Filmstudio dergisi SOMA’yı unutmadı… Maden işçilerinin dünyasına ışık tutan yerli ve yabancı filmler dosyası hazırladık.
Altın Palmiye Türkiye’ye geldi. Teşekkürler NURİ BİLGE CEYLAN.
VE ZEKİ ALASYA'NIN RÖPORTAJI;
ZEKİ ALASYA: OSCAR’I ALACAK FİLMİ CEM YILMAZ YAPAR
Öyle kimseler vardır ki kendisinden bahsederken uzun boylu girizgaha gerek duymazsınız. “Ve karşınızda Zeki Alasya!” demek yeterlidir aslında. İsim kendini anlatır. Yeşilçam’ın en büyük ustalarından Zeki Alasya ile Bosphorus film platolarında harika bir röportaj gerçekleştirdik. Röportajı harika kılan Alasya’nın ustalara yaraşır mutevazılığı ve samimiyetiydi. Bıkmadan tekrar tekrar aynı lezzeti alarak seyrettiğimiz filmlerin temiz, sıcak, sevimli, duygulu “Zeki”si olduğu gibi karşımızdaydı.
Her ne kadar oyunculukta gözü olmadığını söylese de sinemamızın “baba” aktörü Zeki Alasya’nın müthiş birikiminden süzülen söyleşisiyle sizleri baş başa bırakalım.
FS: Küçük Ağa dizisiyle tekrar ekranlardasınız. Bu yapımın başarısını neye bağlıyorsunuz?
ZEKİ ALASYA: Önce Türker İnanoğlu Beyefendi’nin Türk seyircisini ve sinemayı iyi bilmesine bağlıyorum. Oyuncu seçimleri de çok önemli, ondan sonrası biraz şans. Mutlaka çok tutacaktır dediğim bir sürü dizinin üzülerek tutmadığını görüyorum. Vasat denilebilecek diziler ise uzun süre devam ediyor. ‘Deniz Yıldızı’ mesela. Çok iddialı değiller ama dizi sağlıklı bir şekilde uzun zamandır ilerliyor. Bir diziyi kadınlar ve çocuklar seviyorsa erkeklerin bu diziyi rayından çıkarmasına pek imkân yok. Küçük Ağa da böyle oldu.
TÜRKER İNANOĞLU PATRONDAN ÖTEDİR
FS: Türker İnanoğlu yapımlarını tercih etmenizin özel bir nedeni var mı?
ZEKİ ALASYA: Türker İnanoğlu Bey çok eski bir dostum, ağabeyim. Patronumdan ötedir. Sevdiği insanlarla çalışmayı ister. Beni sevdiğini biliyorum, onun için tercih ediyor. Bir de Türker İnanoğlu Bey ile çalıştıysanız, başka biriyle çalışmanız çok kolay olmuyor. Çünkü saygılarından dolayı yanımıza pek yaklaşamıyorlar. Ben tiyatro yaparken kimse benim elemanlarıma da pek fazla yaklaşmazdı. Ne Türker Bey ne de ben eli silahlı mafya değiliz. Sadece saygıya dayalı bir tavır bu.
FS: Küçük Ağa’da çok sevilen bir ağayı canlandırıyorsunuz. Yeşilçam’ın ağalarıyla Mehmet Ağa’yı kıyaslar mısınız?
ZEKİ ALASYA: Elbette benzer yanları var. Bugüne kadar ağa tiplemesi yapmadım. Ben sinemada daha çok çaresiz, biraz sakar, biraz komik tipleri oynadım.
URFA AĞZINI ÇOK SIKI ÇALIŞIYORUZ
FS: Ağa tiplemesini çıkarırken nerelerden beslendiniz?
ZEKİ ALASYA: Urfa’ya gittik, Urfalıları gördük. İstanbul’da yaşıyorsanız büyük bir avantajınız var, çünkü İstanbul Türkiye demek. Ağaları da görüyorsunuz, feodalitenin belirgin tiplerini de. Küçük Ağa’da Yabancı Damat’ın çok etkileri oldu. Şiveleri farklı olduğu için onun bilincindeyiz, Urfa ağzı konusunda çok sıkı bir çalışma yapıyoruz.
Urfa insanı “Bu benim ağızım değil, bu Urfa’lı şivesi değil” diye alınıyor. Mehmet Ağa, bazen küfürbaz, bazen çok sinirli, en yakınındakilere bile gaddar ama küçük bir çocuk karşısında gözyaşı dökecek kadar duygulu ve merhametli bir insan.
