Gazeteci Uğur Mumcu’nun arabasına konulan bir düzenekle öldürülmesinin üzerinden çeyrek asır geçti. Onu fırtınalı bir havada görülmemiş bir kalabalıkla uğurladık. 25 yıldır, birçok toplantıda anılıyor. Bu yılki anma toplantıları Afrin Savaşı’nın gölgesinde kalacak gibiyse de birçok konuşmacı ve yazarın “Uğur Mumcu yaşasaydı bu savaş hakkında nasıl bir tutum alırdı” sorusunu dile getireceğini, hiç değilse bu soruya zihninde bir yanıt arayacağını sanırım.
Sahi, Mumcu yaşasaydı, beş gündür Suriye topraklarında girişilen yeni savaşı destekler miydi yoksa bunun karşısında bir duruş nu alırdı? Bunu bilmeye imkân yoktur. Ancak Mumcu’yu seven ve onu ananların tutumuna bakarak tahminde bulunmak mümkündür. Yalnız savaşın bu beş gününde değil, hazırlık dönemi de hesaba katılırsa aylardır süren bu harekâta taraftar olanlar arasında da, karşı çıkanlar arasında da Mumcu’nun sevenleri, hayranları var. Basın ve televizyonlardan bir toplam alınsa muhtemelen savaşı alkışlayanların daha çok olduğu görülür. Âdettendir, böyle zamanlarda sağduyunun yerini Sayın Cumhurbaşkanının ve hükümet sözcülerinin özenle ve ısrarla vurguladığı gibi “Biz ve onlar” söylemi alır. Devlet başkanından gazetecisine, televizyon programcısına, hükümetin açıklamalarından başka haber kaynakları sınırlı olan ev kadınına ve kahvehanelerdeki okey taşı döşeyenlere kadar, herkes “Biz” dir. Milletin çok az bir bölümü, özellikler aydınların bir kısmı Bu “biz” içinde yer almaz. Sesleri fazla çıkmasa da onlar ilkeli düşünürler. Haklılıkları zamanla anlaşılır.
NİÇİN ÖLDÜRÜLMÜŞTÜ?
Uğur Mumcu’nun kimler tarafından öldürüldüğü konusu da uzunca bir süre yüzeysel değerlendirmelerin konusu oldu. Bunu geçen yıl bu tarihte paylaştığım “Uğur Mumcu Niçin Öldürüldü?” başlıklı yazımda anlattım. Komplo teorilerine sığınanlar bunu yapsa Amerika yaptırmış olacağını yazıp durdular. Başka bir fail aramak boşunaydı! İran üzerinde kuşkular varsa da böyle bir bühtanda bulunmak yersizdi çünkü İran bölgede bir numaralı Amerikan düşmanıydı. Türkiye’nin tam bağımsızlığını savunan Mumcu’yu (ve diğer laik aydınları) niçin öldürtsündü? Oysa bu cinayet daha önceki cinayet serilerinden farklıydı. Sonradan cinayetin Kudüs Selam Tevhid örgütünün bir üyesi tarafından işlendiği anlaşıldı ve bu katil ele geçirilemedi.
Amerikan karşıtı olmak, dünyadaki ve bölgemizdeki diğer gerçeklere gözlerimizi kapamak anlamına gelmemeli. Mumcu’yu Amerika’nın öldürttüğü gibi düz mantık Hrant Dink cinayetinde de işletildi. Hatta Ermeni Patriğinin bile bu cinayetten haberdar olduğu ileri sürüldü. IŞİD’li katillerin işlediği Suruç katliamının bile Amerikan yapımı olduğunu ileri süren gazete oldu? Nasıl olsa halkımız komplo teorilerine bayılıyordu. Salla gitsin!
Ne siyasetçiler ne gerçek aydın olma özekliğini hak edememiş olan bazı okumuşlar neyin ne olduğunu, kimi nereye koymak gerektiğini tayin edemediklerinden ya da bilerek bilgi kirliliği yaratmak istediklerinden Türkiye’nin beli doğrulmuyor, böyle giderse daha uzun süre de doğrulmayacağı görülüyor.
