Birinci Dünya Savaşı’nda günlük tutan subay ve yedek subaylar vardı. Bu yöntemi Almanlardan öğrendikleri söyleniyor. Savaşın gidişi ve arka planı hakkında çok değerli bilgiler de vermektedirler. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınlarının yaptığı en değerli hizmetlerden biri de bu günlükleri yayımlamakta oluşudur.
Yarbay Eyüp Bey, Birinci Dünya Savaşında Türkiye’deki Alman subayların hizmetinde çalışmış, Savaş bitip Almanları uğurladıktan sonra Harbiye Nezaretinde çeşitli görevlerde bulunmuş, özellikle Anadolu’ya silah ve mühimmat kaçırılmasında önemli bir görev üstlenmiştir.. Elimizdeki kitap onun Mondros Mütarekesinden sonra günü gününe tuttuğu günlüklerden oluşmaktadır. 993 sayfalık bu kitabın 754 ve 755. Sayfasında Osmanlının son şehzadelerinden Abdürrahim Efendi ile ilgili önemli bir bilgi veriliyor.
Ramazan ayıdır. Şimdi de yapıldığı gibi iftar davetleri yapılmaktadır. 22 Mayıs 1922 günü Ramazan’ın 24. Günüdür. Eyüp Bey ve arkadaşları, akşamüzeri önce Beyazıt Camiine gider. Abdürrahim Efendi de oradadır. Fakat akşam konukları geleceği için daha önce yalısına gittiği anlaşılıyor. Merkez Kumandanlığının otomobili istenir. Yarbay Hasan Bey, Albay Şükrü Bey, Binbaşı Sabri Bey, Yüzbaşı Emin Efendi birlikte Davetlisi oldukları Abdürrahim Efendi’nin konağına giderler. Onları önce yaveri, sonra kendisi karşılar. Selim Sırrı (Tarcan) ve Pertev Paşa da gelirler. Orda üç subay daha vardır.
Şehzade bu subayları neden iftara çağırmıştır? Eyüp Bey’in günlüğünün bir yerinde Harbiye Nezaretinde yapılan bir komisyon toplantısında Abdürrahim Efendi’nin de orada bulunduğunu anlatmıştı. Oradan tanışıyor olmaları gerekir.
Sofranın oldukça kalabalık olduğu anlaşılıyor.
Sözü günlük sahibi Yarbay Eyüp Bey’e bırakalım:
“Sofra alaturka değildi. Fakat hizmet de alafranga görülmüyordu. Takımlar tamamen gümüştü. Bina ve salonlar pek güzel döşenmiş. Yemekte bir fevkaladelik yoktu. Sofrada cereyan eden konuşmalardan şehzadenin oruç tutmadığı anlaşılıyordu. Yemekten kalkınca yukarıya bir salona aldılar. Salonda pederleri merhum cennet mekân Sultan Abdülmecit’in bir resimleriyle şehzadenin yağlıboya resmi nazarı dikkatimi çekiyor. Bir saat kadar havai (havadan sudan) görüşüldü. Şehzadenin ifadelerinden din hususunda pek dikkatsizlik gösterdiği anlaşılıyor. Al-i Osman’a mensup bir şehzadenin oruç hazzıyla hazlanmasını ve cemaatle namazını eda eylemesini ve bu hususta sofrasında ve konağında güzel ve tatlı okuyan hafızlar bulundurmasını gönül arzu ediyor. Halbuki adı geçen zat musiki heveslisi. Musikiden başka bir şeyden haz alamıyor. Yarın akşam bir ecnebi musiki heyeti gelip terennüm icra eyleyecekmiş. Bunun için Pertev Paşa’yı davet ediyor. Familyasının terbiyesi de tamamen bir İngiliz terbiyesiymiş. Bu zat ile temasım arttıkça hakkındaki muhabbet ve saygım azalıyor.”
1894 doğumlu olan Abdürrahim Efendi, Almanya’da eğitim görmüş. Birinci Dünya Savaşı’nda çeşitli cephelerde subay olarak savaşmış. Mütareke’nin başlangıcında Anadolu’da milliyetler arasında barışın ve sükûnetin korunması için Anadolu’ya gönderilen Nasihat Heyetlerinden birine başkanlık yapmıştı. 1924’te Halifelik kaldırılıp Osmanlı Hanedan üyelerinin yurtdışına çıkarılması kanunu gereğince İstanbul’dan ayrılmış. Eyüp Durukan Abdülmecit’i “Pederleri” diye yazmasına rağmen İkinci Abdülhamit’in beşinci oğlu olduğunu kaynaklar söylüyor. 19502’de Paris’te kaldığı otelde ölü bulunmuş. Osmanlı Hanedan üyeleri hakkında bugünkü önyargıların o zaman da geçerli olduğu Yarbay Eyüp Bey’in ifadesinden anlaşılıyor. Hanedan üyeleri, namaz kılıp oruç tutarlar mıydı? İçki içerler miydi? Resim yapıp Batı müziği dinlerler miydi? Son Halife Abdülmecit gibi çocuklarına Batı eğitimi mi aldırırlardı? Bunu da Hanedan uzmanı Murat Bardakçı’ya sormak gerekir. (18 Aralık 2023)
zekisarihan.com