SEN ÇOK YAŞA GÜLSÜN!

Zeki SARIHAN

Onunla 1967’de Gazi Eğitim Enstitüsüne kaydolduğum yıl tanıştım. Ben Türkçe bölümünün birinci sınıfını okurken Gülsün son sınıfta okudu.

Gençliğin, İşçilerin, memurların, öğretmenlerin, köylülerin, Amerikancı ve soyguncu bir iktidara karşı başkaldırdığı yıllardı. Üniversite gençliği gibi Gazi Eğitim Enstitüsü öğrencileri de hızla devrimcileşiyordu. Kız arkadaşlarımız da erkeklerden geri kalmıyorlardı. Fakat içlerinde bir kız vardı ki, teoriye karşı susuzluğunu kitap okuyarak gidermesiyle, ağırbaşlı bir sorumluluk duygusuyla ve ciddiyetiyle öne geçmiş bulunuyordu. Giyim kuşamında sade ve doğal ama düşüncelerinde çok renkliydi.

Gülsün, 1968 yazında mezun oldu, arkadaşlarıyla birlikte yurdun dört bir yanına dağıldılar. Türkiye halkını derinden seven ve ona karşı görevlerine yapmaya çalışan tutumuna bir öğretmen olarak gittiği yerlerde de devam etti.

1971 sonrasında üzerinden bir buldozer gibi geçtikleri memleketim olan Fatsa’daki Ortaokula atamışlar. 1974 sonbaharında geçmiş zulümleri onarma çabasında olan Ecevit Hükümetinin hoşgörüsü ile ben de aynı okula atandım. O sırada evlendiğim Şenal da eş durumdan aynı okula nakledilince TÖB-DER’deki kadrolarımız genişledi. Gülsüm bu kadronun en dirençli önderlerinden biri idi. Derhal kolları sıvadık. Derneğin yayın organı olarak haftalık bir bülten çıkarmaya başladık. Eğitim öğretim konularında kampanyalar düzenledik. Dernekte haftalık seminerler yapmaya, tiyatro oyunları hazırlayarak çevrede sahnelemeye başladık. Oktay Akbal’ın “Fatsa’da devrimci bir kale kurmuşlar” diye yazdığı bir dönemdi.

Derken o zaman yaygın gruplaşmanın uzantısı olarak Gülsümle birbirimize rakip olduk. TÖB-DER’de seçimleri onun başında bulunduğu ekip kazandı ve şube çalışmaları eskisi gibi sürdü.

Ben bir yılı bulmadan Fatsa’dan sürüldüm. Gülsüm İstanbul’a nakletti.

On yıl sonra bizi bu kez Ordu Efirli Cezaevinde buluşturdular. Fatsalı gençlere ortaokulda devrimci düşünceleri bizim aşıladığımızı ileri sürüyorlardı. Tutuklanan gençlerin birisinden böyle bir ifade almışlardı. Gülsüm ve eşi bu tutuklamadan hiç fütur getirmedi. Bizim gibi onlar da çok geçmeden tahkiye olduklar ve işlerinin başına döndüler.

Gülsün, bir süredir Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğinin başkan yardımcısı. Facebooktaki hesabından şöyle bir ileti paylaşmış:

Gülsün Kaya

Öyle bir korku saldılar ki yüreklere , ”Savaşa karşıyım, gençlerimiz ölmesin!” derseniz “vatan haini” ilan edileceğinizden korkuyorsunuz.

Korkmuyorum! Savaşa karşıyım, gençlerimiz ölmesin istiyorum; bir buçuk yıl öğretmenlik yaptığım Kilis, bombalanmasın istiyorum.

Devlet, sorunları akılcı bir yöntemle, barış içinde çözsün istiyorum. Bu, bir yurttaş, bir anne olarak benim hakkım. Olmazsa bir yurttaş, bir anne olarak payıma düşeni yaşamaya hazırım.
Var mı ötesi?

“İşte Gülsün’e yakışan da buydu. Gerçek devrimci böyle yol ayrımlarında belli olur. Birçok eski ve yeni arkadaşının göstereceği tepkiyi, hükümetten gelebilecek tehditleri hesaba katmadan söyleyeceğini dosdoğru söylüyor. Savaş için birçoklarının yaratacağı gerekçelere itibar etmiyor. “Elmanın sapı, armudun çöpü var” diye mazeret sığınakları aramıyor.

Gülsün, benim 1967-1968’de Gazi’de ve 1974-1975 öğretim yılında Fatsa’da iyi tanıdığım aynı Gülsün. Sade, dosdoğru,  cesur ve haklı. Başkalarına da cesaret veriyor.

Bu dar günlerde çeşitli hesaplar içinde sussaydın sana yakışmazdı. Bu arkadaşın da “Bizim Gülsün nerde kaldı? Neden sesi çıkmıyor?” derdi. Şimdi birçok eski ve yeni arkadaşı için dediği gibi.

Onu yön değiştirenlerden ve susanlardan ayıran öyle zannediyorum ki, kişiliğine işlemiş mayadır. Arabanın yüksek yerine binmeyi düşüklük saymasındandır. Mayasının sağlam olduğunu sandığımız nicelerinin akşamdan sabaha nasıl çürüdüğünü görüyoruz da hallerine acıyoruz. Sen çok yaşa Gülsün!