir bakıma hâkim sınıf partilerinden hangisinin seçmenlerin desteğini alacağı işe ilgilidir.
Emekçiler bu mücadeleden uzak değildir. Onlar, kendilerinin iktidar olma ihtimallerinin bulunmadığı koşullarda kendilerine daha yakın gördükleri kuvvetin arkasında sıralanırlar. Ama Türkiye demokrasi ve devrim mücadelesi burada durmayacaktır. Devrimciler “Merdiven basak basak” atasözünün anlamını bilmek durumundadırlar.
BELİRLEYİCİ OLAN KÜRT SEÇMEN
Şimdi, bu mücadelede Kürtlerin ve çoğunlukla Kürt seçmenlere dayanan HDP’nin nasıl bir tutum alacağı merak konusudur. Eğer Kürtler, Millet İttifakını desteklemezse seçim sonuçları çantada keklik değildir. Cumhur İttifakı’nın temel seçim stratejisi, Millet İttifakı’nı HDP üzerinden vurmak ve çökertmektir. Millet İttifakı, içindeki milliyetçilerin ağırlığı ve AKP’den korkuları nedeniyle HDP’yi ittifakın içine almıyor. Bu koşullarda HDP seçmeninin “Benden size hayır yok! Ne haliniz varsa görün!” demesi ihtimal dâhilinde ise de böyle bir tutum sorumsuzluk olur. HDP ve eğer parti kapatılırsa HDP seçmeni, seçimlerde sorumluluğu elden bırakmama olgunluğunu göstermelidir. İlk turda kendi adayını çıkarsa bile ikinci turda muhalefetin ortak adayını desteklemelidir. Türkiye solu, böyle tarihî bir sorumluluk altındadır. Verilen demeçler ve yazılara bakılırsa kimse bu sorumluluktan kaçınmayacaktır.
Bir saptama: Genel seçimlerden önce ve bazı siyasi dalgalanma durumlarında, köyümüze telefon ederek seçmen davranışlarında bir değişiklik olup olmadığını sorarım. Köylülerle her zaman temasta olan haber kaynağım, “Hiçbir değişiklik yok. AKP’liler Nuh diyor Peygamber demiyor” yollu açıklamalar yapardı. Köyde yıllardır AKP birinci parti olmaya ve yüzde 60 civarında oy almaya devam ediyordu.
Bu yazıyı yazarken haber kaynağıma yeniden sordum: Köylülerin tutumlarında gene bir değişiklik yok mu? Haber kaynağım, hiç düşünmeden şu yanıtı verdi: “Hayır, bu kez iyi haberlerim var. ‘Elim kırılsaydı da AKP’ye oy vermeseydim. Artık bir daha vermem’ diyenlerden geçilmiyor. AKP son seçimde aldığı oyların yarısını bile alamaz” dedi. Bunun nedenleri olarak da bazı fiyat artışlarını gösterdi. Fiyatı olağanüstü artan mallar arasında gübre, yem, tüp gaz başta geliyor.
Devrimciler olarak, Millet İttifakı’nın hedefleriyle yetinemeyiz. Diktatörlüğe karşı onu desteklemek, fakat onu ilerletmeye çalışmak, bu vesileyle halkı kendi iktidarına hazırlamak görevimizdir.