TOM AMCA’NIN KULÜBESİ

Zeki SARIHAN

Ayda bir kitap okuyup tanıtma görevi verdiğim ortaokul öğrencileri, Tom Amca’nın Kulübesi’ni pek severlerdi. Vicdanı henüz kirlenmemiş hangi insan, apaçık zulüm olan ırk ayrımcılığı karşısında tepkisiz kalabilir?

 

Amerikalı kadın öğretmen Harriet Beecher Stowe’nin 1852’de yayımlanan kitabı neden yayımlandığı yıl 300.000 adet satıldı? Neden dünyanın hemen bütün dillerine çevrildi? Çünkü başta Amerika olmak üzere yeryüzünde ırkçılığın varlığına rağmen, buna karşı olan yüz milyonlarca insan da vardı. 19. Yüzyıl aydınlanma yüzyılıydı. Kölelik dönemi sona eriyor, bunun yerini insanların ırklarına, renklerine, dil ve dinlerine bakılmaksızın eşit olduğu görüşü yaygınlaşıyordu. Kapitalizm gelişiyordu ve köleler, emeklerini kime isterlerse ona satacakları bir iktisadi sistemin işçileri haline geliyordu. ABD’nin özgürlükçü Kuzeyi ile köleci güneyi arasındaki iç savaşı kapitalist Kuzey kazandı.

 

Uluslararası birçok temel belgede yasaklanmasına rağmen ırkçılık ne ABD’de ne dünyanın başka yerlerinde son buldu. NAZİ Almanya’sında doruk noktasına çıktı ve başta Yahudiler ve Çingeneler olmak üzere Alman olmayan milyonlarca insanın hunharca öldürülmesine yol açtı.

 

IRKÇILIĞIN KAYNAĞI

 

Irkçılığın nedeni doğrudan veya dolaylı olarak iktisadidir. Kendilerinin doğuştan diğer topluluklara karşı üstün yaratıldığına inanan bir topluluk, ekonomik kaynakların adil paylaşımını reddeder. Bu “hak”larını güvence altına almak için diğer topluluklara siyasi olarak da hükmetme yoluna gidereler. Çoğu zaman bunu anayasalara ve yasalara da işlerler.

 

 Irkçılığın yumuşatılmış biçimi milliyetçiliktir. Çoğu zaman yurtseverlikle karıştırılan, gerçekte ise yurtseverlikten çok farklı olan milliyetçilik, kendi milletinin başka milletlerin hâkimiyeti altında ezilmesine karşı olmaktan başlar, kendi milletinin diğer milletlerden üstün olduğunu ileri sürmeye, hatta diğer milletleri boyunduruk altına alma hakkı olduğu düşüncesine kadar uzanır.

 

TÜRKİYE’DE IRKÇILIK YOK MU?

 

Irkçılık, insanları ten rengine göre sınıflayıp bunlardan birinin diğerlerine karşı üstünlüğünü savunmaktan ibaret değildir. Bu tip bir ırkçılık insanlık tarafından lanetlendiği için birçok ırkçı, sözde bu tip bir ırkçılığı reddedip kendi ideolojilerini gizleme yoluna gidiyor. Hürriyet gazetesi ABD’deki ırkçılık olayı üzerine Türkiye’deki birkaç Afrika kökenli ile görüşmüş. Bunu Türkiye’de ırkçılık olmadığı başlığı ile vermiş. Türkiye’deki siyah tenlilere karşı ABD’deki gibi bir ırkçılığın olmamasının nedeni, siyahîlerin sayısının Türkiye’de çok az olması ve beyazların ekmeğine ortak olma gibi bir tehlikenin bulunmamasıdır. Bunun yanında Türkiye’de ırkçılık başka topluluklara ve başka biçimlerde hem de geniş çapta yürürlüktedir. Türkiye’deki ırkçılık, adında milliyetçilik olsun olmasın birçok parti ve kurumun ruhuna sinmiş durumdadır.

 

Türkiye’de yaşayan insanların tamamına yakını Kafkas ırkına mensuptur, yani beyaz tenlidir. Bu nedenle Türkiye’deki ırkçılık ABD’deki gibi ten rengi üzerinden değil, etnik topluluklar üzerinden yapılıyor. Hitlerin ırkçılığı da ten rengi üzerinden değildi.

 

“Benim dinimden olanlar ve olmayanlar” sınıflaması da bir çeşit ırkçılıktır. Bu anlayışa göre benim dinimden olanlar, diğer dinlere mensup olanlara üstündür. Onları yönetme hakkına sahiptir. Dolayısıyla ekonomik kaynaklara hâkim olmak benim dinimden olanların hakkıdır. Devlet benim dinimden olanları korur. Onların teşkilatlarına kaynak ayırır ve siyasi olarak da onları kayırır.

 

Irkçılığın başka bir biçimi “Benim milletim ve ötekiler” anlayışıdır. Ekonomik kaynaklar benim milletimin (gerçekte burjuvazinin) emrindedir. Toplumu yönetmek de benim milletime mensup olanlar (gerçekte onun hâkim sınıfları) tarafından yapılacaktır. Anayasalar ve yasalar buna göre hazırlanmıştır. Eğitim buna göre düzenlenmiştir ve milyonlarca insanın çocukluktan başlayarak kültürü ve psikolojisi buna göre biçimlenmiştir. Herkes buna boyun eğerse ne âlâ. Değilse kırk katırla kırk satırdan birini seçmek zorundadır!

 

IRKÇILIĞIN PANZEHİRİ HALKÇILIK

 

Sınıf mücadelesinin bastırıldığı, emekçilerin sınıf bilincinden uzaklaştırıldığı koşullarda halk kitlelerini ırkçılığın içine çekmek, onları birbiriyle vuruşturmak çok kolaydır. Siyasi cehalet ırkçılığa fidelik görevi yapar.

   

Irkçılığın kökeni, basit bir kabileciliğe dayanır. Bunun başka bir adı aşiretçiliktir. Doğu ve Güneydoğu’da bir dayanışma işlevi gören aşiretçilik, devlet merkezinde kan bağını ifade etmekten çıkarak bir kültür temeli üzerine bina edilmiştir. Bu kültür içinde bölünmüş sınıfların iktidar mücadelesi, artık bir ırkçılık olmaktan çıkarak sınıf mücadelesi haline gelir.

 

Bu çapraşık sorunların altından kalkabilmek için insanlara bakış açımızı dil, din, kültür, renk üzerinden değil, sömürenler ve sömürülenler, ezenler ve ezilenler, çalışanlar ve çalışmadan yiyenler olarak yeniden düzenlememiz gerekir. Irkçılık zehrinin ilacı halkçılıktır.

 

Irkçılığı yeryüzünden silmek için emekçilerin iktidara gelmesinden başka çözüm yolu yoktur. Üstünlük, şu veya bu renkte, din veya dilin mensuplarında değil emekçide olacaktır. Amerika’da da Türkiye’de de. Emek en yüce değerdir.

 

O zaman geçmişte ırkçılık yapanların kendileri veya evlatları, topluma çektirdikleri acılar nedeniyle diz çöküp özür dilemek zorunda kalacaklardır.

 

 (6 Haziran 2020)