URFA’DA AĞA GİBİ ELİMİ ÖPÜYORLAR
FS: Gerçek ağalardan tepki geliyor mu?
ZEKİ ALASYA: Hayır, gelmiyor. Kafalarına yatmayacak bir şey olsa bile son derece sempatik karşılıyorlar. Sık sık Urfa’ya gidiyoruz çekim için. Urfa’da insanlar adeta ağa gibi görüyorlar beni, elimi öpenler filan oluyor.
ÇOCUKLARLA ÇALIŞMAK KEYİFLİ VE ZOR
FS: Torununuzu canlandıran Emir Berke ile çalışmak nasıl?
ZEKİ ALASYA: Güzel, keyifli ve zor. Çocuklarla çalışmak zordur ama Emir Berke çok zeki bir çocuk. Zekâsıyla birçok şeyi hallediyor. Bizi seviyor. Beslenme yetersizliği var, yemek yemiyor. Çok yoğun çalışma temposu içerisinde, bir taraftan okulu da var. Sık sık hastalanıyor, bünyesi çok zor kaldırıyor ama giderek daha iyi olacak.
ADİ KAPİTALİST DÜZENİN DAYATTIĞI OLAY
FS: Dizi sektörünü nasıl buluyorsunuz?
ZEKİ ALASYA: Eskiden daha güzeldi. Son derece güç şartlarda, çok ucuza kaçarak yapılıyordu ama diziler 45 dakika oluyordu. Daha insanca çalışıyordunuz. Haftada 90 dakika bir dizi yapmak dünyanın en zor işi. Oyuncular ve kamera arkasında çalışanların tümü için, özellikle hanım arkadaşlar için inanılmaz zor. Düne kıyasla teknik olarak batıyı yakalamış vaziyetteyiz ama bu insanca bir çalışma değil. Bu, adi kapitalist düzenin size dayattığı bir olay. Olmaz böyle şey. Bundan 10 sene önce Küba’da bir film çektim. Saat beşte düğmeye basıldı ve bitti. Hâlbuki o gün mutlaka bitirilmesi gereken en az 3 saatlik daha çalışma vardı.
OYUNCULAR “TÜKENDİK” DEMEKTE HAKLI
FS: Oyuncuların “tükendik” söylemlerini haklı buluyorsunuz o zaman?
ZEKİ ALASYA: Çok haklı buluyorum. Gayretle çalışıyorlar, iyi paralar alıyorlar, itirazım yok. Hak eder etmez o ayrıca tartışılır.
FS: Baştan bu şartları kabul ediyorlar. Bu noktadan bakılırsa fazla şikâyet etme hakları yokmuş gibi geliyor.
ZEKİ ALASYA: Gelmesin öyle, çünkü yanlış bir düşünce. İnsanlara çok para verdiğiniz zaman, bu onları köle gibi çalıştıracaksınız anlamına gelmiyor. Batıda çok para alanlar bile insanca bir çalışma temposu ve kuralı içerisinde çalışıyorlar.
YEŞİLÇAM’DA BATININ ESKİTTİĞİ TEKNOLOJİYİ KULLANIRDIK
FS: Biraz Yeşilçam’dan bahseder misiniz bize?
ZEKİ ALASYA: Ben Yeşilçam’ın o hala çok sevilen, sıcak bakılan, primitif metotlarla çalışılan dönemini gördüm. Benim setime bir gün Amerikalı bir ekip geldi, dediler ki; “bu ışıklarla prova çekiyorsunuz herhalde.” “Hayır, biz böyle çekiyoruz” dedik. İnanamadılar. Işıklar tam bir rezaletti. O zamanlar batının teknik düzeyine varamadık. Batının eskittiği bazı şeyleri kullanırdık. Onlar da elimizde kalırdı, çok becerikli olan ustalarımız makinelerini kendileri tamir ederlerdi.
İnsanların batıda film başına 100 bin metre harcadıkları dönemde biz burada 5 bin metreden fazla harcamazdık. Negatif karaborsaydı.
TÜRK İNSANI SİNEMAYA ÇOK YATKIN
FS: Bu sene Türk Sinemasının 100. yılını kutluyoruz. Türk sinemasını geçmişten bugüne değerlendirir misiniz?
ZEKİ ALASYA: Türk Sinemasında birileri hiç kabul etmese de güzel şeyler yapıldı. Türk insanı sinemaya çok yatkın, hem kabiliyet olarak hem istek olarak çok meraklı. Bugün Amerika ayarında değiliz ama Avrupa ayarındayız. Onlarda hangi makineler varsa, bizlerde de var.