Uğur Mumcu’nun katilleri İran kaynaklıydı. İran hükümetinin doğrudan dahli olsun olmasın İran’ın fanatik örgütleri İslam devrimi dedikleri şeriatçı düzeni yaymak istiyorlar, laikliği savunan sivrilmiş aydınları katlederek millete gözdağı vermek istiyorlardı.
Hrant Dink’i kadim Ermeni düşmanlığından kuvvetle etkilenen ve devlet içinde koruyucuları da bulunan fanatik Ermeni düşmanları öldürmüştü. Suruç katliamını da ABD yapmamıştı. ABD’ye de düşman olan IŞİD yapmıştı. Ankara’daki Gar katliamı da hükümetin olayı sulandırmak için iddia ettiği gibi “kokteyl” bir saldırı değil IŞİD’in eseriydi. Bunlar, 1955’te Selanik’te Atatürk’ün evine bombayı Yunanlıların değil MİT görevlisinin attığı, bu olay üzerine İstanbul’da yaratılan 6-7 Eylül yağma ve katliamının komünistlerin değil hükümetin işi olduğu kadar açık bir gerçektir.
SURİYE’DE GERÇEKTE NELER OLUYOR?
Bugün Suriye’de ne olup bittiğini ve kimin orada ne istediğini anlamak için de komplo teorilerine pirim vermeyen gerçeklere bağlı bir mantık yürütmek gerekir. Sıra ile ve kısaca anlatalım:
Suriye hükümeti: Doğal olarak Suriye topraklarının bütünlüğünü savunuyor ve bunun için çalışıyor.
ABD: Suriye devletini yıkmak, yerine ABD işbirlikçisi ve radikal İslamcı olmayan bir yönetim getirmek istiyor. Bu mümkün olmazsa Kuzey Suriye’de bölgeyi kontrol edebileceği kalıcı bir bölgesi yaratmak niyetinde. İsrail ile aynı hedefi paylaşıyor. Başlangıçta Türkiye ile birlikte hareket ediyordu. Suudi Arabistan gibi bazı Arap ülkelerinin ve Avrupa Birliği ülkelerinin desteğini alıyor.
Rusya: Esat rejimini ayakta tutmak ve Suriye’nin yeniden bütünleşmesini sağlamak, bu yolla bölgede söz sahibi olmak, ABD’nin ülkeyi terk etmesini istiyor. En büyük müttefiki İran
Kürtler: Suriye parçalanırken kendi yaşadıkları topraklarda bağımsız bir devlet, bu mümkün değilse özerk, laik ve demokratik bir bölge oluşturmak ve kurdukları kantonları birleştirmek istiyorlar.
Türkiye: Başlangıç’ta Amerika ile birlikte Esat Rejini yıkmak için hareket ediyordu. Bunun mümkün olmadığını anlamış gibi. Şimdi Kürtlerin bağımsız veya özerk bir yapı kurmasına askeri müdahale ile engel olmak, burada Ankara’dan güdümlü ve Suriye hükümetine düşman Sünni bir bölge oluşturmak istiyor.
Cihatçılar: IŞİD’in büyük ölçüde kuvvet kaybetmiş olmasına rağmen Suriye’de hâlâ varlığını sürdüren ve çeşitli ülkelerin cihatçılarından destek ve eleman sağlayan hilafetçi kuvvetler, Suriye ve Irak topraklarında koyu dinci bir devlet kurmak istiyorlar.
Bu karmaşanın içinden çıkmak için; ulusların kendi kaderlerini tayin etme, iç işlerine karışmama, her türlü emperyalizme ve toprak talebine karşı olma, demokrasi ve laiklik gibi değerlere sahip olmak gerekir. Bu ise feraset ister. Çoklarının yolunu şaşırdığı böyle sisli bir atmosferde bilmem Uğur Mumcu bunu başarabilir miydi? Anısına saygıyla…