Yalan ve dedikodu…

Temel IRMAK /Gönül Dostu

 

Sevgili  İbrahim Tatlıses'in yıllar önce okuduğu “Yalan” diye bir şarkısı hatırlayanlar vardır. Bugünlerde sıkça dinlemeye başladım.  “Şu koskoca dünya alem, İçindeki neşe elem, Yazımızı yazan kalem, Anladım ki hepsi yalan, Yalan yalan yalan yalan”…

Etrafıma baktıkça sıcağın etkisiyle deliriyorum. Bu ne ya, demekten kendimi alamıyorum. Bir olayın içinde olmasam şaşıyorum. Dedikoduyla, yalanla ve dolanla işlerini çevirenler, kendilerini haklı göstermek için sizi de olayın içine katmasalar olmaz mı….

Bazıları kendilerini masum göstererek gıybet bataklığına dalarlar. Bir fırsatını bulur bulmaz boşalmak ister hemen birini yerden yere vururlar. Bunu yaparken de kendilerini masum gösterir “Kalbimde zerre kadar bir kötülük yok ama…” gibi aldatıcı sözlerle başlayıp nefislerini pakladıktan sonra başkaları hakkında demedik laf bırakmazlar. Bir fırsat daha bulunca bu defa da “falan” hakkında konuşur onu devirmeye çalışırlar. Ve bir fırsat daha derken bakarsınız kendinden başka herkesi yok saymış devirmiş ve hâl⠓Gıybet olmasın ama…” demeye devam eder. Bu öyle kötü bir gıybettir ki emsali yoktur ve salih bir kulun samimi bir Müslüman'ın fersah fersah uzak kalması gereken bir günahtır.
Gıybet iyilikleri yer bitirir. Tıpkı ateşin odunu yiyip bitirdiği gibi...  

şarkının sözleriyle devam edersek: “Şu yaşama hevesinin, İnsanların cümlesinin, Aldığımız nefeslerin, Anladımki hepsi yalan yalan, Hayat rüya dünya yalan yalan”

 

Kardeşlerim şunu bilesiniz ki dilin felaketlerinden biri de dedikodu yapmak yalan söylemektir. yalan yere veya gerçek yere yemin etmektir. Haksız yere veya haklı yere Vallahi demektir. Lisanı iki de bir “vallahi” demeye alıştırmak büyük bir felakettir. Çünkü doğru söylerken “vallahi” demeye alışan bir insan yalan söylediği zaman gayet rahatlıkla aynı kelimeyi kullanacaktır. Her aklı başında olan insan birgün ağzından bu kelimenin çıkmasından korktukları gibi diğer günde bütün amellerini kaybedecek bir kelimenin çıkmasından vede kıyamet günü de Hak Teala'nın huzuruna kapkara bir yüzle varmaktan son derece korkar ve çekinirler.
Aslında bu şarkıdan çok şey alabiliriz: “Çok sevipte taptığımız, Başlara taç yaptığımız, Gerçek olan bir tanrımız, Gerisinin hepsi yalan, Yalan yalan yalan yalan”...

Bir kimseden bir kimseye işitilen sözün taşınması asıl dedikoduculuk da budur Resulullah (s.a.v) onlar için şöyle buyurmuştur: “Aranızda kötü olanlar iki yüzlü olanlardır. Onlar birine bir yüzle diğerine başka bir yüzle gözükürler.

 Ve şarkının son nakaratı da şöyle: “Bitmeyecek sandığımız, Rüyasına daldığımız, Bile bile kandığımız, Ölüm gerçek ömür yalan yalan, Hayat rüya dünya yalan yalan”…

 

BİR HİKAYE
Adamın birisi kölesini alır pazara getirir ve tellala:
– Bunu satacağım ama bir ayıbı var taliblerine haber ver der.
Derken birisi köleye talip olur. Tellal kölenin ayıbı olduğunu söyler. Alıcı ayıbının ne olduğunu soruncada son derece ftiracı dedikoducu olduğunu dışarda duyduğu herşeyi eve getirdiğini evde olan bir sırrı dışarı çıkardığını belirtir. Ama bütün bunlara rağmen köleyi almak isteyen adam <> diyerek köleyi satın alır ve evine getirir. Bir iki gün geçmeden köle bir gün evin hanımına gelir ve:
– Hani söylemek istemezdim ama söylemedende edemeyeceğim. Efendi seni sevmiyor. Üzerine bir başka kadın alacak.>>. Diye bir yalan atar. Zavallı saf kadın hemen bu yalana inanır ve:
– Yaa demek öyle…Peki ne yapayım? diye sorar. Köle zaten cevabını önceden hazırladığı için :
– Ben sana bir ilaç yapayım. Ama bunun için efendinin sakalından bir kaç kıl getirmen lazım der. Akılsız kadın bu sözede inanır. Ve uyurken efendisinin sakalından bir kaç kıl alacağını söyler. Ama köle boş durmaz oradan hemen efendisinin yanına gider ve ona:
– Efendi başımıza gelenleri hiç sorma! Senin hanım meğer bir başkasını seviyormuş onun içinde seni öldürmek istiyor der.
Efendi:
– Nerden biliyorsun?
Köle:
– İnanmazsan bu gece uyuyormuş gibi yap o zaman her şeyi görürsün.
Bu konuşmalardan sonra efendi o gece yatağına girerek uyuyor numarası yapar Biraz sonra zavallı saf kadın elinde bir ustura ile kocasının yanına yaklaştı. Ama kocası gözünü açıpta onu karşısında eli usturalı görünce kendisini öldürmeğe geldiğini zanneder hemen oracıkta kadının boğazını sıkarak öldürür. Kadının kardeşleri meseleyi öğrenince ateş püskürdüler ve eniştelerini öldürdüler. Böylece hem iki saat içinde iki ayrı cinayet işlendi ve hem de bir yuva yıkılmış oldu. Kısaca bu karı koca bir dedikoducunun kurbanı oldular.
Görüyorsunuz ki bir dedikoducu bir büyücüden de zararlıdır. Hatta büyücünün bir yılda yapacağını dedikoducu bir saatte yapar demişlerdir. Hatta dedikoducu şeytan daha da zararlıdır. Çünkü şeytan vesvese ile insanlar arasını açar ama dedikoducu insanın yüzüne baka baka yalan söyler fesat çıkarır.
Ebu Abdullah Kureyşi anlatıyor:
Bir gün adamın birisi yediyüz kilometrelik yolu yürüyerek yanıma geldi ve yedi şey öğrenmek istediğini söyledi.
– Allah (c.c) Hz. sana ihsan buyurduğu ilimden Allah için bana da öğretirmisin dedi
– Ne öğrenmek istiyorsun? diye sordum.
– Bana göklerden ağır yerlerden hafif taştan katı ateşten sıcak kıştan soğuk ve denizden engin yetimden zayıf olan şeyin ne olduğunu öğret dedi. Bende şu cevabı verdim:
– Göklerden ağır olan iftiradır. Yerden hafif olan ise haktır. Taştan katı olan kafirlerin gönülleridir. Ateşten sıcak olan hırstır. Zemheriden soğuk olana gelince bu da istediğin bir haceti sana vermeyendir. Denizden zengin olan kanaat sahiplerinin gönülleridir. Yetimden zayıf olan ise dedikoducuların durumlarıdır. Çünkü yüzü yere geçe geçe dedikodu yapar.

 

(Allah'a Emanet Olunuz)