Çok becerikli yönetmenlerimiz vardı, her biri anıt adamlardı bunların. Atıf Yılmaz’lar, Osman Faik Seden’ler, Memduh Ün’ler, Ertem Eğilmez’ler çok önemli kişilerdi. Öyle uzun boylu bu işin tahsilini yapmış kişiler de değillerdi, alaylılardı. Ama Türk insanının böyle bir yaratıcı gücü var.1967-1968’de dünyada Hindistan’dan sonra en çok film çeken ülkeydik. Senede 300 film çekilirdi.
AMERİKA’NIN ÖYLE KEPAZE PRODÜKSÜYONLARI VAR Kİ
FS: Amerikan sinemasıyla ne zaman boy ölçüşebilecek bir hale geliriz?
ZEKİ ALASYA: Belki de gelmeyiz. Benim çok sevmediğim bir özelliğimiz var. “Kompleks kusma” diyorum buna. Mesela bir bina yapılıyor,Balkanlar’ın ve Ortadoğu’nun en büyük binası deniliyor. Olmasın kardeşim.
Amerika’yla başa çıkmayalım, başa çıkacağımız daha çok ülke var.Onların da bir sürü aksaklıkları var. Öyle kepaze prodüksiyonlar var ki, bizim son 5 senede yapılan onlardan iyi bir sürü işlerimiz var.
KENDİMİZ OLURSAK “BUYURUN, OSCAR SİZİN” DERLER
FS: Bir gün Oscar almayı hayal etmeyelim mi?
ZEKİ ALASYA: Yabancı Oscar diye bir ödül var, bu Oscar’ı büyük reis Amerika veriyor. Bunu İtalya, Fransa gibi Avrupa’dan bir ülkeye vermek değil niyetleri. O zaman çok dikkat çekmiyor. Bunu Türkiye’ye, Malezya’ya, Güney Amerika’dan bazı ülkelere verirse büyük reisin iyi niyeti ortaya çıkar. Biz teknik ve kafa olarak bunu çok rahatlıkla alabilecek güçteyiz. İtalya sık sık alıyor bunu. Bir zamanlar birilerinin beğenmediği Yeşilçam’daki lezzette, sıcacık filmler yapıyorlar. ‘The Postman’, ‘Cinema Paradiso’, ‘Hayat Güzeldir’ yapıldı ve Yabancı Oscar aldı. Biz de kendimiz olalım. Tıpkı İtalyanların yaptığı gibi İstanbul’un Antalya’nın Urfa’nın güzelliklerini ön plana çıkaralım.
İnanır mısınız, bunu yaptığımız ilk sene; “buyurun Oscar sizin” diyecekler. Bu kadar basit.
YILMAZ ERDOĞAN ADAM GİBİ İŞLER YAPTI
FS: Son zamanlarda hangi filmleri seyrettiniz ve nasıl buldunuz?
ZEKİ ALASYA: Uzun bir süredir filmleri eleştirmiyorum. İnsan benim yaşıma gelip, yaptıklarımı yapınca kendini bir şey söylemeye hakkı var zannediyor. Bazı filmlerde bazı yanlışları gördüğümde, tekrarlanmaması adına söylemek gibi yanlış bir yol seçtim. Bana göre doğru bir yoldu, gene aynı iddiadayım ama bu insanları çok rahatsız etti.
Yılmaz Erdoğan adam gibi ayakları yere basan çok güzel işler yapmaya başladı. ‘Kelebeğin Rüyası’ filmi çok güzeldi. Bence en iyi işi yapacak olan Cem Yılmaz. Cem Yılmaz’ın Arog, Gora gibi filmlerini çok beğenmedim. Sinemada müthiş becerikli olduğu başka şeyler var, görüyorum. Yabancı Oscar’a aday olacak dediğim filmleri en iyi yapacak adam da şu an Cem Yılmaz. Ata Demirer, ‘Eyvah Eyvah’ diye filmler yapıyor. Onlardan bizim Yeşilçam’daki lezzeti alıyorum.
METİN’LE BEN DÜZGÜNCE MÜCADELE VERDİK
FS: Türk sinemasının geleceğini parlak görüyorsunuz diyebilir miyiz?
