Gene canlı bombalar, gene ölüm çığlıkları, gene “Zafiyet yok!” demeçleri.
Bugün IŞİD, dün PKK, evvelsi yıllar ASALA…
Türkiye’yi yönetenler durup dururken ülkenin başına bir IŞİD belası sardı. Şimdi bundan kurtulmak için çabalayıp duruyorlar. Fakat uyguladıkları iç ve dış politika nedeniyle bu kolay gözükmüyor.
Türkiye’nin üzerinde üç büyük dağ var. Türkiye bunların altında eziliyor. Bir türlü bunları başından atıp düze çıkamıyor ve rahat bir nefes alamıyor. İçerde de, dışarıda da huzur bulamıyor. Türkiye coğrafi konumu ve 80 milyonluk nüfusu, Batı kapitalizmine sağladığı iş gücü, pazarının genişliği, Otadoğu’da Batılı ülkelere yaptığı bekçilik nedeniyle vazgeçilmez bir ülke. Bu nedenle ona tahammül ediyorlar. Yoksa onu gerçekten dost bilen bir halk bulmak zor.
Bunun nedeni Türkiye’yi yönetenlerin milliyetçi veya dinci saplantıları. Başımızda ister “Eski”, ister “Yeni” burjuvazi bulunsun, üç konuda aynı politikayı güdüyorlar ve bunu “millî çıkarlarımızın” gerektirdiğini söylüyorlar. “Milli” dedikleri kendi çıkarları. Bilinçsiz halk kitlelerini ve sayısı azımsanamayacak bir okumuş kitleyi de bu politikalar peşinden sürüklüyorlar.
Halkın sağduyulu, insaflı, doğrucu ve vicdanlı rehberlere ihtiyacı var. Fakat onların sesi, çıkarılan gürültüler içinde boğuluyor. Onları zindanlara atıyorlar. Kalemlerini kırıyorlar. Vatan onların çitlikleri sayıldığı için vatan haini ilan ediyorlar.
Türkiye’nin üstündeki bu üç dağ nedir.
Birincisi KÜRT SORUNU denilen tarihî gailedir ki tek çözüm yolu Kürtlere nasıl yaşamak istediklerini sormak ve buna rıza göstermektir. Türk burjuvazisi baştan beri böyle bir şeyi hatırından bile geçirmiyor. Kürt denen bir topluluğun olmadığından başlayarak, her türlü inkâr yoluna başvuruyorlar. Böyle bir topluluğun hakları olacaksa bu, ancak birlerinin başkanlığını tanımaları şartıyla verilebilecektir! Türkiye Kürtlerini yok sayınca Türkiye dışında da Kürtlerin siyasi olarak var olamayacağına hükmediyorlar. Irak ve Suriye’deki Kürt topluluklara el kadar bir vatanı bile çok görüyorlar!
Türk burjuva ve feodallerinin bu politikası bir çıkmaza saplanmıştır ve şimdi bu nedenle anlamsız bir savaşta sürekli insanlar ölmektedir! Kentler harabeye dönmektedir. Bu politikanın geleceği yoktur.
İkincisi ERMENİ SORUNU’dur. Türkiye’nin hâkim sınıfları, yüz yıl önce Anadolu’da Ermeni milletini mahveden acımasız politikalarla yüzleşmeye yanaşmıyor. Çünkü Alman İşbirlikçisi ırkçı ve İslamcı İttihat ve Terakki yöneticileri ile aynı kültürel hamurdandırlar. Ülkeyi kan gölüne çeviren katliam politikasının benzerini, dünya kamuoyundan çekinmeseler bugün de yapmaya hazırdırlar ve zaten faili mechullerle bunu parça parça ve örtülü bir biçimde yapmışlardır. Bütün dünyanın gözü önünde işlenmiş ve belleklere nakşedilmiş, unutulması mümkün olmayan bu faciayı “Uluslararası yalan”, “karşılıklı vuruşmaydı”, “yollarda soğuktan ölmüşlerdi!” gibi yalanlarla örtmeye çalışıyor fakat kimseyi inandıramıyorlar.
Ermenilerin uğratıldığı felaketi inkârın sonu yoktur. Bu çıkmaz bir davadır. Türkiye’nin üzerinde büyük bir dağdır. Türkiye’nin başına her gün kakılacaktır. Başını kuma görerek bundan kurtulmanın imkânı yoktur.
Üçüncüsü KIBRIS DAVASI’dır. İster milliyetçi, ister dinci olsun Türkiye’nin ağaları, zayıf gördükleri anda komşularının topraklarını kendi topraklarına katmak isteyen ağalar gibidir. Onlar, emperyalistlere, işgal ettikleri topraklardan sürüp çıkarmak isteyen devrimci halkların aksine, emperyalistlere özenmekte, nerden ne tırtıklarız diye fırsat gözlemektedirler.
Doğru politika, Kıbrıs’ın Kıbrıslılar tarafından yönetilmesidir. Adada yaşayan iki halk, birbirlerinin kimliklerine ve siyasal haklarına saygı göstererek barış içinde yaşayacaklardır. 42 yıldır bu konunun sürüncemede bırakılmasının nedeni, genişleme siyasetinden başka bir şey değildir. Türkiye yönetimi Kuzey Kıbrıs’ı Türkiye’den yönetmeye heveslidir.
Kıbrıs’ta yaratılan sorun, Kıbrıs halklarının iradesiyle erinde geçinde mutlaka aşılacaktır.
Bu yazdıklarım size mantıklı gelmiyor mu? Gelmiyorsa o mantığı gözden geçirmeniz gerekir? Hâkim sınıfların çıkarlarına göre şartlanmış toplumların felaha erdikleri görülmemiştir. (30 Haziran 2016)