Bu sefer naylon şeyhiniz olarak sizlere derin bir yazı yazıyorum. İnsan oğlu herşeyden vazgeçer ama sürünmesinden asla vazgeçmez. Bu dünyanın her tarafında böyledir. İnsanlar güzel ve mutluluk veren şeyleri önemsemezler. Negatife odaklanmaya bayılırlar. Açın gazeteleri okuyun bakın bakalım insanlar nelere ilgi duyuyorlar. O iç parçalayan diziler izlenme rekorları kırmıyorlar mı.
Geçen gün bir lokantada gözüm televizyona takıldı. Baktım, bir kadın iki gözü iki çeşme ağlıyor. Birden hatırladım bu kadını başka bir dizide görmüştüm, yine ağlıyordu. Diziyi büyük bir hayranlıkla seyreden lokantanın sahibine "Bu kadın kim" diye sordum. Adam hemen sorumu yanıtlamadı. Önce sigarasından derin bir nefes çekti, gözleri daldı, sonra dumanı dışarı üflerken bana doğru döndü ve "Bergüzel Korel abi" dedi. " O kadar güzel ağlıyor ki, bayılıyorum.
İşte böyle sayın seyirciler, insanlar hep negatif ve kötü şeyleri seyrede seyrede hep negatif şeyleri anımsar olurlar ve bundan büyük zevk duyarlar. Mesela bir düğüne gidersiniz. Herşey mükemmeldir. Müzik, yemekler, içkiler, yer seçimi, dekor herşey. Sonra bir kavga çıkar, seneler sonra davetliler hiçbirşeyi anımsamaz, sadece o kavgayı anımsarlar.
Bir evlilik düşünün, birbirlerini çok çok seven bir çift düşünün. 50 yılı aşkın bir birliktelik bu. Üç çocuk on torun. Mükemmel bir aile. Kimin umrunda? Hiç kimsenin. Televizyonlara çıkıyorlar mı? Hayır. Gazetelere magazinlere haber oluyorlar mı? Hayır. Neden? Çünkü mutlu bir yaşamları var, kötülüklerle , skandallarla ilgileri yok. Birden adam cinnet geçiriyor ve elli yıllık karısını doğruyor. Haber hemen bütün kanallarda ve gazeteler de. Katil kocanın, zavallı kadının, öksüz kalan çocukların, boynu bükük torunların fotoğrafları heryerde.
İşte yıllardır bizlere sadece negatif olayları, göstererek, yazarak, okutarak iyilik, iyimserlik duygularımızı körelttiler. Güzel, mutluluk veren olaylar sıkıcı, heyecansız, ilgi uyandırmıyor. Acı var mı acı?. Varsa da acı, yoksa da acı. Yalnız bizim ülke değil bütün dünya insanları dertleri zevk edinmiş bir hayat görüşünü benimseyerek yaşamlarını sürdürüyorlar. Çünkü bize uygulanan bu işkence üç aşağı beş yukarı onlara da uygulanıyor. Dış haberleri izliyorsunuz, görüyorsunuz.
Çözüm ancak bizlerin uyanıp kendimizi bu gidişattan, anlayıştan soyutlamamızla mümkün. Böyle bir yaşam tarzına isyan etmemizle mümkün. Dünyada güzel şeylerin de olduğuna, güzel insanların yaşadığına inanmamızla mümkün. Üzücü olayların yanısıra güzelikleri de fark etmemiz lazım. Ailelerimize daha fazla bağlanıp arkadaşlarımızla dostlarımıza daha fazla vakit geçirmemiz lazım. Mutluluğu özlemekten, mutlu bir yaşam kurmaya odaklanmaktan daha güzel ne olabilir ki.
Dedim ya insanlar kötü olaylara bayılırlar ve unutmazlar. Bırakın öyle yaşamak isteyenler öyle kalsınlar. Siz kendinizi kurtarın yeter.
Yazımı biraz kaba, ama düşündürücü bir hikayeyle noktalıyorum.
Köyün birisinde çok iyi, inançlı, tatlı dilli, çok güzel namaz kıldıran, çok derin ve eğitici vaazlar veren bir imam varmış. Bir gün imamcık, insanlık hali, namaz kıldırırken osurmuş. Bütün cemaat duymuş. Adamcağız utancından köyü terk etmiş ve köyünü çok sevmesine rağmen 15 yıl dönmemiş. 15 yılın sonunda artık millet unutmuştur diye köye dönmüş. Kahveye oturmuş. Temiz yüzlü, sevimli bir çocuk çay getirmiş. İmam çocuğu sevmiş. Sen kaç yaşındasın yavrum diye sormuş. Çocuk valla yaşımı tam olarak bilmiyorum ama imamın camide osurduğu yıl doğmuşum demiş.
Dedim ya unutmazlarrrrr unutmazlar.Unutmazsınız, unutmazsınız!...Affetmediğim, kin duyduğum bir kişi bile yok hayatımda diyebilmenin hafifliğini yaşamanız dileğiyle.