ZEKİ ALASYA: Bir soru işaretiyle, evet. Siyasal iktidarlar, devlet yönetimi, laisizim ve Atatürk çizgisi çok önemli, yoksa öyle bir noktaya getirirsiniz ki film yapılamaz. Humeyni rejiminin arkasından gelen katı rejimde birçok İranlı sanatçı, yapımcı ve yönetmen filmlerini İran dışında yapmaya başladı. Yarın öbür gün biz de İsveç’te, İtalya’da, Amerika’da yapıyor olabiliriz. Ben bunu istemiyorum.
Metin ile ben düzgünce mücadele verdik. Beceremeyenlerin kuşağından olduğum için kendimi affedemiyorum.
SİNEMAYI TİYATRODAN ÇOK SEVERİM
FS: Sinema mı tiyatro mu gönlünüzde daha fazla yer kaplıyor?
ZEKİ ALASYA: Tiyatronun önemi elbette büyük. Tiyatro yaparken hayatımın bütün hedefi sinema yapmaktı. Tiyatrocular çok üzülürdü buna ama, sinemayı tiyatrodan daha çok seviyorum.
Babam öldükten sonra çok yoksul kaldık, evimize bakmak mecburiyetindeydik. Amatör tiyatroda tiyatro aşkıyla değil, en çabuk para kazanacağım yer olduğu için çalıştım.
OYUNCULUKTA HİÇ GÖZÜM YOKTU
Kendimi kabiliyetli bulmadığım gibi, oyunculukta hiç gözüm yoktu. Oyunculukta bir miktar gözüm olsaydı Metin Akpınar ile olan 37 yıllık beraberliği sürdürmemin imkânı olmazdı. Çünkü aynı ipte iki cambaz oynamaz. Ben işin mutfağındaydım, yönetmen, dekoratör…aklınıza gelebilen her şeyi yapıyordum. Bütün oyunlarda önemli rolleri Metin’e verirdim. Bu bir cömertlik değil, Metin Akpınar Cumhuriyet döneminin en önemli oyuncularından biridir.
HALİT ERGENÇ KLASİK JÖNLE ÇİRKİN KRALLAR ARASINDA
FS: Dünya çapında yetenek olduğunu düşündüğünüz oyuncularımız var mı?
ZEKİ ALASYA: Bir dönem bu jön, jönfi modasının bittiğine dair laflar ediliyordu. Ben ona çok inanmadım. Bazı dönemlerde aykırılıklar çıkabilir. Humphrey Bogart diye bir oyuncu var, suratına bakamazsınız ama çok büyük bir oyuncuydu. Bizde de Turhan Seyfioğlu vardı, Humphrey Bogart familyasından ama büyük bir oyuncumuzdu.
AYHAN IŞIK KÖTÜ OYUNCUYDU
Kıvanç Tatlıtuğ’u alın diziden, dizi ilk yüze giremez. Oyunculuk olarak çok eğitti kendini. Yalnız öyle oyunculardan çok büyük oyunculuk beklemeyin.
Clark Gable’lar, Ayhan Işık’lar, öyle duran, çok fazla oyunculuk kabiliyeti olmayan adamlardı. Ayhan Işık ağabey olağanüstü yakışıklıydı ama kötü bir oyuncuydu. Halit Ergenç, klasik jönle bahsettiğimiz çirkin kralların arasında bir adam, erkek güzeli değil.
TÜRKAN ŞORAY GİBİ KADRAJI DOLDURAN YOK
FS: Sizin kafanızdaki jöndam kim?
ZEKİ ALASYA: Türkan Şoray. Fatma Girik de, Hülya Koçyiğit de çok güzel kadınlar ama Türkan Şoray’da büyülü bir güzellik var. Kamera onu çok sevdi. Perdede nefesinizi kesecek kadar güzeldi, onun gibisi henüz gelmedi.
FS: Kadınlarda Türkan Şoray gibi kadrajı dolduracak oyuncular var mı?
ZEKİ ALASYA: Yok. Günümüzde jöndam göremiyorum ama Beren Saat ve Nurgül Yeşilçay’ı beğeniyorum.
MUHTEŞEM YÜZYIL TÜRK DİZİLERİNİN YÜZAKIDIR
FS: Dizi seyredebiliyor musunuz ?
ZEKİ ALASYA: Eşimin yönlendirmesiyle seyrediyoruz. Uğur Yücel’in oynadığı ‘Aramızda Kalsın’ ve ‘Canım Ailem’ sıcak geliyor. Mesela bizim ‘Yabancı Damat’, ‘İkinci Bahar’ iyi dizilerdi.
Herkesin eleştirdiği, küçük şeylere taktığı “Muhteşem Yüzyıl” var ya, Türk dizilerinin yüz akıdır. Onun karşısında hazır ol vaziyetine geçsinler, selamlasınlar ukalalar. Müthiş bir performanstır, oyuncusuyla, kıyafetiyle her şeyiyle mükemmeldir. Bu dün yapılamazdı.
Selda Alkor’un oynadığı Kösem Sultan’daki kıyafetlere, dekorlara, çevrelere bir bakın, görün rezaleti. Bu açıdan baktığınız zaman düne göre çok ileri bir noktada Türk dizileri.
FS: Kaldırılan diziler hakkında ne düşünüyorsunuz?
ZEKİ ALASYA: Bir dizinin kaldırılmasını iyi bilirim, çok üzülüyorum. O kadar kişi bir anda aç kalıyor. O ay kirayı kim verecek, pazardaki alışverişi kim yapacak? Çok zor.
DÜŞÜNDÜĞÜM BİR ÇOK ŞEYİ YAPTIM
FS: Oyunculuktan çok yönetmenliği sevdiğinizi biliyoruz. Çekmeyi hayal ettiğiniz filmler var mı?
ZEKİ ALASYA: Var birkaç tane ama, istediğiniz zaman sinema yapamıyorsunuz, çünkü para bulmak lazım. Benim hiçbir zaman bir film yapacak kadar param olmadı. Çok keşkesi olan bir adam değilim. Düşündüğüm birçok şeyi yaptım ve iyi de oldu. Bundan sonra da oynadıklarımıza bakalım.
PARAM OLSA HİÇBİR GÜÇ BENİ BU PİYASADA TUTAMAZ
FS: Dizi oyunculuğuna devam etmeyi sürdürecek misiniz?
ZEKİ ALASYA: Emekli olamam, param yok. Bana yetecek kadar param olsa hiçbir güç beni bu piyasada tutamaz. Param olmadıkça da oynayacağım.
FS: Zeki Alasya’nın çok başarılı bir oyuncu olarak parası olması gerektiğini düşünüyoruz.
ZEKİ ALASYA: Metin Akpınar’ın var mesela. Demek ki Zeki Alasya’nın da vardı da bir şey oldu diyelim. Eli açıklık, hesapsızlık ne derseniz artık. 3 sene balık lokantası işlettim, 1.2 milyon dolar para kaybettim.
FS: Yalnız dizide değil gerçek hayatta da bir dedesiniz. Evlat ceviz, torun ceviz içi derler, sizce de öyle mi?
ZEKİ ALASYA: Tabi evladınızı çok seviyorsunuz ama onların dertlerini de çekiyorsunuz. Oysa torunun sıkıntılarını başkaları çekiyor. Siz sadece keyfini çıkarıyorsunuz. O yüzden torun çok seviliyor. Bu aralar torunum olur olmaz yerde gidip “Ben Zeki Alasya’nın torunuyum” diyor. Dizideki torunumu kıskanıyor galiba.
DOĞUMDA EŞİMİ HASTANEDE BIRAKARAK TİYATROYA GİTTİM
FS: Haziran ayında babalar gününü kutluyoruz. İlk baba olduğunuz günü anlatır mısınız?
ZEKİ ALASYA: Ben o tarihlerde tiyatro yapıyordum. Eşimi doğum için hastaneye getirince belirli bir saate kadar bekledim, doğum gerçekleşmeyince çaresiz eşimi bırakarak tiyatroya geldim. 1.perde ile 2.perde arasında haber geldi “çocuğunuz oldu” diye. Kız oldu deyince, üzüntü değil ama bir düş kırıklığı gibi oldu. İlla erkek çocuk beklediğimden değil ama herkes erkek olacağı konusunda neredeyse hemfikirdi. Kızım 37 yaşında, iki üç tane daha çocuğum olsa hepsinin kız olmasını isterdim. Babaya kız çocuğu çok keyif veriyor.
FS: Platoda çalışmak daha mı kolay?
ZEKİ ALASYA: Elbette, tabii hiç tartışılmaz. Eskiden bir konak bulurdunuz, çok yaşlı bir Rum gider alış veriş yapar, ev malzemesi filan getirir, o konakta yaşar, o konakta film çekersiniz. Küçük Ağa’nın ana mekanlarından olan Bosphorus platolarında çalışıyoruz. Çok iyi düşünülmüş, büyük yatırım yapılmış, çalışması çok rahat bir plato.